Bir dilin sözvarlığı denince, yalnızca o dilin sözcüklerini değil; deyimlerin, terimlerin,
kalıp sözlerin, deyimlerin atasözlerinin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu
bütünü anlıyoruz.
Sözvarlığı, sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş
simgeler, kodlar olarak değil; aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar
dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak
düşünülmelidir.
Örneğin toplum yaşamında aile ilişkilerinin sıkı olduğu Türk
dünyasında bu ilişkiler kavramlaştırılmakta, “elti, görümce, baldız, yenge” gibi ayrı
ayrı kavramlar belirlenmiş bulunmaktadır. Buna karşılık Hint-Avrupa dil ailesinin
Roman ve Germen kollarının her birinde bu kavramların tümü tek bir sözcükle
anlatım bulmaktadır ( İng. sister-in-law ). Aynı biçimde Türkçede bu dillerdekinin
tersine “amca” ve “dayı” ile “teyze” ve “hala” yine ayrı kavramlar halindedir.
Yeryüzündeki renkler aynı olduğu halde bunların adlandırılışı ve kapsamları dilden
dile değişir.
Bir toplumun yaşam biçimiyle birlikte dinsel inançları, hangi uluslarla ne ölçüde ilişki
kurmuş olduğu, nelere değer verdiği hatta nükteye olan eğilimi hep sözvarlığının
incelenmesiyle ortaya çıkar. Her dili konuşan toplum, çevresini, çevresindeki olayları,
gerçekleri kendince algılamakta ve anadilinde oluşmuş kavramlarla anlatmakta;
kısaca dünyayı kendi dilinin penceresinden görmektedir. Kuşaktan kuşağa aktarılan
dil, o toplumun bireylerini düşünce biçimi açısından da koşullandırmaktadır.
Araştırmalara göre Avrupa dillerinde “kar” kavramını anlatan tek bir sözcük varken
Eskimo dilinde “düşen kar, sulu kar, yerdeki kar” gibi pek çok kar türü bulunmakta ve
bunlar ayrı ayrı adlarla anılmaktadır. Toplumların yaşam biçimlerinin, çevrelerinin dili
etkilediği daha pek çok örnek gösterilebilir. Bir Eskimo deveyi ancak resimlerinden
tanıyabilir; çölde, sıcak ülkelerde yaşayan toplumlarda ise deve ve türleriyle ilgili pek
çok sözcük, deyim ve atasözü vardır.
Yalnız başka başka dillerde değil, aynı dilin değişik lehçe ve ağızlarında da farklı
sözcükler, deyimler, atasözleri, anlatım biçimleri ve kalıp sözlerle karşılaşılır. Bugün
Türkiye Türkçesi ortak dilinde (ölçünlü dil, standart dil) bulunmayan binlerce kavram,
Türkiye’nin değişik yörelerinde konuşulan ağızlarda karşımıza çıkar. Bunların çoğu
Anadolu halkının yaşamında önemli bir yer tutan tarımcılık, hayvancılıkla ilgili
sözcüklerle ayrı ayrı yörelerde yaşayan gelenek ve görenekleri, doğa ve iklim
koşullarını, yörelere özgü araç ve gereçleri yansıtan sözcüklerdir.
BÖLÜM 3
9
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
SÖZVARLIĞININ İÇERDİĞİ ÖĞELER
TEMEL SÖZVARLIĞI
Bir dilin sözvarlığının hangi öğelerden oluştuğu üzerinde durulurken ilk anılması
gerekenler, temel sözvarlığı ya da çekirdek sözcükler adını verdiğimiz öğelerdir.
Bunun sınırı çizilirken de insanın odak olarak alınması doğru olur. İnsanın organları
başta olmak üzere onun en doğal gereksinimlerini karşılayan yemek, içmek, uyumak,
gitmek, gelmek, almak, vermek... gibi kavramlar, ona en yakın kişileri gösteren
akrabalık adları, sayılar ve insanın maddi ve manevi kültürü içine giren çeşitli
kavramlar sayılabilir. Maddi kültür denince bilim dilinde flora ve fauna adı altında
toplanan değişik kavramlar da aynı çerçeve içine girmektedir. Flora, insanın
çevresinde yer alan, onun yaşamıyla yakından ilgili bulunan bitkileri (bu arada
buğday, mısır, pirinç gibi toplumun beslenmesini sağlayanları) içermekte; fauna ise
aynı çevrede bulunan ve insanların bir bölümünden yararlandıkları, özellikle tarım ve
hayvancılıkta insanlara yarar sağlayan hayvanları göstermektedir. Kimi toplumlarda
bu kavramların önemi ve değeri başkalarına göre çok büyük ayrım gösterir. Örneğin
tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar için öküz, sığır ne derece önem taşıyorsa deniz
kıyısında balıkçılıkla geçinenler için balık o ölçüde önemlidir.
Göktürkler döneminde daha çok hayvancılıkla geçinen Türklerin dilinde boğa, koyun,
at, aygır, yılkı gibi sözcükler sık geçmekte; atın o çağdaki önemi ve maddi kültür
sözcüklerinin hangileri olduğu, sözvarlığı incelenince ortaya çıkmaktadır.
