13 ve 14. yüzyıllarda Anadolu, siyasal bakımdan pek çok kargaşanın yaşandığı bir dönemdi. 13. yüzyılda Anadolu'da dört devlet vardı: Selçuklular, ilhanlılar, Bizans ve Trabzon Rum imparatorluğu. Bunların en giiçlüsü Selçuklular idi.
Selcukluların Moğollar tarafından 1243 yılında Kosedag savaşı ile yıkılması sonucu Anadolu'da bir cok beylikler kuruldu. Beyliklerin her biri kendi bağımsızlığını ilan etti. Bu kez beylikler arası savaşlar başladı. Osmanlı Beyliği 1299 yılında kuruldu ve diğer beyliklerle yaptığı savaşlar sonucu gelişip güçlendi.
13 ve 14. yüzyılda Anadolu'da düşünce hareketlerinin merkezi Konya ve dolaylarıdır. Moğol akınlarından korunmak amacıyla Türkmenistan Horasan'dan pek cok alperen gelerek Anadoludaki beyliklerin saraylarına sığındılar ve tasavvuf düşüncesini yaymaya başladılar. Bu ortamda tasavvuf edebiyatı doğdu. Daha sonraki yüzyıllarda da gelişip yayıldı.
Tasavvuf alanında; Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, fieyyad Hamza, Ahmet Fakih, Nesimi, Gülflehri, Sultan Veled gibi pek çok sanatçı eserler verdi. Aynı yüzyıllarda din dışı konularda, Hoca Dehhani, Ahmedi, Hoca Mes'ut eserler verdi. Bir taraftan da İran-Arap edebiyatından çok sayıda çeviriler yapıldı. 1360 yılında Kul Mes'ut tarafından "Kelile ve Dimne" adlı fabl kitabı Türkçeye çevrildi.
Bu yüzyıllarda halk edebiyatı alanında "Battalname" ile "Danişmend-name" adlı eserler yazıldı. Bunlardan "Battalname’de Seyit Battal Gazi'nin din uğruna Bizans'a karşı giriştiği mücadelelerden söz edilir." "Danişmend name’de ise Melik Ahmet ile oğlu Gazi Bey'in kahramanlıkları anlatılır. Bu öykülerde dinî inanclar ve ilahi yardımlar ön plandadır. Hz. Muhammet, Hz. Ali rüyâda görülür. Hızır gazilerin yardımcısıdır. Bu eserlerde eski Türk destan geleneğinin izleri islami karaktere bürünmüş nitelikte yaşatıldı.
Bu yüzyıllarda gerek dini (tasavvufi) gerekse din dışı konuları işleyen fikirler üzerinde, iranlı şairlerden Firdevsi, Nizami, Sadi, Feridüddin Attar ile Farsça eserler yazan Mevlana'nın etkisi görülür. Bilim ve edebiyat yoluyla Arapçadan, Farsçadan dilimize sözcükler yanında bu dillere ait kurallar da girmeye başladı. Ancak 1277 yılında Karamanoğlu Mehmet Bey bir fermanla bunu önlemeye çalıştı. "Bugünden sonra, divanda, dergahta, barigahta, mecliste, meydanda “Türkçe den başka dil kullanılmayacaktır." Bu ferman dilimizi yabancı etkilerden korumaya yetmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder