Kaynak bakımından birbirine yakın olan diller bir aile teşkil ederler. Dünya dilleri bu şekilde çeşitli dil ailelerine ayrılırlar. Bir dil ailesi tarihin bilimeyen devirlerinde bir ana dilden çıkan dillerin oluşturduğu topluluktur. Bu diller arasındaki benzerlikler böyle bir varsayımı kuvvetlendirmektedir. Bir ana dilin yazılı belgeleri olmadığı halde bir çok özelliklerini kendisinden türemiş bulunan ailedeki dilleri karşılaştırarak tesbit etmek mümkün olabilmektedir.
Dünyadaki başlıca dil aileleri şunlardır:
1.
Hint-Avrupa dilleri Ailesi:
a. Hint-iran Dilleri: İran, Afgan, Pakistan, Hindistan, Sri lanka, Nepal
dilleri,
b. Slav Dilleri: Rusça, Bulgarca, Lehçe(Polonya), Çekçe, Slovakça, Baltık
dilleri,
c. Roman Dilleri (Latinceden türetilmiş diller): İtalyanca, Fransızca,
İspanyolca, Portekizce, Rumence...
ç. Cermen Dilleri: İngilizce, Almanca, Felemenkçe, İsveççe,
Norveççe...
2.
Hami-Sami dilleri:
a. Hami Dilleri: Eski mısır Dili, Kuşi Dili, Libya-Berber Dili, Çad Dili,
b. Sami Dilleri: Arapça, İbranice(Kenanca), Habeşçe, Akatça.
Bu ailenin yaşayan en önemli dilleri Arapça ve İbranicedir.
3.
Bantu dilleri:
Bu aileye Afrika’nın büyük bir kısmında konuşulan Bantu dilleri girer.
4.
Çin-Tibet dilleri:
Çince, Tibetçe,
Vietnamca ve Kmerce bu gruba dahildir.
5.
Ural-Altay dilleri:
Ural ve Altay dilleri akrabalığı öteden beri tartışma konusu olmuştur. Ne var
ki, genel görüşe göre, bu iki kol tek kaynatan çıkmış, ancak zamanla akrabalık
bağları çok zayıflamıştır.
Ural ve Altay dillerin akrabalığı bugün için aşağıdaki benzerliklere
dayanmaktadır:
·
Her
ikisi de eklemeli dildir. Yani her iki kolda da sözcük yapısı aynıdır.
·
Bu
dillerin tümce yapıları da birbirinin aynıdır.
·
Bu
dillerde ünlü uyumu da ortak özellik olarak kendini gösterir.
·
Rasanen'e
göre, ünlü bolluğu ve ünsüz seyrekliğiyle sözcük başında ünsüz yığılışmasının
bulunmaması da Ural-Altay dillerinin ortak özelliğidir.
·
Ural-Altay
dillerinde bazı eklerin hem eylemlerde çekim eki hem de sözcük türetmede yapım
eki gibi kullanılması da önemil bir benzerliktir.
·
Bu
diller arasında sözcük benzerliklerine ve eşliklerine de rastlanmaktadır:
TÜRKÇE
|
FİNCE
|
Ben
|
Min
|
Sen
|
sin
|
Ural-Altay dilleri, adından da
anlaşılacıağı gibi Ural ve Altay olmak üzere iki kola ayrılır:
YAPI BAKIMINDAN DÜNYA DİLLERİ
Dünya dilleri yapı bakımından üç grupta incelenir:
1.
Yalınlayan diller (Ayrımlı diller,) (Alm: isolierende sprachen; Fr: langues isolantes; İng: isolating
languages): Bu dillerde her kelime tek heceden ibarettir. Kelimelerin
çekimli şekilleri yoktur, yani daima kök durumundadır. Cümle çekimsiz
kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşturulur. Cümlenin anlamı genellikle
kelimelerin sıralanışından anlaşılır. Konuşmada ise birbirine çok benzeyen
kelimeleri ayırt etmek üzere çok zengin bir vurgu sistemi oluşturulmuştur. Çin
ve Tibet dilleri bu gruba girer. Bu diller, aynı zamanda, tek seslemli
diller (tek heceli diller) (Alm: wurzelsprachen, einsilbige sprachen; Fr:
langues monosyllabique, langues atomiques; İng: monosyllabic languages, radical
languages) arasında yer almaktadır.
2.
Çekimli diller (Bükümlü diller) (Alm: flektierende sprachen; Fr: langues flexionnelles; İng: inflexional
languages): Bu dillerde, çekim sırasında ve yeni kelimeler
türetilirken kelime kökleri genellikle değişir ve tanınmayacak hale gelir.