Manevi kültür içine giren dinle, kutsal kavram ve kişilerle, gelenek, göreneklerle ilgili
sözcükler yine temel sözvarlığı içinde düşünülmektedir. Göktürkler döneminde
Türklerin bağlı bulundukları Şamanizm’de yer, gök, su ateş kutsal kavramlardı. O
dönemin metinlerinde bu kavramlar sık sık geçer. Türklerin yerleşik yaşama geçerek
Gökdininin yanı sıra Budizm, Hıristiyanlık, Maniheizm, gibi dinleri kabul ettikleri Uygur
döneminde bu dinlere ait terimler de dilde yer almıştır.
Türklerin İslamlığı benimsemesinden sonra bu dinin kavramlarından büyük bir
bölümü Arapçadan olduğu gibi alınmış ( Allah, Kuran, mümin, hac, ibadet...), bir
bölümü ise Farsça kanalıyla dile girmiştir (namaz, oruç, ferişte...).
Bugün Türkçede geniş bir yer tutan kalıp sözler ( ilişki sözleri) incelenecek olursa
bunların büyük ölçüde İslamlık terminolojisinden, özellikle “Allah” kavramından
yararlandığı görülür ( Allah razı olsun, Allah korusun, Allah kurtarsın...)
Bir dilin tarihi boyunca çok az değişikliğe uğrayan temel sözvarlığı dışında kalan,
somut ve soyut kavramları yansıtan dilin başka sözcükleri de vardır ki bunlar da
çağlar boyunca değişebilir; yeni anlamlar kazanabilir; yitip unutulabilir.
10
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
Zaman içinde dilde, toplumun gereksinimleri doğrultusunda yeni sözcüksel birimler
ortaya çıkar. En eski metinlerimizde “ön” biçiminde yaşadığını gördüğümüz yer
gösterme belirteci “ön”, birçok türevinin yanısıra günümüzde öncelik, öngörmek,
önsezi, önsöz, önseçim, öninceleme, önyargı... gibi birçok yeni kuruluşlar içinde yer
almıştır.
YABANCI SÖZCÜKLER
Bir toplumun, bir ulusun öteki toplumlarla hiçbir ilişki kurmadan yaşamasına olanak
yoktur. Böyle bir toplumun tüm dünya ile iletişiminin kapalı olması gerekir. Bu
nedenle sözvarlığı tamamen yerli olan bir dilden söz etmemiz olanaksızdır.
Uluslararasındaki ticaret, siyaset, kültür ve sanat ilişkileri, hemen dile yansımakta ve
yeryüzündeki bütün dillerde başka dillerden alınma öğeler bulunmaktadır. Hatta kimi
zaman bunlar bir dili bütünüyle yabancılaştıracak kadar artabilmektedir.
Bir yabancı dilden alınma öğeleri iki bölümde incelemek doğru olur :
a) Yerleşmiş yabancı sözcükler: Bir dilin ses eğilim ve kurallarına uymuş,
yabancılığı artık belli olmayan öğeler. Örn. kösele (Far. govsale), duvar (Far. divar),
kalıp (Ar. kalip ), surat (Ar. suret), adam (Ar. adem), kitap, mektep, mektup ( Ar. kitab,
mekteb, mektub), ilaç, ihraç (Ar. ilac, ihrac), dert, inat ( Ar. derd, inad), renk (Ar.
reng), sandık ( Ar. sanduk), ortanca (Holl. hortensia)...
b) Yerleşmemiş yabancı sözcükler: Dilin ses eğilim ve kurallarına uymayan,
yabancılığını hemen belli eden sözcüklerdir. Örn. oksijen, enflasyon, spor, plan, tren,
klinik, jeton, film, televizyon, faks, numara, modern, liberalizm...
TERİMLER
Terim genel olarak özel alanların kavramlarına verilen addır. Bu alanlar bilim, teknik,
sanat, zanaat, spor gibi birbirinden çok ayrı olabilir. Örneğin atom, molekül, bakteri,
özgül ağırlık, kınkanatlı, çanakyaprak, fizikötesi, soprano, senfoni, künde, kroşe,
penaltı... Öte yandan kullanım alanı genişleyen, günlük hayatta yeri olan terimler de
genel kullanımlarında terim olma niteliklerini yitirir, dilin öteki sözcükleriyle aynı
duruma gelir. Örneğin telefon, radyo, televizyon, enflasyon uçak, tren... sözcükleri bu
nesneler ilk bulunduğunda, ilk tanıtıldığında terim niteliği taşımış olsalar bile bugün
terim olmaktan çıkmış, temel sözvarlığı içimde düşünülür duruma gelmişlerdir. Ancak
elektroniğe ilişkin bir sözlükte geçen “radyo” ve “televizyon” yine birer terimdir.
Türkçedeki spor terimlerine bir gözatacak olursak Türklerin ata sporu olan güreş
terimlerinden bir bölümünün deyim biçiminde genel dile yerleştiğini, buna karşılık yeni
sayılabilecek olan basketbolden genel dile geçen, genelleşen terimlerin
bulunmadığını görürüz. Türkçedeki başa güreşmek, kaçak güreşmek, kündeye
gelmek büyük olasılıkla hodri meydan gibi deyimler güreş sporunun genel dile
yansıyan öğeleridir. Yurdumuzda daha yeni bir spor dalı olan bokstan da havlu atmak
deyimi ve nakavt sözcüğü genel dilin malı olmuştur.
11
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
ATASÖZLERİ
Atasözleri; atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece
düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca
benimsenmiş özsözlerdir.
Atasözleri, geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri denemelerden ve
bunlara dayanan düşüncelerden doğmuşlardır. Ulusun ortak düşünce, kanı ve
tutumunu belirtir, bize yol gösterirler. Bir atasözüyle belgelendirilen tutumun
doğruluğu herkesçe kabul edilir. Anlaşmazlıklarda bir atasözü en büyük yargıcıdır.
Atasözleri kalıplaşmış ( klişe haline gelmiş ) sözlerdir. Sözcükler değiştirilip yerlerine -
aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamayacağı gibi sözcüklerin yerleri de
değiştirilemez.
“Derdini söylemeyen derman bulamaz.” sözündeki “derman” yerine “ilaç”
kullanılamaz.
“Çalma elin kapısını, çalarlar kapını” sözü de sözcüklerin sırası değiştirilerek “ Elin
kapısını çalma, kapını çalarlar” biçiminde söylenemez.
Atasözleri kısa ve özlüdür. Az sözcükle çok şey anlatır :
Dikensiz gül olmaz.
Alet işler, el öğünür.
Taşıma suyla değirmen dönmez”... gibi.
Atasözlerinin çoğu bir iki cümledir. Daha uzun olanları azdır:
Vakit nakittir.
Yerin kulağı var.
Balık baştan kokar.
Ak akçe kara gün içindir.
Görünen köy kılavuz istemez.
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.
12
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
DEYİMLER
Deyimler, çekici bir anlatım kılığı taşıyan ve çoğunun gerçek anlamından ayrı bir
anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluklarıdır.
Deyimler de atasözleri gibi kalıplaşmış sözlerdir. Bir deyimin sözcükleri değiştirilip -
yerlerine aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamaz ve deyimin sözdizimi
bozulamaz:
“Ayıkla pirincin taşını” deyimi “ayıkla bulgurun taşını” biçiminde söylenemeyeceği
gibi,
“Tut kelin perçeminden” deyimi de “kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
Deyimler de atasözleri gibi kısa ve özlü anlatım araçlarıdır :
“Dil dökmek, kelle kulak yerinde, kel başa şimşir tarak, Atı alan Üsküdar’ı geçti” ...
gibi.
Deyimler iki sözcükle kurulurlar ve biçim açısından iki bölüğe ayrılırlar :
a)Sözcük öbeği durumundaki deyimler :
Ağır başlı, bit yeniği, eli bayraklı, püf noktası, içli dışlı, kaşla göz arasında, gel zaman
git zaman, adam sen de !...
b)Cümle halindeki deyimler :
Dostlar alışverişte görsün.
İncir çekirdeğini doldurmaz.
Delik büyük, yama küçük...
Halep ordaysa arşın burda. gibi.
Deyim bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel bir anlatım kalıbıdır; genel kural
niteliğinde bir söz değildir. Deyimi atasözünden ayıran en önemli budur. Çoğu zaman
cümle halindeki deyimlerle atasözleri karıştırılmaktadır. Biçim benzerliğinden ileri
gelen bu karışıklık kavram ayrılığına dikkat edilirse ortadan kalkar. Örneğin
Bitli baklanın kör alıcısı olur.
İşleyen demir ışıldar.
Bugünün işini yarına bırakma.
13
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
cümleleri atasözüdür, çünkü her biri bir genel kuraldır. Denenmiştir. Oysa
Atı alan Üsküdar’ı geçti.
Armut piş, ağzıma düş.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
sözleri deyimdir, çünkü hiçbiri genel kural olarak söylenemez.
Deyimlerin amacı, bir kavramı özel kalıp içinde ya da çekici, hoş bir anlatımla
belirtmektir. Atasözlerinin amacı ise yol göstermek, ders ve öğüt vermek, ibret
almamız için gerçekleri bildirmektir. Görülüyor ki deyimle atasözü amaçta da
birbirlerinden ayrılmaktadır.
İKİLEMELER
Türkçenin her döneminde, her lehçesinde belirgin bir biçimde karşımıza çıkan ve dilin
gerek yapı, gerek sözdizimi gerekse anlambilim açısından en önemli niteliklerinden
birini oluşturan özellik, ikilemelerin sık kullanılmasıdır. Örneğin, aynı adın
yinelenmesiyle karış karış, sayfa sayfa, kapı kapı; aynı sıfatın yinelenmesiyle oluşan
ve belirteç görevi gören serin serin, aptal aptal, sıcak sıcak, güzel güzel; ters
anlamlıların bir araya gelmesiyle kurulan büyük küçük, genç yaşlı, olur olmaz, er geç,
uzak yakın; eşanlamlılarla kurulan açık seçik, doğru dürüst, kırık dökük, ev bark,
sarmaş dolaş; çekimli eylemler, ulaç ve ortaçlarla oluşturulan yenmez yutulmaz,
durmuş oturmuş, otura kalka gibi ikilemelerin binlercesi gösterilebilir.
Hele ikilemeye katılan ikinci sözcüğün, öncekinin önsesine bir ”m” eklenmesiyle
kurulan kağıt mağıt, okul mokul, araba marabagibi örnekler özellikle konuşulan dilde
çok kullanılmaktadır.
Eğer Türkçenin tarihsel dönemlerine doğru gidecek olursak ikilemelerin çeşitli
biçimleriyle baştan beri yaygın olduğunu görürüz.
Sonuç olarak, ikilemelerin Türkçenin sözcükbilim ve anlambilim açısından önemli bir
anlatım özelliği olduğunu belirtmeliyiz.
İkilemelerin arasına virgül konmaz.
14
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
İLİŞKİ SÖZLERİ ( KALIP SÖZLER )
Sözvarlığını oluşturan öğeleri tanıtırken değindiğimiz gibi dilbilimde kalıp sözler ya da
ilişki sözleri adı verilen öğeler-tıpkı deyimler ve atasözleri gibi- bir dili konuşan
toplumun kültürüne ışık tutmakta, onun inançlarını, insan ilişkilerindeki ayrıntıları,
gelenek ve göreneklerini yansıtmaktadır.
İlişki sözleri açısından Türkçenin zenginliği dikkat çekecek ölçüdedir. Örneğin
sizden iyi olmasın kalıp sözü yalnızca belli bir ortamda, belli bir amaçla kullanılanlara
verilebilecek örneklerden biridir. Bir kimse övülürken dinleyenin de gönlünü almaya
yönelmeyi gösteren bu söz gibi su gibi aziz ol da yalnızca belli bir durumda kullanılır.
Özellikle birden çok kişinin bulunduğu bir ortamda bir şey anlatılırken ayıp ya da
söylenmesi hoş olmayan bir sözcükten, bir olaydan söz edildiği zaman; konuşan
tarafından sözüm meclisten dışarı ya da haşa huzurdan kalıp sözlerinin kullanıldığına
tanık olunur. Konuşan, bu kavramlara değindiği için bağışlanma isteğini böylece dile
getirir.
Bunlardan başka, Çocuğu dünyaya gelen kimseleri kutlarken kullanılan analı babalı
büyüsün !” de bir kalıp sözdür. Sevilip okşanan, kendisinden söz edilen bir çocuk için
söylenen Allah bağışlasın; bir çocuğun ana babasıyla birarada yaşaması dileğini
belirtmek için kullanılan Allah dört gözden ayırmasın bunlardandır. Nikahlanan,
evlenen kişilere söylenen Bir yastıkta kocayın yine belli durumlara özgü kalıp
sözlerdendir.
Türkçenin, belli durumlarda söylenmesi gelenek olmuş ilişki sözleri içinde başka
dillerde benzerleri görülmeyen birtakım öğeleri de vardır. “Güle güle” sözünün değişik
kullanımları buna örnektir. Güle güle giyin, güle güle harca, güle güle oturun
kullanımları gibi...
Saygı belirtisi taşıyan kalıp sözlerden biri de çocukları sorulan kimsenin yanıt olarak
onların sayısını belirttikten sonra ellerinizden öper(ler) deyişidir.
Kalıp sözlerin bir dili konuşan toplumun dünya görüşünü, inançlarını yansıtmasının
en güzel örneklerini dilimizde Allah sözcüğüyle kurulan öğelerin çokluğu gösterir.
Örneğin Allah versin,Allah kavuştursun, Allah kabul etsin, Allah razı olsun ...
Ziyade olsun,elinize sağlık, kesenize bereket; afiyet olsun, gibi kalıp sözler de yemek
sırasında konuk ile ev sahibi arasında kullanılan örneklerdendir.
15
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
DOLDURMA SÖZLER
Genellikle konuşulan bir dilde bir şeyi anımsamak üzere zaman kazanma,söyleneni
pekiştirip kesinleştirme gibi amaçlarla konuşan kimsenin kullandığı, çoğu kez
gereksiz olan sözcüklere ve anlatım kalıplarına doldurma sözler adını veriyoruz.
Konuşma sırasında sık rastlanan bu öğelerden biri, Arapça kökenli şeydir.
Çoğunlukla anımsanmak istenen sözcük bulunamadığı zaman kullanılır. Bir olayın
aktarımı sırasında öteden beri başvurulan ve yine anımsanmak için zaman
kazanmayı amaçlayan efendime söyleyeyim yine bu tür öğelerdendir. Yerli yersiz
kullanılan sonra ve sonracığıma aynı amaca yönelir: “Aradan üç yıl geçmiş...
sonracığıma...” gibi.
Özellikle sözvarlığı dar ve kültür düzeyi sınırlı kimselerde bu gibi doldurma sözlere
daha sık rastlanır. Yerli yersiz söylenen anladın mı? , tamam mı? yine bu arada
sayılabilir.
Konuşan kimsenin bir nesneyi, bir konuyu anımsatmak üzere kullandığı ...var ya!
sözü de son zamanlarda değişik bir nitelik kazanmış, özellikle gençlerin dilinde sık
kullanılan, söyleneni pekiştirme eğilimine dayanan bir öğe olarak duyulur olmuştur:
“Ben var ya, bunu belki on kere söyledim” ya da “Ben var ya, o kahveye hiç gitmem”
gibi. Bu doldurma sözün yanında, onunla aynı işlevi gören ancak daha çok
anımsatma amacını güden bir başka söz de “yok mu ?” dur. “O Ahmet yok mu...?”
gibi, genellikle bir suçlama öncesinde kullanılan bu söz, kimi zaman doğrudan
doğruya anımsatmaya yöneliktir.
” Sakarya caddesindeki kitapçı yok mu, onun önünde beklerim.” gibi.
Bu tür öğelerin yazı dilinde kullanılmamasında, yazı dilinde sözceleri oluştururken
düşünmeye daha çok zaman ayrılabilmesinin etkisi vardır.
BELLİ KESİMLERE ÖZGÜ DİLLER
ARGO: Her ülkede, her dilde görülen; toplumun içinde bir kesimin ya da öbeklerin
farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturdukları özel dil.
JARGON : Konuşanlar dışındaki kimselerce anlaşılmaması için sözcüklerin
bozulmuş biçimlerinden oluşturulan ve yine bir zümreye özgü olan dil türü.
kalıp sözlerin, deyimlerin atasözlerinin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu
bütünü anlıyoruz.
Sözvarlığı, sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş
simgeler, kodlar olarak değil; aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar
dünyası, maddi ve manevi kültürünün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak
düşünülmelidir.
Örneğin toplum yaşamında aile ilişkilerinin sıkı olduğu Türk
dünyasında bu ilişkiler kavramlaştırılmakta, “elti, görümce, baldız, yenge” gibi ayrı
ayrı kavramlar belirlenmiş bulunmaktadır. Buna karşılık Hint-Avrupa dil ailesinin
Roman ve Germen kollarının her birinde bu kavramların tümü tek bir sözcükle
anlatım bulmaktadır ( İng. sister-in-law ). Aynı biçimde Türkçede bu dillerdekinin
tersine “amca” ve “dayı” ile “teyze” ve “hala” yine ayrı kavramlar halindedir.
Yeryüzündeki renkler aynı olduğu halde bunların adlandırılışı ve kapsamları dilden
dile değişir.
Bir toplumun yaşam biçimiyle birlikte dinsel inançları, hangi uluslarla ne ölçüde ilişki
kurmuş olduğu, nelere değer verdiği hatta nükteye olan eğilimi hep sözvarlığının
incelenmesiyle ortaya çıkar. Her dili konuşan toplum, çevresini, çevresindeki olayları,
gerçekleri kendince algılamakta ve anadilinde oluşmuş kavramlarla anlatmakta;
kısaca dünyayı kendi dilinin penceresinden görmektedir. Kuşaktan kuşağa aktarılan
dil, o toplumun bireylerini düşünce biçimi açısından da koşullandırmaktadır.
Araştırmalara göre Avrupa dillerinde “kar” kavramını anlatan tek bir sözcük varken
Eskimo dilinde “düşen kar, sulu kar, yerdeki kar” gibi pek çok kar türü bulunmakta ve
bunlar ayrı ayrı adlarla anılmaktadır. Toplumların yaşam biçimlerinin, çevrelerinin dili
etkilediği daha pek çok örnek gösterilebilir. Bir Eskimo deveyi ancak resimlerinden
tanıyabilir; çölde, sıcak ülkelerde yaşayan toplumlarda ise deve ve türleriyle ilgili pek
çok sözcük, deyim ve atasözü vardır.
Yalnız başka başka dillerde değil, aynı dilin değişik lehçe ve ağızlarında da farklı
sözcükler, deyimler, atasözleri, anlatım biçimleri ve kalıp sözlerle karşılaşılır. Bugün
Türkiye Türkçesi ortak dilinde (ölçünlü dil, standart dil) bulunmayan binlerce kavram,
Türkiye’nin değişik yörelerinde konuşulan ağızlarda karşımıza çıkar. Bunların çoğu
Anadolu halkının yaşamında önemli bir yer tutan tarımcılık, hayvancılıkla ilgili
sözcüklerle ayrı ayrı yörelerde yaşayan gelenek ve görenekleri, doğa ve iklim
koşullarını, yörelere özgü araç ve gereçleri yansıtan sözcüklerdir.
BÖLÜM 3
9
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
SÖZVARLIĞININ İÇERDİĞİ ÖĞELER
TEMEL SÖZVARLIĞI
Bir dilin sözvarlığının hangi öğelerden oluştuğu üzerinde durulurken ilk anılması
gerekenler, temel sözvarlığı ya da çekirdek sözcükler adını verdiğimiz öğelerdir.
Bunun sınırı çizilirken de insanın odak olarak alınması doğru olur. İnsanın organları
başta olmak üzere onun en doğal gereksinimlerini karşılayan yemek, içmek, uyumak,
gitmek, gelmek, almak, vermek... gibi kavramlar, ona en yakın kişileri gösteren
akrabalık adları, sayılar ve insanın maddi ve manevi kültürü içine giren çeşitli
kavramlar sayılabilir. Maddi kültür denince bilim dilinde flora ve fauna adı altında
toplanan değişik kavramlar da aynı çerçeve içine girmektedir. Flora, insanın
çevresinde yer alan, onun yaşamıyla yakından ilgili bulunan bitkileri (bu arada
buğday, mısır, pirinç gibi toplumun beslenmesini sağlayanları) içermekte; fauna ise
aynı çevrede bulunan ve insanların bir bölümünden yararlandıkları, özellikle tarım ve
hayvancılıkta insanlara yarar sağlayan hayvanları göstermektedir. Kimi toplumlarda
bu kavramların önemi ve değeri başkalarına göre çok büyük ayrım gösterir. Örneğin
tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar için öküz, sığır ne derece önem taşıyorsa deniz
kıyısında balıkçılıkla geçinenler için balık o ölçüde önemlidir.
Göktürkler döneminde daha çok hayvancılıkla geçinen Türklerin dilinde boğa, koyun,
at, aygır, yılkı gibi sözcükler sık geçmekte; atın o çağdaki önemi ve maddi kültür
sözcüklerinin hangileri olduğu, sözvarlığı incelenince ortaya çıkmaktadır.
Manevi kültür içine giren dinle, kutsal kavram ve kişilerle, gelenek, göreneklerle ilgili
sözcükler yine temel sözvarlığı içinde düşünülmektedir. Göktürkler döneminde
Türklerin bağlı bulundukları Şamanizm’de yer, gök, su ateş kutsal kavramlardı. O
dönemin metinlerinde bu kavramlar sık sık geçer. Türklerin yerleşik yaşama geçerek
Gökdininin yanı sıra Budizm, Hıristiyanlık, Maniheizm, gibi dinleri kabul ettikleri Uygur
döneminde bu dinlere ait terimler de dilde yer almıştır.
Türklerin İslamlığı benimsemesinden sonra bu dinin kavramlarından büyük bir
bölümü Arapçadan olduğu gibi alınmış ( Allah, Kuran, mümin, hac, ibadet...), bir
bölümü ise Farsça kanalıyla dile girmiştir (namaz, oruç, ferişte...).
Bugün Türkçede geniş bir yer tutan kalıp sözler ( ilişki sözleri) incelenecek olursa
bunların büyük ölçüde İslamlık terminolojisinden, özellikle “Allah” kavramından
yararlandığı görülür ( Allah razı olsun, Allah korusun, Allah kurtarsın...)
Bir dilin tarihi boyunca çok az değişikliğe uğrayan temel sözvarlığı dışında kalan,
somut ve soyut kavramları yansıtan dilin başka sözcükleri de vardır ki bunlar da
çağlar boyunca değişebilir; yeni anlamlar kazanabilir; yitip unutulabilir.
10
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
Zaman içinde dilde, toplumun gereksinimleri doğrultusunda yeni sözcüksel birimler
ortaya çıkar. En eski metinlerimizde “ön” biçiminde yaşadığını gördüğümüz yer
gösterme belirteci “ön”, birçok türevinin yanısıra günümüzde öncelik, öngörmek,
önsezi, önsöz, önseçim, öninceleme, önyargı... gibi birçok yeni kuruluşlar içinde yer
almıştır.
YABANCI SÖZCÜKLER
Bir toplumun, bir ulusun öteki toplumlarla hiçbir ilişki kurmadan yaşamasına olanak
yoktur. Böyle bir toplumun tüm dünya ile iletişiminin kapalı olması gerekir. Bu
nedenle sözvarlığı tamamen yerli olan bir dilden söz etmemiz olanaksızdır.
Uluslararasındaki ticaret, siyaset, kültür ve sanat ilişkileri, hemen dile yansımakta ve
yeryüzündeki bütün dillerde başka dillerden alınma öğeler bulunmaktadır. Hatta kimi
zaman bunlar bir dili bütünüyle yabancılaştıracak kadar artabilmektedir.
Bir yabancı dilden alınma öğeleri iki bölümde incelemek doğru olur :
a) Yerleşmiş yabancı sözcükler: Bir dilin ses eğilim ve kurallarına uymuş,
yabancılığı artık belli olmayan öğeler. Örn. kösele (Far. govsale), duvar (Far. divar),
kalıp (Ar. kalip ), surat (Ar. suret), adam (Ar. adem), kitap, mektep, mektup ( Ar. kitab,
mekteb, mektub), ilaç, ihraç (Ar. ilac, ihrac), dert, inat ( Ar. derd, inad), renk (Ar.
reng), sandık ( Ar. sanduk), ortanca (Holl. hortensia)...
b) Yerleşmemiş yabancı sözcükler: Dilin ses eğilim ve kurallarına uymayan,
yabancılığını hemen belli eden sözcüklerdir. Örn. oksijen, enflasyon, spor, plan, tren,
klinik, jeton, film, televizyon, faks, numara, modern, liberalizm...
TERİMLER
Terim genel olarak özel alanların kavramlarına verilen addır. Bu alanlar bilim, teknik,
sanat, zanaat, spor gibi birbirinden çok ayrı olabilir. Örneğin atom, molekül, bakteri,
özgül ağırlık, kınkanatlı, çanakyaprak, fizikötesi, soprano, senfoni, künde, kroşe,
penaltı... Öte yandan kullanım alanı genişleyen, günlük hayatta yeri olan terimler de
genel kullanımlarında terim olma niteliklerini yitirir, dilin öteki sözcükleriyle aynı
duruma gelir. Örneğin telefon, radyo, televizyon, enflasyon uçak, tren... sözcükleri bu
nesneler ilk bulunduğunda, ilk tanıtıldığında terim niteliği taşımış olsalar bile bugün
terim olmaktan çıkmış, temel sözvarlığı içimde düşünülür duruma gelmişlerdir. Ancak
elektroniğe ilişkin bir sözlükte geçen “radyo” ve “televizyon” yine birer terimdir.
Türkçedeki spor terimlerine bir gözatacak olursak Türklerin ata sporu olan güreş
terimlerinden bir bölümünün deyim biçiminde genel dile yerleştiğini, buna karşılık yeni
sayılabilecek olan basketbolden genel dile geçen, genelleşen terimlerin
bulunmadığını görürüz. Türkçedeki başa güreşmek, kaçak güreşmek, kündeye
gelmek büyük olasılıkla hodri meydan gibi deyimler güreş sporunun genel dile
yansıyan öğeleridir. Yurdumuzda daha yeni bir spor dalı olan bokstan da havlu atmak
deyimi ve nakavt sözcüğü genel dilin malı olmuştur.
11
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
ATASÖZLERİ
Atasözleri; atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece
düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kalıplaşmış biçimleri bulunan kamuca
benimsenmiş özsözlerdir.
Atasözleri, geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri denemelerden ve
bunlara dayanan düşüncelerden doğmuşlardır. Ulusun ortak düşünce, kanı ve
tutumunu belirtir, bize yol gösterirler. Bir atasözüyle belgelendirilen tutumun
doğruluğu herkesçe kabul edilir. Anlaşmazlıklarda bir atasözü en büyük yargıcıdır.
Atasözleri kalıplaşmış ( klişe haline gelmiş ) sözlerdir. Sözcükler değiştirilip yerlerine -
aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamayacağı gibi sözcüklerin yerleri de
değiştirilemez.
“Derdini söylemeyen derman bulamaz.” sözündeki “derman” yerine “ilaç”
kullanılamaz.
“Çalma elin kapısını, çalarlar kapını” sözü de sözcüklerin sırası değiştirilerek “ Elin
kapısını çalma, kapını çalarlar” biçiminde söylenemez.
Atasözleri kısa ve özlüdür. Az sözcükle çok şey anlatır :
Dikensiz gül olmaz.
Alet işler, el öğünür.
Taşıma suyla değirmen dönmez”... gibi.
Atasözlerinin çoğu bir iki cümledir. Daha uzun olanları azdır:
Vakit nakittir.
Yerin kulağı var.
Balık baştan kokar.
Ak akçe kara gün içindir.
Görünen köy kılavuz istemez.
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.
12
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
DEYİMLER
Deyimler, çekici bir anlatım kılığı taşıyan ve çoğunun gerçek anlamından ayrı bir
anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluklarıdır.
Deyimler de atasözleri gibi kalıplaşmış sözlerdir. Bir deyimin sözcükleri değiştirilip -
yerlerine aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamaz ve deyimin sözdizimi
bozulamaz:
“Ayıkla pirincin taşını” deyimi “ayıkla bulgurun taşını” biçiminde söylenemeyeceği
gibi,
“Tut kelin perçeminden” deyimi de “kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
Deyimler de atasözleri gibi kısa ve özlü anlatım araçlarıdır :
“Dil dökmek, kelle kulak yerinde, kel başa şimşir tarak, Atı alan Üsküdar’ı geçti” ...
gibi.
Deyimler iki sözcükle kurulurlar ve biçim açısından iki bölüğe ayrılırlar :
a)Sözcük öbeği durumundaki deyimler :
Ağır başlı, bit yeniği, eli bayraklı, püf noktası, içli dışlı, kaşla göz arasında, gel zaman
git zaman, adam sen de !...
b)Cümle halindeki deyimler :
Dostlar alışverişte görsün.
İncir çekirdeğini doldurmaz.
Delik büyük, yama küçük...
Halep ordaysa arşın burda. gibi.
Deyim bir kavramı belirtmek için bulunmuş özel bir anlatım kalıbıdır; genel kural
niteliğinde bir söz değildir. Deyimi atasözünden ayıran en önemli budur. Çoğu zaman
cümle halindeki deyimlerle atasözleri karıştırılmaktadır. Biçim benzerliğinden ileri
gelen bu karışıklık kavram ayrılığına dikkat edilirse ortadan kalkar. Örneğin
Bitli baklanın kör alıcısı olur.
İşleyen demir ışıldar.
Bugünün işini yarına bırakma.
13
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
cümleleri atasözüdür, çünkü her biri bir genel kuraldır. Denenmiştir. Oysa
Atı alan Üsküdar’ı geçti.
Armut piş, ağzıma düş.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
sözleri deyimdir, çünkü hiçbiri genel kural olarak söylenemez.
Deyimlerin amacı, bir kavramı özel kalıp içinde ya da çekici, hoş bir anlatımla
belirtmektir. Atasözlerinin amacı ise yol göstermek, ders ve öğüt vermek, ibret
almamız için gerçekleri bildirmektir. Görülüyor ki deyimle atasözü amaçta da
birbirlerinden ayrılmaktadır.
İKİLEMELER
Türkçenin her döneminde, her lehçesinde belirgin bir biçimde karşımıza çıkan ve dilin
gerek yapı, gerek sözdizimi gerekse anlambilim açısından en önemli niteliklerinden
birini oluşturan özellik, ikilemelerin sık kullanılmasıdır. Örneğin, aynı adın
yinelenmesiyle karış karış, sayfa sayfa, kapı kapı; aynı sıfatın yinelenmesiyle oluşan
ve belirteç görevi gören serin serin, aptal aptal, sıcak sıcak, güzel güzel; ters
anlamlıların bir araya gelmesiyle kurulan büyük küçük, genç yaşlı, olur olmaz, er geç,
uzak yakın; eşanlamlılarla kurulan açık seçik, doğru dürüst, kırık dökük, ev bark,
sarmaş dolaş; çekimli eylemler, ulaç ve ortaçlarla oluşturulan yenmez yutulmaz,
durmuş oturmuş, otura kalka gibi ikilemelerin binlercesi gösterilebilir.
Hele ikilemeye katılan ikinci sözcüğün, öncekinin önsesine bir ”m” eklenmesiyle
kurulan kağıt mağıt, okul mokul, araba marabagibi örnekler özellikle konuşulan dilde
çok kullanılmaktadır.
Eğer Türkçenin tarihsel dönemlerine doğru gidecek olursak ikilemelerin çeşitli
biçimleriyle baştan beri yaygın olduğunu görürüz.
Sonuç olarak, ikilemelerin Türkçenin sözcükbilim ve anlambilim açısından önemli bir
anlatım özelliği olduğunu belirtmeliyiz.
İkilemelerin arasına virgül konmaz.
14
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
İLİŞKİ SÖZLERİ ( KALIP SÖZLER )
Sözvarlığını oluşturan öğeleri tanıtırken değindiğimiz gibi dilbilimde kalıp sözler ya da
ilişki sözleri adı verilen öğeler-tıpkı deyimler ve atasözleri gibi- bir dili konuşan
toplumun kültürüne ışık tutmakta, onun inançlarını, insan ilişkilerindeki ayrıntıları,
gelenek ve göreneklerini yansıtmaktadır.
İlişki sözleri açısından Türkçenin zenginliği dikkat çekecek ölçüdedir. Örneğin
sizden iyi olmasın kalıp sözü yalnızca belli bir ortamda, belli bir amaçla kullanılanlara
verilebilecek örneklerden biridir. Bir kimse övülürken dinleyenin de gönlünü almaya
yönelmeyi gösteren bu söz gibi su gibi aziz ol da yalnızca belli bir durumda kullanılır.
Özellikle birden çok kişinin bulunduğu bir ortamda bir şey anlatılırken ayıp ya da
söylenmesi hoş olmayan bir sözcükten, bir olaydan söz edildiği zaman; konuşan
tarafından sözüm meclisten dışarı ya da haşa huzurdan kalıp sözlerinin kullanıldığına
tanık olunur. Konuşan, bu kavramlara değindiği için bağışlanma isteğini böylece dile
getirir.
Bunlardan başka, Çocuğu dünyaya gelen kimseleri kutlarken kullanılan analı babalı
büyüsün !” de bir kalıp sözdür. Sevilip okşanan, kendisinden söz edilen bir çocuk için
söylenen Allah bağışlasın; bir çocuğun ana babasıyla birarada yaşaması dileğini
belirtmek için kullanılan Allah dört gözden ayırmasın bunlardandır. Nikahlanan,
evlenen kişilere söylenen Bir yastıkta kocayın yine belli durumlara özgü kalıp
sözlerdendir.
Türkçenin, belli durumlarda söylenmesi gelenek olmuş ilişki sözleri içinde başka
dillerde benzerleri görülmeyen birtakım öğeleri de vardır. “Güle güle” sözünün değişik
kullanımları buna örnektir. Güle güle giyin, güle güle harca, güle güle oturun
kullanımları gibi...
Saygı belirtisi taşıyan kalıp sözlerden biri de çocukları sorulan kimsenin yanıt olarak
onların sayısını belirttikten sonra ellerinizden öper(ler) deyişidir.
Kalıp sözlerin bir dili konuşan toplumun dünya görüşünü, inançlarını yansıtmasının
en güzel örneklerini dilimizde Allah sözcüğüyle kurulan öğelerin çokluğu gösterir.
Örneğin Allah versin,Allah kavuştursun, Allah kabul etsin, Allah razı olsun ...
Ziyade olsun,elinize sağlık, kesenize bereket; afiyet olsun, gibi kalıp sözler de yemek
sırasında konuk ile ev sahibi arasında kullanılan örneklerdendir.
15
TÜRK DİLİ - I Sever ve Diğerleri
DOLDURMA SÖZLER
Genellikle konuşulan bir dilde bir şeyi anımsamak üzere zaman kazanma,söyleneni
pekiştirip kesinleştirme gibi amaçlarla konuşan kimsenin kullandığı, çoğu kez
gereksiz olan sözcüklere ve anlatım kalıplarına doldurma sözler adını veriyoruz.
Konuşma sırasında sık rastlanan bu öğelerden biri, Arapça kökenli şeydir.
Çoğunlukla anımsanmak istenen sözcük bulunamadığı zaman kullanılır. Bir olayın
aktarımı sırasında öteden beri başvurulan ve yine anımsanmak için zaman
kazanmayı amaçlayan efendime söyleyeyim yine bu tür öğelerdendir. Yerli yersiz
kullanılan sonra ve sonracığıma aynı amaca yönelir: “Aradan üç yıl geçmiş...
sonracığıma...” gibi.
Özellikle sözvarlığı dar ve kültür düzeyi sınırlı kimselerde bu gibi doldurma sözlere
daha sık rastlanır. Yerli yersiz söylenen anladın mı? , tamam mı? yine bu arada
sayılabilir.
Konuşan kimsenin bir nesneyi, bir konuyu anımsatmak üzere kullandığı ...var ya!
sözü de son zamanlarda değişik bir nitelik kazanmış, özellikle gençlerin dilinde sık
kullanılan, söyleneni pekiştirme eğilimine dayanan bir öğe olarak duyulur olmuştur:
“Ben var ya, bunu belki on kere söyledim” ya da “Ben var ya, o kahveye hiç gitmem”
gibi. Bu doldurma sözün yanında, onunla aynı işlevi gören ancak daha çok
anımsatma amacını güden bir başka söz de “yok mu ?” dur. “O Ahmet yok mu...?”
gibi, genellikle bir suçlama öncesinde kullanılan bu söz, kimi zaman doğrudan
doğruya anımsatmaya yöneliktir.
” Sakarya caddesindeki kitapçı yok mu, onun önünde beklerim.” gibi.
Bu tür öğelerin yazı dilinde kullanılmamasında, yazı dilinde sözceleri oluştururken
düşünmeye daha çok zaman ayrılabilmesinin etkisi vardır.
BELLİ KESİMLERE ÖZGÜ DİLLER
ARGO: Her ülkede, her dilde görülen; toplumun içinde bir kesimin ya da öbeklerin
farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturdukları özel dil.
JARGON : Konuşanlar dışındaki kimselerce anlaşılmaması için sözcüklerin
bozulmuş biçimlerinden oluşturulan ve yine bir zümreye özgü olan dil türü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder