Annem
belediye doktoruydu. Penceresinden kavak ağaçları görünen bir sağlık ocağında
çalışır, çoğu günler beni de yanında götürürdü. Orada tek çocuk
olmanın krallığını yaşar, oyalanır; haşarılıklarımın, afacanlıklarımın hoş
görüleceğini bilmenin kolaylıklarından fazlaca yararlanır, buna karşılık beni
mıncıklamalarına, yanaklarımı pembeleştiren makaslar almalarına ses
çıkarmazdım. Pencereden uzanır, uçuşan pamukçukları yakalamaya
çalışırdım. Kavakları silkeleyen rüzgâr oyun arkadaşım olurdu. Koca
bahçe, önümde mülkümmüş gibi uzanır, bense onu tasasız gözlerle
izlerdim. Annemin masasında, güzel çerçeveler içinde benim ve babamın
resmi dururdu. Gurur duyardım. Kocaman bir masası ve koltuğu vardı annemin.
Annemi makamında daha çok severdim sanki, ya da sevgim başka bir boyut
kazanırdı. (Murathan Mungan; Pamukçuklar)