Ekler kelimenin önüne, ortasına veya sonuna gelebilir. Bazı dillerde ise kelime
kökü ile yeni kelime veya kelime çekimi arasında daima açık bir bağ, ilgiyi
gösteren bir iz vardır. Kelime kökündeki asıl sesler yeni kelimede veya kelime
halinde hep aynı kalırlar. Sami dilleri, Hint-Avrupa dilleri bu gruba girerler.
3.
Eklemeli diller (Bitişimli diller, bitişken, bağlantılı diller) (Alm: aglutinierende sprachen; Fr: langues
agglutinantes; İng: agglutinating languages): Bu dillerde
isim ve fiil çekimleri ile yeni kelimerin teşkilinde kök değişmez. Kökün önüne
veya sonuna birtakım ekler getirilerek kelime yapımı veya çekimi
gerçekleştirilir. Ural-Altay dilleri bu gruba girer. Türkçemiz sondan eklemeli
bir dildir:
göz-le-m-ci gel-ecek-ler-miş
KONUŞMA DİLİ, YAZI DİLİ
Bir dili iki cephesi vardır. Biri, insanların karşı karşıya geldikleri zaman
sesli olarak görüşürken, yani konuşurken kullandıkları “konuşma dili”, öteki
yazıda kullanılan dildir. Buna “yazı dili” veya “kültür dili” de denilmektedir.
Kültür dili bir memleketin kültür merkezi olarak gelişen yerleşim biriminin
dilidir.
Bir dilin yazısı çoğu zaman lehçelerinden veya ağızlarından birine göre, yazı
lehçesine göre şekillenir. Yazılan dil ise din, edebiyat ve ilim adamları
tarafından işlenerek zenginleşir ve konuşma dilinden az çok farklılaşır.
Bizim yazı lehçemiz Batı Türk Dili'nin Anadolu lehçesidir. Yeni Türkçede ses
özellikleri ve çekim yönlerinden İstanbul ağzı esas sayılır.
Bir milletin bütün aydınları yazı dilini bilirler ve yazı lehçesini konuşurlar.
Yazı dili lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşmasını önler. Hepsinin
zenginliklerinden faydalandığı gibi onları ortak bir kaynaktan zenginleştirir.
Dil milli birliğin çimentosudur. Ayni dili konuşan insan toplulukları bir
millet sayılırlar ve hemen her zaman ayrı, bağımsız bir devlet kurmuş
bulunurlar.
Bir dil kendi içerisinde birtakım alt kollara ayrılır. Böylece bir dil sahası
içerisinde lehçeler, ağızlar ve argolar meydana gelir.
Lehçeler, bir dilin bilinmeyen, çok eski dönemlerinde ayrılmış kollarına
denir. Başka bir deyişle, bir dilin birbirinden uzak bölgelerde, çeşitli
nedenlerle, ses, söz dizimi ve söz varlığı bakımından değişikliğe uğramış
biçimine lehçe (Alm: Dialekt; Fr: dialecte; İng: dialect) denir.
Tanımalardan da anlaşılacağı gibi,
ağız’da genellikle ses ve söyleyiş farklılığı varken, lehçede ses ve söyleyiş
farklılığıyla birlikte, dilin yapısı (söz dizimi) ve söz varlığı da
değişmektedir. O kadar ki, bu farklılıklar zamanla lehçelerin birer dil
olamasına bile yol açmaktadır. Söz gelimi, Latincenin çeşitli lehçeleri
arasındaki farklılık zamanla o kadar büyümüştür ki, sonunda fransızca,
italyanca, ispanyolca, portekizce, rumence gibi diller ortaya çıkmıştır.
Adriyatik denizinden Çin denizine
kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada yaşayan Türkçe de birçok lehçelere
ayrılmıştır: Batı Türkçesi'nin Anadolu, Azeri, Türkmen lehçeleri gibi ve özbek
lehçesi, kazak lehçesi, kırgız lehçesi... Haritaya
bakınız.
Lehçenin ayrı bir dile dönüşmesi
olayına Türk dilinde de rastlanmaktadır. Yaşayan Türk lehçelerinden ikisi,
bugün artık birer dile dönüşmüştür. Bunlardan biri, Sibirya’da Lena nehrinin
iki yanında yaşayan Yakut Türklerinin konuştuğu Yakutça diğeri ise, Orta Volga
bölgesinde kama ırmağının Volga’ya kavuştuğu yerde yaşayan Çuvaş Türklerinin
dili olan Çuvaşçadır.
Bir dilin lehçeleri arasındaki
bağı ya da farklılıkları en iyi lehçeler sözlüğü ortaya koyar. Örneğin, W.
Radloff’un “Türk Lehçeler Sözlüğü” bu nitelikte bir sözlüktür.
Hüseyin Kâzım’ın “Büyük Türk Lugatı”
da bu alanda hazırlanmış büyük bir eserdir.
Türk lehçeler hakkında ilk
bilgileri veren eserse Kaşgarlı Mahmut’un ölümsüz eseri “Divanü Lugat-it Türk”
’tür.
Ağız ise bir dilin en yeni
zamanda ayrılmış küçük bölge kollarıdır. Başka bir tanımla, bir dilde ya da bu
dilin bir lehçesinde yazı diline oranla ortaya çıkan farklı söyleyiş biçimine ağız (Alm: Mundart, lokalsprache,
sondersprache; Fr: parler, patois; İng: local language, vocational slang; Osm:
Şive ) denir. “Geliyorum” kelimesinin çeşitli Anadolu ağızlarında geliyom,
gelirem, geliyem şeklinde söylenmesi gibi. Anadolu lehçesinin Rumeli, karaman,
Aydın, Harput v.b.
Ağız,
bölge, çevre farklılıklarından ortaya çıkabildiği gibi, meslek ve öğrenim
farklılıklarından da kaynaklanabilmektedir.
Denizli
ağzıyla Edirne ağzı bölge farklılığından; köylü diliyle kentli dili, işçi diliyle memur dili
arasındaki fark da çevre, meslek ve eğitim farklılığından doğmuştur.
Çevre,
meslek ve eğitim farklılıklarından doğan değişik söyleyiş biçimine ağız yerine
şive adı verildiği de görülmektedir. Ancak, bütün dilbilgisi terimleri
sözlüklerinde ağız teriminin Osmanlıca karşılığı olarak şive sözcüğü
gösterilmektedir. Dilbilim alanında yazılan eserlerde de artık ağız terimi
Arapça şive sözcüğünün yerine kullanılmaktadır.
Bu duruma göre Çuvaş ve Yakut Türkçeleri dilimizin lehçeleri: Kırgız Türkçesi,
Azeri Türkçesi, Oğuz Türkçesi, Özbek Türkçesi... , ağızları da: Karadeniz,
Konya, Ege İstanbul, Kastamonu, Ankara...
Her ülkede böyle lehçe, ağız (şive) bulunabilir. Fakat o ülkede belli bir yazı
dili vardır. Yazı dili için ağızlardan birisi esas alınır. Mesela Türkiye’de
İstanbul ağzı yazı dilimizin temelini oluşturmuştur.
Argo, belli bir kesimin, genellikle de
belli bir meslekten olan kişilerin kendi aralarında oluşturup konuştukları, bu
nedenle ortak dili konuşan diğer insanların anlıyamadığı özel dile argo (Alm:
Argot, gaunesprache; Fr: argot; Ing: slang) adı verilir.
Yapı
bakımından içinden çıktığı ortak dilden farklı olmayan argo da, her dil gibi,
sürekli olarak değişir, gelişir. Kimi sözcükleri ölür, toplumsal gelişmelere
göre yeni sözcükler kazanır.
Argo
terimi, eskiden, daha çok kaba dil karşılığı olarak külnabeyi, ayak takımı ağzı
için kullanılırdı. Bu anlayış büyük ölçüde değişmiştir. Bugün, külhanbeyi,
hırsız, denizci, şoför argosu yanında esnaf, sanatçı argolara da ortaya
çıkmıştır.
Argo
sözcükler, ortak dilin ya da bir yabancı dilin sözcüklerine özel anlamlar
yükleyerek, yabancı dilden alınan bazı sözcüklerin yapısını bilinçli olarak
bozarak elde edilir.
Argo, sanıldığının tersine, anlam değişiminin
güçlü olduğu, nükteli, etkili bir dildir. O kadar ki, argo sözcükler, öbekler,
zamanla ortak dilin söz varlığına da girer, ulusça kullanılır. Örneğin, dümen
(hile, dolap), dümen yapmak, yelkenleri suya indirmek, dikine tıraş(yanlarla
dolu gevezelik), palavra(uydurma söz ya da haber; uzun ve boş konuşma),
omuzlamak (alıp götürmek), yuvarlamak(bir şey yemek), boşlamak(vazgeçmek,
peşini bırakmak), kırmak(okuldan kaçmak), inek(çok çalışkan olmak) gibi sözcük
ve öbekler argodan anadilimize geçmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder