Bugüne kadar kültürün pek çok tanımı yapılmıştır. Bu tanımlardan
birkaçını aşağıya alıyoruz:
“Tarihin derinliklerinden süzülüp
gelen; zamnın ve ihtiyaçların doğurduğu, şuurlu tercihlrle,manalı ve zengin bir
sentez oluşturan; sistemli ve sistemsiz şekilde nesilden nesile aktarılan; bu
suretle her insanda mensubiyet duygusu, kimlik şuuru kazanılmasına yol açan;
çevreyi ve şartları değiştirme gücü veren; neslliren yaşadıkları zamana ve
geleceğe bakışları sırasında geçmişe ait atıf dşüncesi geliştiren; inanışların,
kabllenişlerin, yaşama şekillerinin bütününe KÜLTÜR denir.” Sadık
Kemal TURAL
“kültür bir toplumun yaşama
tarzıdır.” C. WIESLER
“Kültür denilince karşımıza bir
yığın hadise çıkar. Bir toplum da, tabiatiın dışında, insan elinden ve dilinden
çıkma her şey kültür kavramı içerisine girer”Mehmet KAPLAN
“Kültür, bir topluluğu, bir
milleti millet yapan , onu baka milletlerden ayıran hayat tezahürlerinin
bütünüdür. Bu hayat tezahürleri her milletin kendine has olan milli
değerleridir.” M. ERGİN
Görülüyor ki bütün tanımlarda millet ve milleti
meydana getirme, fertler arasındaki ilişkiler,tabiata
hakim olma, tarihi bağ gibi pek çok özellik kültüre ait olarak ifade edilmektedir.
Demek ki milleti millet yapan maddi-manevi değerlerin hepsine kültür diyoruz.
KÜLTÜR UNSURLARI NELERDİR?
1.
Dil: Dil, kültür unsurlarının başında gelir. Çünkü dil olmadan öteki
unsurların meydana gelmesi mümkün değildir. Dil bir milletin ses dünyasıdır.
Her millet kainatı değişik şekillerde algılamış ve yorumlamıştır. Aynı zamanda
dil kültüre ait bütün değerleri bünyesinde barındıran bir kütltür hazinesidir.
Bir dil, onu kullanan milletin kafa yapısını, nasıl düşündüğünü, zihninin nasıl
çalıştığını ve mantığını ortaya koyar.
2.
Din: Kültür unsurları içerisinde çk önemli bir yere sahiptir. Bilhassa
eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda bulunmuş ve öteki kültür
unsurlarını gölgede bırakmıştır. Dinin milletler üzerindeki hakimiyeti,
imparatorluklardan milli topluluklara geçinceye kadar devam etmiştir.
Milliyetçilik çağında milletler imparatorluklardan kopunca dinin fonksiyonu da
azalmıştır. Dinin bir millet içerisindeki kültüre etkisi ve kültürün diğer
unsurlarının oluşması ve değişmesindeki rolü ise tabbi devam etmektedir. Dini
bayramlarımız ve törenlerimiz bunun açık örnekleri olarak dikkati çekmektedir.
3.
Gelenek ve görenek: Bunlar bir milletin yazılı olmayan veya hepsi yazılı
olmayan kanunlarıdır. Yazılı kanunların çoğu gelenek ve göreneklere göre
düzenmlenmiştir. Kanun, insanın toplum içerisindeki davranışlarını düzenler.
İnsanlar bu düzeni asırlar boyunca gelenek ve göreneklerle sağlamışlardır.
Fakat günümüzde bile yazılıl anayasası bulunmayan ülkeler vardır. Bunlar toplum
düzeninin hala gelenek ve göreneklerle sağlamaktadırlar.
Aslında
kişinin bütün hal ve hareketlerinin yazılı kanunlarla tanzim etmek mümkün
değildir. Çünkü yasalar genellikle hakları ve cezaları tayin etmektedir. Oysa
insanın toplumda birçok sosyal ilişkileri bulunmaktadır: özür dilemek,
selamlaşmak, saygı göstermek, davetlere katılmak, konuşmak, tartışmak, yazmak
vs.. Bu davranışlarda nasıl bir usulün gerektiğini kanunlar dğil gelenek ve
görenekler tayin eder.
4.
Sanat: Sanat, bir millet diğir milletlerden ayıran, bir millete has
duygu ve zevklerin tezahürü ve şekillenmesidir. O milletin güzeli yaratma ve
bulma tarzıdır. İnsanoğlu barını, beslenir, sosyal ve ruhsal ihtiyaçlarını
gidermeye çalışır. Bunları yaparken oyalanmak, ruhunu okşamak, düzeli yakalamk,
yeni güzellikler ortaya koymak ister. Bunun sonucunda sanat eseri ortaya çıkar.
Her milletin sanat eğilimi ayrı bir özellik taşır. Söz, ses , mekan, renk ışık
zevk ve anlayışı farklıdır. Demek ki sanat bir milletin ortak zevkinin
ifade edilişidir. Bur kültür unsuru edebiyat, resim, mimarı, heykel vb... gibi
kollara ayrılır.
5.
Dünya görüşü: Dünya görüşü bir milletin başka milletlerden farklı olan
hayat felsefesidir. Bir milletin fertleri ortak kültür dolayısıyla tutum,
zihniyet ve davranış bakımından çeşitli ortak özellikler gösterirler. Sosyal ve
ruhi olayalar karşısında fertlerin bu ortak tutum ve davranışları o milletin
dünyü görüşünü meydana getirir. Bunun için her milletle değerler ve değer
yargıları farklıdır. Askerlik, kahramanlık, aşak , par, namus, temizlik, ahlak,
ölüm, eğlence vs. Gibi hayat hadiseleri ve kavramları her millette değişik
davranışlarla karşılanır.
6.
Tarih: Milleti, dolayısıyla kültürü meydana getiren unsurlardan birisi
olan tarih, bir milletin çağlar içindeki yürüyüş ve görünüşüdür. Tarih mazidir,
fakat bu mazi bugünün ve dünün fertlerini millet içerisinde birbirine
bağlayarak geleceğe taşır. Fertler arasında kader birliği temin eder. Aynı millete
mensup insanlar tarih sayesinde akrabalıklarını farkına varabilirler. Tarih bir
milletin nederen gelip nereye gittiğini gösteren kültür unsuru olarak, o
milletin hayatında önemli bir yer tutar.
KÜLTÜR TAŞIYICI OLARAK DİL
Dil, milli hafızının, milli hatıraların, duyguların ve düşüncelerin, bütün
maddi ve manevi değerlerin, bütün buluş ve yaratışların ortak hazinesidir.
Millet denilen insan topluluğunun en önemli sosyal varlığıdır. Kültürün ilk ve
temel unsurudur.
Kültür, varlığını nesilden nesile intikale borçludur. Kültürün nesilden nesile
geçmesi, böylece devamı ve yaşaması kültür taşıyacı eserler, eğitim ve öğretim
yolu ile olur. Onun içindir ki kültür eserleri, eğitim ve öğretim kültürün
hayat şartıdır. Dolayısıyla eğitim ve öğretimin esas görevi kültürün intikal ve
devamını sağlamaktır.
Bir milletin fertleri arasındaki ortak duygu ve düşünce akımı dille
kurulabilmektedir. Bu akım dünden bugüne, bugünden yarına dille
aktarılmaktadır. Bundan dolyaı dil, aynı zamanda bir kültür aktarıcısı, bir
kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin tarihi, coğrafyası, değer ölçüleri,
folkloru, müziği, edebiyatı, ilmi, dünya görüşü ve millet olmayı gerçekleşitren
her türlü ortak değerleri yüzyılların süzgecinden süzüle süzüle kelimelerde,
deyimlerde sembolleşerek hep dil hazinesine akıtılmakta, özünü orada
saklamaktadır.
Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat,tarih vb. Dil sayesinde
nesilden nesile aktarılır. Zaten bütün bu unsurların teşekkül edebilmesi için
milletin meydana gelmiş olması lazımdır. Milletin ve öteki kültür unsurlarının
oluşmasında en başta gelen dildir.
Kültür denilince lik akla gelen şey ldilidir. Dil, millet denilen sosyal
varlığı birleştirmektedir. Fertler arasında duygu ve düşünce birliği vücuda
getirmektedir. Milletler duygu ve düşüncelerini yazıya geçirince daha sağlam
bir birlik meydana geliyor. Çünkü yazı sayesinde duygu ve düşünceler hem zaman
hem de mekan içinde yayılıyor. Biz Orhun Yazıtları sayesinde bundan bin iki yüz
yıl önce Göktürklerin varlığı, meseleleri, duygu ve düşünceleri hakkında bir
fikir ediniyoruz. Tuürklerin yöneticisi durumunda olan şahısların halkı muhatap
alıp, halka hitap ettiklerini, yaptıkları işleri halka anlattıklarını
görüyürouz. Bu da milletimizdeki demokrasi anlayışının yüzyıllar öncesine kadar
uzandığının bir delilidir. Aynı hitap şeklini yılları sonra 1071’de
Malazgirt’te Alpaslan’da, 20 yüzyılda Atatürk’te görebiliyoruz.
Türk edebiyatı en eski çağlardan bugüne kadar, bütün sahaları, devirleri ve
sosyal tabakaları ile Türk milletinin hayatını, zevkini, dünyü görüşünü,
yaratma gücünü gösteren bir duygu, düşünce ve hayal dünyasıdır. Halk edebiyatı
halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinnin bir hazinesidir. Bu edebiyat,
beşikten başlayarak insan hayatının bütün safhalarını içine alır. Türk halk
edebiyati aşk, ölüm, hasret, tabiat sevgisi, gurbet, aına, din duygusu, alay,
kahramanlık, ahlak gibi bütün duyguları işler. Bunların hepsi de kültürümüze
ait unsurlardır ve edebiyat vasıtasıyla taşınmaktadır. Edebiyatın temel
malzemesi ise dildir.
Bir şair duygu ve düşüncelerini kendi milletinin fertlerine ancak dili
ile ulaştırabilir. Bir yazar, bir bilim adamı, bir devlet adamı, bir filozof
görüşlerini topluma dil youlu ile yayabilir. Milletimizin dünyü görüşü Yunus
Emre’nin ilahilerinde,türk halkının bayrakta sembolleşen vatan sevgisi Mehmet
Akif’in İstiklal Marşı’nda, milli mücadele ruhu Mehmet Emin Yurdakul’un
şiirlerinde ve bu dönemin romanlarında, İstanbul’un güzellikleri, İstanbul
halkının gelenek ve görenekleri Yahya Kemal’in eserlerinde, Hüseyin Rahmi ve
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarında, Anadolu insanının yaşayışı ve değer
ölçüleri Yakup Kadrı ‘nin eserlerinde ebedileşmistir. Türk milletinin
gelenekleri, flkloru, yüzlerce yıllık hayat tecrübelerinin sonuçları veçiz
ifadesini atasözlerinde bulmuştur. Destanlar toplum hayatını derinden etkilemiş
şahıs ve olayların efsaneleşerek günümüze kadar uzanmış canlı tablolarıdır.
Deyimler Türk mantığının, dil felsefesinin sembolleridir.
Kutadgu bilig ile Divanü lügat-it Türk kültür hazinelerimizin en eski
olanlarından sadece ikisidir. Bu satırlara sığmacak nice eserlerimiz mevcuttur.
Bunlardan kültürümüzle ilgili pek çok unsuru göğrenebiliyoruz. Kutadgu Bilig ve
Divanü Lügat-it Türk’te Türk milii bünyesinin ortaya konulduğunu görüyoruz.
Divanü Lügat-it Türk’tebu milli bünyenin dış yapısı üzerinde durulmuştur.
Kutadgu Bilig ‘de ise bu bünyenin iç kısmıyla ilgili esaslar yer almaktadır. Bu
eserlerden Türklerin yaşama şekilleri, dünya görüşü, gelenek ve görenekleri vb.
Öğreniyoruz. Bütün bu bilgiler bize dil vasıtasıyla intikal etmiştir.
Dil, milletler arasında da kültütür taşıyabilmektedir. Zorunlu olmayan kültütün
değişmelerinde bunu açıkça görebiliyoruz. Gerçi zorunlu kültür değişmelerinde
de dil unsuru matlaka vardır. İnsanları bir araya getiren dildir. Bir millet
başka bir milletle temas etmek suretiyle birtakım kelimeler alabilir. Her
kelime kültüre ait bir unsur olduğu için, alandığı şekliyle olamsa bile o
milletin kültüründen izler taşıyacaktır. Günümüzde ulaşım ve iletişimin hızla
gelişmesi kültür alış verişlerini de hızlandırmıştır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kültürün nesilden nesile aktarılması, diğer
milletlere tesir etmesi, yaşaması ve gelişmesi dil sayesinde mümkün olabilmektedir.
Milleti meydana getiren unsurların başında gelen dil, aynı zamanda kültürün
oluşması ve yaşamasında da en büyük görevi üstlenmiş durumdadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder