25 Kasım 2011

İSTİKLÂL MARŞI DETAYLAR, KABULU, HERŞEYİ


                            
                                         
Bağımsız:
 Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen , hür, özgür, özerk, müstakil.
 (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 1988, I. Cilt s. 127)

Özgür:
 (ulus, ülke için) Yönetim bakımından yabancı bir gücün etkisi altında bulunmayan, başka bir yönetime bağlı olmayan, hür.
 (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 1988, II. Cilt s. 1148)

Bağımsızlık :
Herhangi bir kişi, kuruluş ya da ülkenin, yabancı bir yetkenin denetim ve güdümünde olmadan kendi kendini yönetebilmesi (istiklâl). Buyuran, bağımlı olmayan, tek, bölünmez, devredilmez ve zaman aşımına uğramaz bir ifade yetkisi olarak karşımıza çıkan bağımsızlık, devletin hukuk ölçütüdür. 3 niteliği vardır:
1. Yetkenin tekliği: Belirli bir ülkede tek bir devletin yetkisi geçerlidir. En iyi sonucu sağlamak için zorlama, yürütme ve yasa hizmetlerinin tekelinde tutar.
2. Yetkenin özerkliği: Bağımsızlığın eylemli olabilmesi için devlet, başka bir devletten ya da benzeri bir topluluktan buyruk almadan iç ve dış siyasetini kendi kurul ve örgütleri eliyle özerk bir biçimde kararlaştırıp yürütür.
3. Yetkenin genelliği: Devlet yetkisinin kapsamı geniş ve geneldir. Öteki kamu kurumları gibi konularıyla sınırlı değildir.
Bağımsız ülkelerin yetkili kurullarından çıkan yasaları, millî marşları, bayrakları, paraları, devlet başkanları ve yürütme erkleri vardır. Kendi başlarına başka ülkelerle diplomasi alanında ilişki kurar, elçi atar, elçi kabul ederler.
 (GÖRSEL Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, II. Cilt s. 1147)

"Tam Bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı üstlenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat, netice olarak edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır. Bu hataya uyma neticesi, mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz, yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta, tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir.

 Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz."

1921 (Nutuk II, s. 623-624)

"Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne önemi karşılığında olursa olsun zedeleme ve kısıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasıyla koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin son damla kanını akıtarak insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte, bağımsızlık ve hürriyetin hakikî mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip! Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler."

1928 (Atatürk'ün S.D. II, s. 249)



"Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynunu geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete göre dost ve düşman nazarındaki yeri, farklı olur."

1927 (Nutuk I, s. 13-14)



"Gerçekten tam azim ve israr ile sürdürülen ve müdafaa edilen bağımsızlık, hak ve hürriyet davalarının muvaffakiyetini kökünden menedecek hiçbir kuvvet tasavvur edilemez."

1922 (Atatürk'ün TT.B. IV. s. 429)



"Milletimiz ve Bağımsızlık Esası, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki, Türk'ün haysiyet ve onur ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm!"

1919 (Nutuk I. .s. 13)



"Türkiye halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir milletin kahraman evlâtlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır!"

1922 (Atatürk'ün S.D II. s. 35)



"Arzumuz, dışarda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız millî egemenliği korumadan ibarettir. Millî egemenliğimizin hatta bir zerresini bozmak niyetinde bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim."

1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 71-72)



"Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman Tam bağımsızlık istiyoruz dediğimizi herkesin bilmesi lâzımdır. Bunu istemeye hakkımız ve kudretimiz vardır. On sene, yirmi sene sonra aşağı görülerek ölmektense, şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutmalıyız."

1923 (Atatürk'ün S.D. II. s. 89)



"Türkiye Devleti'nin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır."

1923 (Atatürk'ün S.D. I. s. 307)



"Bağımsızlık gayesinin elde edilişine kadar, tamamiyle milletle birlikte, fedakârane çalışacağıma mukaddesatım namına yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kesindir."

1919 (Nutuk I, s. 21)



"Biz, yaşama ve bağımsızlık için mücadele eden ve bu kanlı mücadele manzarası karşısında bütün medeniyet dünyasının hissiz, seyirci kaldığını görmekle içi kan ağlamış insanlarız."

1922 (Atatürk’ün S.D.II, s. 38)



"Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketen menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!"

1921 (Atatürk’ün S.D.III., s.24)



"Biz yaşama ve bağımsızlık isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı esirgemeden veririz!"

1921 (Atatürk’ün S.D. I, s. 195 -196)



"Bayrak, bir milletin bağımsızlık alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet etmek lâzımdır."

(Muzaffer Kılıç, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk, III, Der: N.A. Banoğlu, s. 12)



"Bilirsiniz ki dünyada her milletin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medenî eserlerle orantılıdır. Medenî eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan milletler, hürriyet ve bağımsızlıklarından soyunmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı gösterenler, umumî medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar."

1924 (Atatürk’ün B.N., s. 85)



"Bugünkü savaşımlarımızın gayesi, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak malî bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin bütün hayatî kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır."

1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 222-223)


ÖYKÜ 1

23 Nisan 1920’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının büyük bir bölümü işgal altındadır. Ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları içindedir. İstanbul Hükümeti Mondros Ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiştir. Yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

 Meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır. Yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye, birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. Gazete ve dergilerden önemli miktarları hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte, mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir.İstiklal Marşı da halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek gündeme getirilmiştir.

 Dönemin eğitim bakanı Rıza Nur hatıralarında marş yarışmasını kendisinin açtırdığını yazar:”Yüce ihtilal ve savaş günleri. Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar.Bir milli marşın güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim.”
 Gazetelerde ise İstiklal Marşı yarışması şöyle duyurulur:“Şairlerimizin dikkatine:
 Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı. Umur-u Maarif Vekili Celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir.İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından,gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir.

 Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’ da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaletine yapılacaktır.”

 Büyük Millet Meclisine ve Mustafa Kemal ‘e muhalif Peyami Sabah gazetesi “Milli marş tanzim ediyeler” başlığı ile verdiği haberde “Dün gelen Anadolu gazetelerinde Ankara Maarifi vekaletinin garip bir ilanı nazarı dikkatimizi cezp etti.” sözleriyle okuyucularına duyurur.

 Son şiir gönderme tarihi olan 23 aralık 1920’ den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir eser bulamamıştır. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif ‘in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir:
"Pek aziz ve muhterem efendim;
 İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim."
 5 Şubat 1337 [1921],
Umur-u Maarif Vekili
Hamdullah Suphi

Mehmet Akif, Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekilidir.
İlk şiirlerini okul sıralarında kaleme alan Akif bütün çağdaş aydınlar gibi Abdülhamit’ in istibdadına kin duyarak yetişir. Meşrutiyet ilân edilince de İttihat ve Terakki Partisine girer. Birkaç ay sonra da Darülfunun edebiyat müderrisliğine getirilir.

 Akif 1908’ de açılan fikir ve sanat hareketinin içinde yer alarak daha önceleri yayımlayamadığı şiirleri Sebilürreşat’ta yayınlamaya başlar. Bu ilk şiirlerinde İstanbul’daki sefaleti gerçekçi bir biçimde betimler. İlk kitabı 1911’ de Safahat adıyla yayımlanan Akif’in ikinci kitabı olan “Süleymaniye Kürsüsünde 1912 de üçüncüsü “Hakkın Sesleri” 1913’ te , dördüncüsü “Fatih Kürsüsünde aynı yıl, beşincisi “ Hatıralar” 1917’ de yayımlanmıştır. İstiklal marşını yazdığı sıralarda altıncı kitabı olan “ Asım” üzerinde çalışmaktadır.

 Şiirlerinde, imparatorluğun kaybettiği topraklar için gözyaşı döken Akif, milleti birleşmeye, hayasız saldırılara karşı koymaya çağırır. Akif 1912 yılı sonlarında askerleri şevke getirmek için bir marş yazar:Cenk Şarkısı.
 10 dörtlükten oluşan bu manzume Sebilürreşat dergisinde yayımlanır.
Ey sürüden arta kalmış yiğit!
 Arkadaşın gitti, yetiş sen de git.
 Bak ne diyor cedd-i şehidin işit;
 Durma git evladım, uğurlar ola!
Durma git evladım açıktır yolun.
 Cenge sıvansın o bükülmez kolun;
 Süngünü tak ön safa geçmiş bulun.
 Uğrun açık olsun uğurlar ola!
Yerleri yırtan sel olup taşmalı,
 Dağ demeyip, taş demeyip aşmalı!
 Sendeki coşkunluğa el şaşmalı.
 Haydi git evladım, uğurlar ola!
Düşmana çiğnetme bu toprakları,
 Haydi kılıçtan geçir alçaktarı!
 Leş gibi yatsın kara bayrakları,
 Kahraman evladım uğurlar ola!

 Almanların daveti sonucunda Aralık 1915’ te Osmanlı Hükümeti Almanya’daki Müslüman esirler arasında İngilizlerin aleyhine propaganda yapmak için gönderdiği birkaç kişinin içinde Mehmet Akif de vardır. Akif Almanya’ da bulunduğu sırada ünlü  şiiri Çanakkale Şehitlerini yazar.

 1920 yılı ocak ayında Mehmet Akif, Kuvayi Milliye’ nin Ege’ deki merkezlerinden Balıkesir’ e gider. Akif burada halktan aradaki ayrılık nedenlerini kaldırmalarını,düşmanlara karşı birleşilmesini isteyip,halkı yurt savunmasına çağırır.
 “Artık burada duracak zaman değildir,gidip çalışmak lazım, bizim tarafımızdan halkı tanvire ihtiyaç varmış, çağırıyorlar, mutlaka gitmeliyiz” diyen Akif meclisin açıldığı günlerde Ankara’ ya gelir.Meclisin önünde Akif’le karşılaşan Mustafa Kemal “ Sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz.” der.
 Akif Ankara’ ya geldiğinde Anadolu iç isyanlarla karşı karşıyadır.
 Kurtuluş Savaşı sürerken Akif Kastamonu camilerinde yaptığı konuşmalarda Müslümanların birliğe, düşmana karşı savaşmaya ve mücadeleye çağırır. Bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler Anadolu’ nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle toplantı yerlerinde okutturulur.
 Kitaplar,broşürler şeklinde yeniden basılarak cephelere, köylere dağıtılır.
 24 Aralık 1920’ de Kastamonu’ dan Ankara’ ya gelen Mehmet Akif ve Eşref Edip, Mustafa Kemal tarafından davet edilirler. İstasyondaki çalışma yerinde bir saat kadar süren bir görüşmeden sonra Mustafa Kemal şöyle der:

 “Kastamonu’ daki vatanpervane mesainizden çok memnun oldum.Sevr Muahedesi’ nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşat kadar hiçbir gazete memlekete neşretmedi. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşat’ ın büyük hizmeti oldu.İkinize de bilhassa teşekkür ederim.

 Aralık 1920 sonlarına doğru Ankara’ya gelen Akif eğitim bakanı Hamdullah Suphi ‘ nin 5 şubat 1921 tarihli mektubuyla aldığı İstiklal Marşı siparişi için şimdilerde müze olan Hacettepe’ nin arkasındaki Tacettin Dergahındaki odasına çekilerek marşı yazmaya başlar.

 İstiklal Marşı 17 şubat 1921 tarihinde Hakmiyeti Milliye Sebilürreşat ta yayınlanır.Açık Söz gazetesi ise marşı süslü bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar:” Her mısrada Türk ve İslam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanatı, kemal-i hürmet ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz.

 İlk yayınından 12 gün sonra da Konya’ da Öğüt gazetesinde yer alan İstiklal Marşına karşı Anadolu gazetelerinin olumlu bir yaklaşım içinde oldukları görülmektedir. İstiklal Marşı 12 Mart 1921 günü kabul edilir.

 Paltosu olmayan Akif kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan “Darülmesai “ ye bağışlar.

ÖYKÜ 2

İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla, hutbeleri ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni yapan Mehmet Akif, İstanbul’da durmamış ve Anadolu’yu belde belde, köy köy dolaşarak bu mücadelenin sadece Türk milletinin mücadelesi olmadığını, savaşın kaybedilmesi durumunda İslam’ın da paymâl edileceğini anlatmıştır.

 Halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Mebusu olarak girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın mümessillerine anlatmaya çalışmıştır. Çünkü mebusların bir kısmı büyük ye’se kapılmışlardır.

 Mehmet Akif, Ankara’daki günlerini Taceddin Dergahı’nda geçirirken, Garp Cephesi Kumandanlığı askerleri şevklendirecek bir marş yazılmasını arzu etmiş ve Maârif Vekaleti (Eğitim Bakanlığı) bu hususta bir yarışma düzenlemiştir. Kazanacak sanatkâra para ödülü verilecektir. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat bunlar arasında, mücadele şuurunu istenen idrak seviyesinde ve istenen belâgatta işleyen şiir yoktur. İstiklâl mücadelesini ebedileştirecek mısralar, ancak mukaddes değerler uğruna yapılan mücadelenin ruhunu taşıyan ve bunu bütün benliğinde hisseden bir kalemden çıkabilirdi. İlk akla gelen Mehmet Akif’ti. Fakat para karşılığında hislerini haykırmayı uygun bulmadığı için yarışmaya katılmamıştı. Ancak arzulanan şiir bulunamayınca, zamanın Maârif Vekili (Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, Akif’e bir mektup göndererek katılmamasındaki sebebin ortadan kaldırılacağını Matlûb şiiri vücuda getirmenin maksadın husûlü için son çare olduğunu ifade etti. Memleketi bu müessir telkin ve tehlic vasıtasından mahrum bırakmamasını rica etti. Bunun üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini âbideleştiren şiiri yazmaya başladı. İman ve ümit Akif’e marşı yazdıran iki temel muharrik güçtür. Taceddin Dergahı’nda bir gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, rivayetlere göre bir kalem aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
 “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
 Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
 Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
 Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”

 Rahmetli Ayhan Songar hocanın bir yazısında naklettiği anekdot, İstiklâl abidesinin yazılış amacını bütün samimiyeti ortaya ile koymaktadır. Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklâl Marşı için "Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" diye bir sual sorulmuş. Akif’in cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:
 Allah, bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazdırmasın.

Ahmet Ziya YILDIZ


ÖYKÜ 3


Rahat. Hazrol!

 İnsan için en büyük zûl, kula kulluktur. İnsan ne zaman bundan kurtulur, özgürlüğü teneffüs eder, yalnız Allah (c.c.)’a kulluk ederse, o zaman mutludur, huzurludur. Özü gürledikçe vardır insan. İnsanın özgürlüğü fıtrata uygunlukla mümkündür. Milletler için de durum aynıdır. Özgür insanların oluşturduğu milletin de özgür olması gerekir. Millet bazında bakıldığında, özgürlük kavramını en güzel ifadesiyle İstiklâl kelimesinde buluruz.

 İstiklâl, bedeli en yüksek bir kavram. Bir mübarek mana... Uğrunda, gerekirse her şeyinizi vermeye, her dem hazır olacaksınız ki, İstiklâl size yâr olabilsin. Bu millet, öyle bir felaketin içinden öyle bir aşkla çıktı ki, istiklâl ona yâr oldu. Milletin bu haklı mücadelesinden Mehmet Akif ERSOY’un İstiklâl Marşı doğdu.

 İstiklâl Marşı, bir milletin mukaddesleri uğruna ettiği yeminin manzum ifadesidir. Bu marş, şanlı geçmişimiz, umut dolu istikbâlimiz ve lekesiz istiklâlimiz adına yazılmıştır. O, öyle bir şiirdir ki; bugünü anlatırken dünü vurgular, dünü anlatırken de geleceğe yönelik kalıcı ve şaşmaz ifadeler ortaya koyar.

 İstiklâl mücadelesinin başlarında duyulan ızdırap sonsuzdu. Millet kan ağlıyordu. Her vatan evladı bayrağından, geleceğinden endişe duyuyordu. O günlerde: Düşman dört bir yandan memleketi sarmış, İstanbul işgal edilmiş, İzmir gitmiş, Bursa düşmüş, Afyon kaybedilmişti. Düşman Anadolu içlerinde ilerliyordu.

 Acaba bütün Balkanlarda, Kafkaslarda ve dünkü vatanımızın daha nice topraklarında olduğu gibi bu bayrak Anadolu’da bir gün sönecek miydi? İşte Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı’nda yükselen erkek sesi, vatan semalarında böyle bir zamanda gürledi:
 “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
 Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
 O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
 O benimdir, o benim milletimindir ancak.”

 Irkî bağ millet şuuruna kavuştuğunda anlam kazanır. Millet olmanın önemi ve özelliği de İstiklâl Marşı’mızın iki yerinde (biri bu kıta ve diğeri son kıtada) belirtilir. Bu, marşın özünü oluşturur:
 "Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl"

 Bu mısrada milletimizin hak ettiği şey vurgulanır. Bu millet, Allah (c.c.)’a inanır. Bin yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapmaktadır. Böyle bir milletin sonsuza dek istiklâl ile şereflenmesi elbette haktır. Üçüncü kıt’ada tarihin derinliklerine inilerek, böyle özelliğe sahip bir millete asla esaret prangası vurulamadığı ve vurulamayacağı gerçeği haykırılır:
 “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
 Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
 Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
 Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

 Dördüncü kıta, Batı alemi ve bu alemin, bu amacın dayanakları olan sosyo-kültürel ve ekonomik araçların tanımlaması yapılır:
 “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
 Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
 Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar,
 Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar.”

 Erkan ÖZDEMİR


MECLİSTEN

Konu ilk kez 26 Şubat 1921'de, marşın gazetelerde ilk yayınından 9 gün sonra Meclis'e gelmiştir. Bakanlıktan gelen yazının görüşüldüğü ve seçilen marşların bastırılarak meclis üyelerine dağıtılmasının kararlaştırıldığı görüşmenin tutanağı aynen şöyledir:

İstiklâl Marşı Hakkında Maarif Vekâleti'nden Mevrut Tezkere;

REİS - Efendim, evrakı varideye başlıyoruz. İstiklâl marşı hakkında Maarif Vekâleti'nden mevrut tezkereyi tensip buyurursanız Maarif Encümeni'ne gönderelim.

HAMDl NÂMIK B. (İzmit) - Reis Bey müsaade buyurun, bunun içinde Maarif Encümeni'nden bir zatın da bir marşı vardır.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir)-Efendim İstiklâl Marşı hakkında Maarif Vekâleti'nden gönderilen parçaları tabettirelim.

REİS - Efendim, Maarif Encümeni'ne gönderiyoruz. Rüfekayi kiramdan edebiyata merakı olanlar, e'debiyatta ihtisası olan zeval lütfen toplansın, tetkik etsinler.

YAHYA GALİP - Tabedilsin, biz de bir defa görelim.

BESİM ATALAY B. (Kütahya) - Maarif Encümeni toplansın. Mütalâa edelim. Şûaraya yazılsın, herkesin mütalâaları alınsın efendim.. Mevzuu müzakere olmak için bir tanesinin intihabı lâzımdır, o da tabedilir.

HAMDİ NÂMIK B. (İzmit) - Malûmu âliniz Maarif Encümeni'nin Reisi Mehmet Âkîf Bey'in de bir şiiri vardır. Onun için ayrıca bir encümen intihabını teklif ederim.

HASAN BASRİ B. (Karesi) - Mehmet Akif o zilleti irtikâp etmez, katiyen ona tenezzül etmez (Gürültüler).

HAMDİ NÂMIK B. - Fakat Maarif Encümeni'nin reisidir, bitaraf olmak lâzım gelir. (Gürültüler).

REİS - Encümenden geldikten sonra müzakere edersiniz efendim (Gürültüler).

HAMDİ NÂMIK B. - Öyle Maarif Encumeni'yle olmaz, bunu erbabı ihtisastan mürekkep bir encümen tetkik etsin.

REİS - Maarif Enc ümeni'ne havalesini kabul edenler lütfen el kaldırsın.

BESİM ATALAY B. - Olamaz, erbabı ihtisastan müteşekkil bir encümen ister.

REİS - Tab'ı tevziini kabul edenler el kaldırsın. İndiriniz ellerinizi, aksini kabul edenler el kaldırsın. Tab ve tevzi edilecektir.


Tartışmanın özeti, ertesi günkü Hakimiyeti Milliye'nin "Büyük Millet Meclisi" sütununda şu cümlelerle verilmiştir:

"Bade [sonra], evrak-ı varidenin müzakeresine başlandı. Maarif Vekâleti'nden gelen istiklâl marşları, Maarif Encümeni'ne havale edilecekken, encümen reisinin de bir marşı olduğu için tabedilerek heyet-i umumiyece tetkiki karargir oldu."


İlk görüşmeden 3 gün sonra, l martta konu yeniden Meclis'e geldi. O gün ikinci çalışma yılı açılıyordu. Mustafa Kemal, ö nemli bir konuşma yaptı. Kurtuluş kavgasının içinde bulunduğu zorluklar ve geleceğe, zafere olan güven dile getirildi. Mustafa Kemal'in başkanlığı altında devam eden görüşmelerde Mazhar Müfit Bey'in teklifi üzerine ordu kumandanlarına, Ertuğrul Mebusu Mustafa Kemal Bey'in teklifi üzerine de Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine birer teşekkür yazısının gönderilmesi kararlaştırıldı.

Karesi Mebusu Hasan Basri Bey'in teklifi üzerine de Hamdullah Suphi Bey, İstiklâl Marşı'nı kürsüden okumuş ve bu arada marşlardan hangisinin seçilmesi gerektiği konusunda görüşünü de açıklamıştır.


Buna ilişkin görüşmelerin tutanağı aynen şöyledir:

Karesi Mebusu Hasan Basri Bey'in, İstiklâl Marşı güftesinin Hamdullah Suphi Bey Tarafından Meclis Kürsüsünden Okunmasına Dair Takriri:

REİS PAŞA  - Efendim; İki takrir vardır, arkadaşlardan Basri Bey'in Hamdullah Suphi Beyefendi'nin İstiklâl Marşının kürsüden okunmasına dair teklifleri var.

MUHİDDİN BAHA B. (Bursa)- Hangi İstiklal marşı. Basri Bey söylerler mi?

BESİN ATALAY B. (Kütahya)- Daha kabul edilmedi efendim, bir encümen teşekkül edecekti.

HASAN BASRİ B. (Karesi)- Maarif Vekâleti'nce yedi tanesi intihap edilmiş, bunlardan herhangi birisi okunsun.

REİS PAŞA - Maarif Vekâleti'nce intihab edilmiş olanlardan birisinin kıraati tensib ediliyor.

MUHİDDİN BAHA B. (Bursa) - Hamdullah Subhi B., Basri B. hangisini isterlerse okusunlar.

REİS PAŞA - Efendim Basri Bey'in bu teklifini kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın... Kabul olunmuştur, efendim.

REİS - Hamdullah Suphi Beyefendi buyurun. (Şimdi gelir sesleri). Maatteessüf bu dakika için tehir ediyoruz. Geldikleri zaman söyleriz.

 İLK OKUNMASI

Saruhan Mebusu Reşat Bey'in, Celse Sonunda Karesi Mebusu Abdülgafur Efendi Tarafından Bir Dua İrat Edilmesine Dair Takriri:

REİS - Yeni bir takrir var, Saruhan Mebusu Reşat Bey'indir. (Bu mübarek meclisimizin içtimai nihayetinde Abdülgafur Efendi tarafindan bir dua irat buyurulmasını arz ve teklif ederim) diyorlar. (Seriye Vekili Efendi var sesleri). Dua edilmesini kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın... Kabul edildi.
İstiklâl marşlarından bîr tanesinin kürsüden okunmasına Heyeti Celile karar vermişti.

HAMDULLAH SUPHİ B. (Antalya)  - Arkadaşlar, hatırlarsınız Maarif Vekâleti son mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şairlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi. Arada-yedi tanesi en fazla evsafı haiz olarak görülmüş ve ayrılmıştır.

SALİH Ef. (Erzurum) - İsimleri nedir?

HAMDULLAH SUPHİ B. - Ayrıca arzed ilecektir. Yalnız vekâlet yapmış olduğu tetkikatta fevkalâde kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için ben şahsen Mehmet Akif Beyefendi'ye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica ettim. Kendileri çok asil bir endişe ile tereddüt gösterdiler. Bilirsiniz ki bu şiirler için bir ikramiye vadedilmiştir halbuki bunu kendi isimlerine takrib etmek arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini izhar ettiler. Ben şahsen müracaat ettim. Lâzımgelen tedabiri alırız ve icabeden ilânı yaparız dedim. Bu şartla büyük dini şairimiz bize fevkalâde nefis bir şiir gönderdiler. Diğer altı şiirle beraber nazarı tetkikinize arzedeceğiz. İntihab size aittir. Arkadaşlar reyimi ihsas ediyorum. Beğenmek, takdir etmek hususunda haizi hürriyetim. İntihabımı yapmışım, fakat sizin intihabınız benim intihabımı nakzedebilir. Arkadaşlar bu size aittir efendim.


İSTİKLÂL MARŞI

1
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
(Şiddetli alkışlar)
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim mîlletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

2
Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl,
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, hakka' tapan, milletimin istiklâl.
(Alkışlar)

3
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

4
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var,
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

5
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler hakkın.
Kim bilir belki yarın... Belki yarından da yakın.
(Alkışlar)

6
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı;
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
(Alkışlar)

7
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
(Alkışlar)
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
(İnşallah sadaları)

8
Ruhumun senden, ilâhi şudur ancak emeli.
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

9
O zaman vecdile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naaşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki basım.
(Alkışlar)

10
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;.
Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklâl.
(Sürekli alkışlar)


KABULÜ

MAARİF VEKİLİ HAMDULLAH SUPHİ B. - Arkadaşlar, İstiklâl marşları hakkında Vekâlet tarafından vâki olan davet üzerine ne kadar marş elimize geçmiş ise bunları bir encümen marifetiyle tetkik ettirdik, neticeyi Heyeti Celilenize arzettik. Bunları görmek arzu buyurdunuz. Matbu olarak tevzi edildi efendim. Bir nokta üzerine nazarı dikkatinizi celbetmek isterim. Bu İstiklâl marşları tarafı âlinizden tetkik edildikten sonra intihabınız hangi şiir üzerinde temerküz ederse ikinci bir muamele daha yapılacaktır. Bestekârlara yollayacağız, bestekârlar dahi bize muhtelif besteler yollayacaklardır. Onlar arasında bir intihab daha yapılacaktır.

 Anadolu mücadelesi uzun müddetlerden beri devam ediyor, bunu ifade etmek, bunun ruhunu söyletmek üzere yazılmış olan bu şiirler ne kadar evvel bir karara iktiran ederse şüphesiz kî daha fazla müstefit oluruz.

 Heyeti celilenizden istirham ediyorum. Şiirler mütalâa edilmiştir. Bunu bir heyete mi, bir encümene mi verirsiniz? Heyeti Umumiye'ce bir karara mı raptedersiniz? Ne arzu buyurursanız yapınız.

REİS - Maarif Vekâleti bu İstiklâl Marşının bugün ruznameye alınarak müzakeresini arzu ediyor. Bugün müzekeresini kabul eden lütfen el kaldırsın. Kabul edildi efendim.

MUHİTTİN BAHA B. (Bursa) - Muhterem efendiler, söyleyeceğim sözlerin yanlış anlaşılmamasını, bir maksadı mahsusa hamledilmemesini teminen iptidaen bir hakikatten bahsedeceğim; bu mîllî marş müsabakası ilân edildiği zaman müsabakaya ben de iştirak etmek istedim. Fakat bu mesele öyle bir cereyan almıştır ki bendeniz bu müsabaka işinden sarfınazar ediyorum. (M) İmzalı şiir bendenizindir. Bunu ithal buyurmayınız.

 Gene Kemalettin Kami namında biri vardır ki avnı sebepten dolayı gazetemizde kendi şiirini geriye almıştır. Bunun üzerine mütalâanızı beyan buyurursunuz. Bir Encümeni edebî mi teşkil edersiniz, ne yapılacaktır? Ona göre.

REİS - Burada bir mesele var. İstiklâl marşlarını doğrudan doğruya Heyeti Umumiye'de müzakere ederek bir karar mı vereceksiniz, yoksa bir encümene mi havale edeceksiniz?

YAHYA GALİP B. (Kırşehir)- Burada olsun, hepimiz anlarız.

BESİM ATALAY B. (Kütahya) - Efendim, şiirler iki türlüdür. Ya hislerin mâkesidir, yahut derin veyahut ağlatıcı bir ruhun, ağlatıcı bir galeyanın aksidir. Şiir bu iki şekil üzerine doğarsa makbul ve muteberdir. Dünyada o şiirlerdir ki halk arasında yaşar. Ya yüksek ve bedii bir histen doğar, ya muhrik bir helecandan doğar. Böyle olmayıp da ısmarlama tarikiyle yazılırsa bu şiirler yaşamaz. Efendiler, bizim Cezayir Marşımız vardır. Bu; halk arasında yaşıyor. Bu müsabaka ile yazılmamıştır. Bu; ağlayan bir ruhun, eline silâhını alarak düşmana koşan, vatanına koşan bir ruhun hissiyatını terennüm eder. Marseyyez'in nasıl söylendiğini bilirsiniz. İnkılâbı Kebir esnasında -silâhını almış- koşan bir gencin söylediği şiir birden bire taammüm etmiştir. Evvelâ bu gibi şiirlerin memleketin mâruz kaldığı felâketlere -ağlayarak, titreyerek-evvelâ güftesi değil, bestesi söylenir. Ismarlama şiirlere verilecek memleketin parası yoktur.

HAMDULLAH SUPHİ B. (Antalya) - Arkadaşlar, bir hata üzerine, bir galatı rüyet üzerine dikkati âlinizi celbetmek isterim. Bilhassa para meselesi ile bu şiirler arasında bir münasebet bulmak, gayet yanlış bir noktai nazardır. Memleketin kuvayi maddiyesi ve mâneviyesi vardır. İstihlâsı vatan mücadelesini yapan milletin vekilleri, onun vekillerinin vekilleri halkın heyecanını ifade etmek üzere memleketin şairlerine müracaat etmiştir. Bu şairler ilk defa şiirlerini yazmamıştır. Arkadaşlar, bize şiirlerini yollayan şairler, seneler arasında bütün memleketin kederlerini, ıstıraplarını, bütün mefahirini söyleyen şiirler yazmışlardır. Demek para mukabilinde şiir mevzuubahis değildir. Biz halkın ruhunu, heyecanını ifade eden şiirler yazmaları için şairlerimize müracaat ettik. Hiçbirisi para hakkında bir şey söylememiştir. Geçen defa işaret ettiğim üzere nazarı dikkatinizi celbediyorum: Mehmet Akif Belki bu, şairler arasında para meselesinden kaçınan arkadaşlarımızdan birisidir- zaten senelerden beri en yüksek ve en ilâhi bir belâgatle yazmıştır. Yeniden yazmaktan çekinmesi; bazılarının hatırına para gelir, diye korkmasındandır ve ona binaen yazmamıştır. Ben gelen şiirleri okuduktan sonra, bu işte vazifedar ettiğiniz bir arkadaşınız sıfatiyle, arzu ettim ki bir kuvvetîi şiir daha bulunsun ve kendilerine müracaat ettim. Bunun üzerine kendileri de şiir yazdılar, gönderdiler. Besim Atalay Bey'in halk şiirlerinin -bilhassa büyük vakayii milliyeye taallûk eden şiirlerin- bir siparişi mahsus üzerine doğmadığı sözü gayet vârittir. Yalnız bizim şimdiye kadar mevcut olan şiirlerimizin bugünkü mücadelemizi ifade etmiyorsa şairlerimizin. kendi duygularını ifade etmeleri katiyen doğru değildir. Kendileri şu noktada haklıdırlar: Bütün şiirler ve millî şiirler cihanın en mâruf olan şiirleri, halk hareketleri arasından doğmuş olan şiirlerdir. Fakat itiraf ederim ki, bu şiirler aramızda d aha. doğmamıştır. Doğmasını arzu etmek bizim için bir vazifedir. Şairlerimize müracaat ettik ve bize çok güzel şiirler yazdılar. Bu şiirler arasında intihap hakkı Heyeti Âliye'nize aittir. Şiirleri okuyunuz. Ben istirham ediyorum ki bir an evvel bu şiirin bestelenmesi için bir karar ittihaz ediniz ve bütün milletin lisanına geçmesi için istical buyurunuz, bir karar veriniz, tebliğ ediniz, ben de mesaimin ikinci kısmına geçeyim.

Dr. SUAT B. (Kastamonu) - Beyler, esasen mesleğim şiirle edebiyatla iştigale müsait değildir. Bu itibarla arzedeceğim izahatı şiir ve edebiyat tenkidatı gibi arzetmeyeceğim. Ancak Hamdullah Suphi Beyefendi geçenlerde bu kürsüde, bu şiirleri inşat ettiği vakit, Meclîs'te büyük bir gürültü olmuştu. Ondan.anlaşılıyordu ki İstiklâl Marşı olarak bu şiirlerden birisinin intihap edilmesini teklif ederlerse çok güzel bir şey olacak. Bendeniz Akif Bey'in diğer eserlerini de okumuşum. Esasen bir marş; bir milletin heyecanlarını, tahassüsatını terennüm etmek itibariyle kıymetli ise, Akif Bey'in son yaptığı İstiklâl Marşı'ndan evvel inşat etmiş olduğu şiirler, zaten bidayeti inşadından çok evvel bizim hissiyatımızı, tahassüsatımızı ifade etmiştir. Kendisinin, memleketin tahaşsüsatına karşı ne kadar kuvvetli bir kudreti şiiriyesi olduğunu ve Garp ve Şark âlemi hakkındaki tahassüsatımn en güzel numunelerini (Safahat) ismindeki eserleri gösterir. Bu itibarla bu kahramanı edebıi tebcil etmemek elden gelmez. Bendeniz kendi namıma Mehmet Âkİf Bey'in büyük bir unvan ile tertip ettiği eseri tetkik etmek istemern.Tahsisen bu meselede bunların içinde yazmış olduğu marşların en güzeli İstiklâl Marşı'dır ve bundan evvel de Meclis'te büyük bir vecd uyandırmıştır. Onun için durudiraz mütalâa etmeksizin bunun tasvip edilmesini teklifederim.

HACI TEVFİK Ef. (Kângırı) - Efendiler, bendeniz bu şiirin bu hakikat kürsülerine nasıl çıktığına tahayyür ediyorum. Bunu Meclisi Maarif kendisi intihap eder, kendisi tercih eder, kendisi yapar. Gerçi şiir bir meziyettir, gerçi şiir bir ziverdir, lâkin bir hayaldir. Bu kürsü hakikata çıkması doğru değildir: Eğer tercih lâzım geliyorsa Akif Bey'in şiiri gayet güzel yazılmıştır. Lâkin biz bugün âşiyanda değiliz. Millet Meclisi'nin kürsüsünde olduğumuzu unutmayalım, bunu Maarif Encümeni kendisi mütalâa etsin, kendisi takdir etsin, kendisi tercih etsin. (Doğru sesleri).

TUNALI HİLMİ B. (Bolu) - Arkadaşlar mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu kavrayabilecek bir marş ise onda ufacık bir yakışıksızlık diyelim, sonra o marş için pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyleyemiyorum, kusura bakmayınız. Burada edebî tenkidata girişecek değilim. Binaenaleyh yalnız fikrimi kısaca arzedeceğim. Katiyen Hamdullah Suphi Bey'in isticaline iştirak edemem (Biz ederiz sesleri). Edemem; zira bir kere bu marş milletin ruhundan doğma bir marş değildir. Besim Atalay Bey'in hakkı vardır. Milletin ruhuna tercüman olacak bir marş olmalı. (Gürültüler). Müsaade buyurunuz.

REİS - Kesmeyelim, böyle müzakere edemeyiz ki...

TUN ALI HİLMİ B. (Bolu) (Devamla) - Bu o kadar müzakereye kayıktır ki siz takdir edemezsiniz.

REFİK ŞEVKET B. (Saruhan) - Reis Bey usulü müzakere hakkında söz isterim. Müsaade buyurur musunuz? Şiirler sahiplerinin malıdır. Beğenirsek rey veririz, beğenmezsek rey vermeyiz. Herkesin muhterem şahsiyetine tecavüz etmeyerek kabul edelim veyahut etmeyelim, rica ederim.

TUNALI HİLMİ B. (Bolu) - Gerek şu şiire ve gerek şu manzumelere karşı bir şey söyledim mi ki böyle söylüyorsunuz? İsim zikretmedim. İyi dinleyiniz, kulaklarınızı açınız. Arkadaşlar istirham ederim! Bunu, bir encümeni mahsusu edebî teşkil edelim, oraya havale edelim, bu manzumelerin birini intihap etsin. Asıl ruhî mesele buradadır... O encümeni mahsus intihab ettiği manzumenin sahibini çağırır, der ki ona, şu mısraı terkederseniz veya şu mealde tebdil ederseniz ve şu kelimenin bununla tebdili elzemdir, o zaman o manzume daha iyi olur. İstirham ederim, bu noktaya dikkat buyurunuz. Arkadaşlar manzumenin bastan başa iyi olmasını bütün samimiyetle arzu ediyorum ve bu teklifte bulunuyorum. (Gürültüler) Müsaade buyurunuz bana biri imzalı, biri imzasız iki mektup geldi. Bu mektupta deniliyor ki; Diğer verilmiş olan manzumeleri de okuyunuz, onların içinde; intihap edilmiş olanlardan daha muvafıkı vardır. (Handeler) (Memiş Çavuş sesleri) Sahibi mektup Garp Ordusu'na gitti. İmzasiyle gösterebilirim. Arkadaşlar tekrar ısrar ediyorum, bir encümeni mahsusu edibi teşkil edilmelidir ve intihap onun reyine bırakılmalıdır. (Hayır, hayır sesleri) (Gürültüler)

REİS - Efendim müsaade buyurunuz. Trabzon Mebusu Celâl Bey'in İstiklâl Marşı ile bir takriri var."Riyaseti Celiliye

Mingayrihaddin karaladığım gayrimatbu İstiklâl Marşı'nın Meclisi Âli huzurunda kıraet olunmasını teklif eylerim.

 Trabzon Mebusu Celâl"



REİS - Müsaade buyurunuz rica ederim. Zannediyorum ki, bu Heyeti Celilelerine dağıtılan manzumeler müddeti muayyene zarfında toplanıp da şimdi intihap edilenlerdir. Bunun müsabakaya ithali kabil midir efendim? (Hayır, hayır sesleri).

İHSAN B. (Cebelibereket) - Şekil aramıyoruz. İyi ise dinleyelim (Muvafık sesleri).

REİS - Efendim müsaade buyurunuz. Tekrar ediyorum. Muayyen bir zaman zarfinda marş müsabakası ilân edildi. Onlardan Maarif Vekâleti intihap etmiş, göndermiş. Şimdi bu gönderdiği marşlardan birinin intihabını Heyeti Umumiye'de kendisi takip ediyor ve müzakere ediyoruz. Bu meyanda birisi bir marş gönderiyor. Bunu kabul ettikten sonra yarın vâki olacak müracaatları da reddedemeyeceğiz.

REFİK B. (Konya) - Nasıl reddedeceksiniz? İlânihaye devam edecektir.

İHSAN B. (Cebelibereket) - Marş lâzımdır. Hangisi güzel olursa o lâzımdır.

REİS-  Bu marşın okunmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın... Kabul edilmedi efendim.

HAMDİ NAMIK B. (İzmit) - Efendiler, millî bir marş yapmak ihtiyacı hâsıl olmuş. Maarif Vekili şairleri müsabakaya davet etmiş, birçok şiirler içerisinden birkaç parça intihap ve tabedilmiş. Bendeniz anlamıyorum. Bu bir Meclisi Milli işi midir? Bir encümeni edebî işi midir? (Millet işidir sesleri). Mîllet işidir. Şüphesiz efendiler, fakat malûmu âliniz şiir meselesi bîr sanat meselesidir, Eğer bunu tercih etmek hakkını biz deruhde ediyorsak aram ızda şiirle tevvegul [?] etmiş arkadaşlarımızdan bir encümeni edebî teşkil edelim, onlar tetkik etsinler. Geçen gün bu maksatla söylediğim bir söz suitelâkkiye uğramıştır. Binaenaleyh eğer bunun tetkiki için içimizden bir encümen teşkil etmiyecek olursak o hak doğrudan doğruya Maarif Vekâleti'ne aittir, noktai nazarını izah etsin ya kabul edersiniz, yahut kabul etmezsiniz. Bunun uzun uzadıya sürünmesine hacet yoktur (Gürültüler).

MAARİF VEKİLİ HAMDULLAH SUPHİ B. - Arkadaşlar! Refik Şevket Bey'in sözünü tekrar ediyorum. Bu şiirler mevzuubahis olduğu vakit lüzumsuz yere, hatta arzumuz hilâfinda şiirler yazmış olan arkadaşlarımız için böyle bir söz buradan çıkmamalıdır. Bahusus ki, arkadaşlar ısmarlama sözü ve halkın tercümanı olmaz sözü yanlıştır. Çünkü halkın mümessilleri olan sizlerin huzurunda okunan şiirin Heyeti Aliyeniz üzerindeki âzami tesirine bendeniz de şahit oldum. Eğer halk üzerine olan tesirini anlamak için kendi kalbimizden başka miyarınız varsa o başkadır. Eğer halkın teessürünü kendimiz anlayacak olursak halkın kalbini de anlamış oluruz. Şimdi arkadaşlar bendeniz diyeceğim ki: Yeni bir encümeni edebiye havale edersek bir fayda mutasavver olabilir. Eğer encümen kararını verip bitirecek ise. Fakat zannediyorum Meclisinizin verdiği karar ve ısrar ettiği nokta, kendisinin bu işi halletmesidir. O halele encümenden çıkıp yine heyetinize gelecektir. Yine bu vaziyet hâsıl olacaktır. O halde burada yedi tane şiir vardır, Riyaset bunları ayrı ayn reye vaz'etsin, hangisi tarafınızdan mazharı takdir olursa onu kabul edersiniz. (Doğru sesleri).

REİS- Efendim müzakerenin kifayetine dair takrirler vardır. Müzakerenin kifayetini reye koyacağım. Müzakereyi kâfi görenler lütfen el kaldırsın... Kabul edildi. Kırşehir Mebusu Yahya Galip Bey'in bir takriri var.

 " Riyaseti Celileye Muhittin Bey'in inşad ettikleri marşın kürsüde taraflarından okunmasını teklif eylerim.
 12 Mart 1337
 Kırşehir Mebusu
 Yahya Galip"

REİS- Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın...Kabul edilmedi efendim. Efendim Muş Mebusu Abdülgani Bey'in bir takriri vardır.  "Riyaseti Celileye  İstiklâl Marşı Maarif Vekâleti'nce müsabakaya vaz'edilmiş ve intihabı yine Vekâleti mezbureye ait bulunmuş olduğundan ve Meclisi Ali bir meclisi edebî olmadığından intihabının dahi Maarif Vekâleti'ne ait olduğunu arz ve teklifeylerim.  12 Mart 1337
 Muş Mebusu
 Abdülgani"


REİS - Kabul edenler lütfen el kaldırsın... Kabul edilmedi efendim. Efendim Saruhan Mebusu Avni Bey'in takriri var.

 "Riyaseti Celileye  İstiklâl Marşı vatanî bir parça olmakla beraber her halde şayanı teslimdir ki şiiri, musikisi, vatanî olması lâzımgelen bu marşın tetkiki her halde bir ihtisas ve ehli hibre meselesidir. Binaenaleyh, bu marşın tefrik ve kabulü için erbabı ihtisastan mürekkep bir encümene tevdii ve badehu bestelenmesini teklif eylerim.
12 Mart 1337
 Saruhan Mebusu
 Avni"


REİS - Efendim bu teklifi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi. Şimdi efendim müzakerenin kifayetine dair muhtelif takrirler var. Yahut her marşı Heyeti Âliyenizin reyine koyalım.

HASAN BASRİ B. (Karesi) - Reis Bey! Bizim bir takririmiz vardır. Suat Bey'in de bir takriri var.

REİS- Meclisi Âli reyini ne suretle izhar ederse ondan sonra anlaşılacaktır.

 "Riyaseti Celîleye

 Müzakerenin kifayetini ve Mehmet Akif Bey'in İstiklâl Marşı'nın kabulünü teklif ederim.

 12 Mart 1337
 Kastamonu Mebusu
 Dr. Suat"


 "Riyasete  İstiklâl Marşı'nın şubelerce teşkil edilecek bir encümeni mahsus tarafından tetkik ve tasdik olunmasını teklif ederim.

 12 Mart 1337
 Bolu Mebusu
 Tunalı Hilmi"



REİS - Bu takriri kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Reddolundu.


 "Riyaseti Celileye  Şiirin besteye gelip gelmemesi meselesi vardır. Şuara ve bestekârlardan mürekkep bir encümen teşkilini teklif eylerim.

 12 Mart 1337
 Ertuğrul Mebusu
 Necip"



REİS - Aynı mealde birçok takrirler vardır. Necip Bey'in takririni kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Reddedildi.


 "Riyaseti Celileye  Bütün Meclis'in ve halkın takdiratını celbeden Mehmet Akif Beyefendi'nin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim.

 12 Mart 1337
 Karesi Mebusu
 H. Basri"



 "Riyaseti Celileye

İstiklâl marşlarını matbu varakalarda hepimiz ayn ayrı tetkik ettiğimiz için encümene havalesine lüzum yoktur. Mehmet Akif Bey'e ait olanının Miîlî Marş olarak kabulünü teklif ederim.

12 Mart 1337
 Bursa Mebusu
 Operatör Emin"


"Riyaseti Celileye

Kaffei ervahı İslâm üzerinde kıraati heyecanlar tevlit edecek derecede icazkâr olan büyük İslâm Şairi Mehmet Akif Bey'in marşının takdiren kabulünü teklif eylerim.

 12 Mart 1337
 Bitlis Mebusu
 Yusuf Ziya"


 " Riyaseti Celileye

Ötedenberi İslâmın ruhnevaz şairi Akif Bey efendi'nin İstiklâl Marşı her veçhile müreccah ve Meclisi Âli'nin ruhu mâneviyesine evfak olmakla kabul edilmesini teklif ederim.

 12 Mart 1337
 İsparta Mebusu
 İbrahim"



 "Riyaseti Celileye

 Mehmet Akif Bey tarafından inşat edilen marşın kendi tarafından kürsüde kıraat edilmesini teklif eylerim.

 12 Mart 1337
 Kırşehir Mebusu
 Yahya Galip"

REİS - Bu takrirlerin hepsi Mehmet Akif Bey'in şiirinin kabulünü mutazammındır. (Reye sesleri). Müsaade buyurunuz, rica ederim müsaade buyurunuz efendiler.

TUNALI HİLMİ B. (Bolu) - Reis Bey müsaade buyurursanız Mehmet Akif Bey'in marşının reye vaz'ından evvel bendeniz ufacık birsey rica edeceğim. Tebdil edilmesi ihtimali vardır.

REİS- Müzakere bitmiştir efendim rica ederim.

SALİH Ef. (Erzurum) - Bendeniz bîr şey arzedeceğim.

REİS - Müzakere bitmiştir. MaarifVekâleti'nin teklifi vardır. Her marşı ayrı ayrı reye koyunuz dîye teklif etmişlerdi. Her marşın ayrı ayrı reye vaz'ını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O halde bu takrirleri reye koyacağız. Basri Bey'in takririni reye koyuyorum (Basri Bey'in takriri tekrar okundu).

REİS- Basri Bey'in takririni kabul buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul edildi efendim (Gürültüler ve ret sadalan).

REFİK ŞEVKET B. (Saruhan) - Reis Bey! Mehmet Akif Bey'in şiirinin aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsın ki ona göre muhaliflerin miktarı anlaşılsın. (Muvafıktır, anlaşılsın sadaları).

REİS - Bu takriri kabul edenler, yani Mehmet Akif Beyefendi tarafından yazılan marşın İstiklâl Marşı olmak üzere tanınmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Ekseriyeti azime ile kabul edildi.

MÜFİT Ef. (Kırşehir) - Reis Bey yalnız bir şey arzedeceğim. Hamdullah Suphi Bey'in bu marşı bu kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum. (Gürültüler).

REFİK B. (Konya) - Milletin ruhuna tercüman olan işbu İstiklâl Marşı'nın ayakta okunmasını teklif ediyorum.

REİS - Müsaade buyurursunuz efendim. Heyeti muhtereme bu marşı kabul ettiğinden tabiî resmî bir İstiklâl Marsı olarak tanınmıştır. Binaenaleyh ayakta dinlememiz icabeder. Buyurunuz efendiler;

İSTİKLÂL MARŞI

1
 Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
 (Şiddetli alkışlar)
 Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
 O benim mîlletimin yıldızıdır, parlayacak;
 O benimdir, o benim milletimindir ancak.

2
 Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl,
 Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
 Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
 Hakkıdır, Hakka' tapan, milletimin istiklâl.

3
 Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
 Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
 Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
 Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

4
 Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
 Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var,
 Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

5
 Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
 Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
 Doğacaktır sana vaadettiği günler hakkın.
 Kim bilir belki yarın... Belki yarından da yakın.

6
 Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı;
 Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
 Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
 Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

7
 Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
 Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
 Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
 Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

8
 Ruhumun senden, ilâhi şudur ancak emeli.
 Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,
 Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
 Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

9
 O zaman vecdile bin secde eder -varsa- taşım,
 Her cerihamdan, ilâhi boşanıp kanlı yaşım,
 Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naaşım;
 O zaman yükselerek arşa değer belki basım.

10
 Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
 Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
 Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;
 Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;.
 Hakkıdır; Hakka tapan, milletimin istiklâl.

 (Sürekli alkışlar)

TAHLİL 1

İstiklâl Marşı, Cumhuriyet'in ilânından önce 1921 yılında yazılmış olmakla beraber, Cumhuriyet'i müjdeler ve millî marş olarak kabul edildikten sonra, hemen her gün tekrarlandığı için, Atatürk ile beraber Cumhuriyet devrinin sembolü olur.

Bu devirden sonra yetişen bütün nesillerin daha ziyade merasim dolayısıyla kendisine has bestesi ile söyledikleri bu marş, şiir olarak da üzerinde durulmaya değer.İstiklâl Marşı'nı değerlendirirken, yazıldığı devri göz önünde bulundurmak lâzımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihinde dört defa ayakta dinleyerek İstiklâl Marşı olarak kabul ettiği bu şiir, o yılların kutsal ve heyecanlı havası ile doludur. Onu o devir Türk edebiyatının en büyük sairlerinden biri olan Mehmet Akif yazmıştır. Mehmet Akif bugün, şiirlerinde sosyal duyguları anlatan, söylediklerini gerçekten duyan bir şairdir. İstiklâl Savaşı'na bütün varlığı ile katılan Akif, bu savaşa iştirak edenlerin duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için, onlara en iyi tercüman olmuştur. Şiiri söyleyen Akif olmakla beraber, aslında o, kendi beni ile birleştirdiği Türk milletinin duygu ve inancını dile getirir. Burada Akif'in yaptığı,o yıllarda en olgun seviyeye ulaşan şiir kudretiyle bu ortak imana, bütün milletin benimseyebileceği bir şekilde üslûp ve ifade vermek olmuştur.

Bazı kelime ve mısralardan da anlaşılabileceği üzere, o tarihte henüz İstiklâl Savaşı kazanılmamıştır. Türk ordusu bu şiir yazıldıktan bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz'a geçer.

Düşman karşıda bulunduğu için ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, manzumesine "Korkma!" kelimesiyle başlar.
"Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın
 Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın;"
 mısraları da ümitle bekleyişi ve geleceğe imanı gösterir. Şiirde şanlı mazi ve ebedî bir istikbal fikrine de yer verilmekle beraber, yaşanılan zaman, kan ve barut kokusuyla dolu olan hâlihazırdır.

İstiklâl Savaşı, Türk milletinin ölüm-kalım savaşıdır. Böyle yıllarda milletler kendilerini yaşatan temel kıymetlerin farkına varırlar. Vatan, millet, hürriyet ve istiklâl gibi kavramların önemi, barış devirlerinde pek anlaşılmaz. Hatta onları umursamayanlar bile çıkar. Fakat bir milleti ölüm ile karşı karşıya bulunduran savaş, onların ne kadar hayatî olduğunu kuvvetle hissettirir. Bunlar öyle kıymetlerdir ki, onlar olmadan yaşayamaz. Bundan dolayı millet, onlar uğruna ölümü göze alır. Binlerce insan onlar uğruna öldüğü, yaralandığı veya sakat kaldığı için kutsal bir değer kazanırlar.

Akif, İstiklâl Marşı'nda Türk milletinin ne için savaştığını, neye inandığını açık ve seçik bir şekilde ortaya koymuştur. Şiirde bu değerler, bazen sanatkârane bir ifadeye bürünmüşlerdir. Şiiri tahlil ederken bunlar üzerinde de durarak mana ve fonksiyonları açıklanacaktır.

Birinci dörtlükte bahis konusu olan "al sancak"tır. Al sancak, Türk milletinin sembolüdür. Burada şair, fikrini anlatırken onun uyandırdığı hayal ve çağrışımlardan da faydalanmıştır. Türk bayrağının al rengi şairde bir alev intibaı uyandırmıştır. Bu alev "sönmez" Zira onun çıktığı kaynak her Türk ailesinin evinde yanan ocaktır. Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça, bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır. Akif, bu benzetmeyle "bayrak" ile "millet" arasındaki bağlantıyı sanatkârane bir şekilde ifade etmiştir.

Türk bayrağında dikkati çeken ikinci sembol yıldızdır. İkinci beyitte şair, bu yıldız ile gökteki yıldızı birleştirir. Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayacağı gibi, "Türk milletinin yıldızı" olan al bayrağın yıldızına da kimse el süremez. Yıldız kelimesi, aynı zamanda kader, talih manalarına da gelir, Akif'in bu hayallerle belirtmek istediği, Türk milletinin ölmezliği fikridir. O, ordu ve millete "Korkma!" derken böyle bir inançtı dayanır.

İkinci dörtlükte Türk bayrağının üçüncü sembolü olan "hilâl" den hareket edilmiştir. Hilâl kelimesi eski Türk edebiyatında sevgiliye benzetilir. Türk bayrağındaki ay (sevgili) tehlikeler içinde bulunduğu ve kendisini sevenlerden fedakârlık beklediği için. kaslarını çatmıştır. Eski Türk edebiyatında sevgilinin kaşı umumiyetle aya benzetilir. Şair burada, vatanın timsali olan sevgiliye (hilâle) gülmesi için yalvarır. Bu millet, onun uğruna on binlerce şehit vermiştir. Yoksa o dökülen kanlarını helâl etmez.
"Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl"
 mısraında "Hak" kelimesi iki manada kullanılmıştır. Birinci manaya göre Hak, Tanrı manasına gelir. Müslüman olan Türkler ona taparlar. Hak kelimesinin öteki manası hak-hukuk deyiminde görüldüğü üzere, adalet ile ilgilidir. Hak aynı zamanda yapılan bir iş, fedakârlık veya durum karşılığı alınması gereken paydır. Akif bu beyitte İstiklâl kavramı ile Hak (Tanrı ve adalet) kavramı arasında münasebet kurmaktadır. İslâmiyetin en mühim yönlerinden biri, adalete üstün bir değer vermesidir. Hak kelimesinin iki veya üç mana ka zanmasının sebebi budur. Milletler yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde istiklâle hak kazanırlar. Bahis konusu mısra böyle bir inanca dayanıyor.

Üçüncü kıt'ada "hürriyet" kavramı bahis konusudur. Burada şair "ben" kelimesini kullanmakla beraber, kastolunan Türk milletidir. Şair, burada Türk mîlletini konuşturmaktadır. Türk milleti ezelden beri hür yaşamış ve hür yaşamaya alışmıştır. Ona zincir vurulamaz. Böyle bir şey yapılmaya kalkıldığı takdirde, o, sel gibi taşarak, bendini çiğner ve aşar. Anadolu Türk devleti gerçekten de 1071 Malazgirt Zaferi'nden bugüne kadar daima hür ve müstakil olmuştur. Hür yaşamak, Türk devlet ve milletinin varlığı ile birdir. Ondan mahrum kalmak bundan dolayı ona ağır gelir, onu çıldırtır. Bu parçada millî bir değere bağlı olan millî iradenin gücü, tabiattan alınan benzetmelerle ifade olunmuştur. Hürriyetin başlıca özelliği sınır tanımamaktır. Yahya Kemal de, Açık Deniz şiirinde Türk milletinin hür yaşama iradesini coşkun deniz sembolü ile anlatır.

Dördüncü kıt'ada savaşan iki taraf, Türk milleti ile düşmanlar mukayese edilmiştir. Garp (Batı) maddî silâhlarının üstünlüğüne güvenerek Türkiye'ye saldırmıştır. Düşmanların bu maddî üstünlüklerine karşı, Türklerin hiçbir şey ile sarsılmayan "iman"ları vardır, îman, insanın taşıdığı manevî inançların bütünüdür. İnsanı üstün kılan maddî gücü değil, îmanıdır. Zira îman olmazsa maddî güç, başarı kazanamaz. Manevî değerlere dayanmayan maddî güç, insanî bir değer taşımaz.

Şair, hiçbir hakkı olmadığı hâlde başka milletlere saldıran sözde medenî Batı'yı "tek dişi kalmış canavar"a benzetiyor. "Tek dişi kalmış" demesinin sebebi, onun dehşet verici gözükmesine rağmen, eski gücünü kaybetmiş olmasıdır. Burada bütün vahşîliğine rağmen, kendisini "medenî" diye tanıtan Batı ile bir alay da vardır. Devletler sadece maddî güçleriyle üstün gelmezler. Tarihî olaylar bunu göstermiştir. Sömürgeci Batı'ya karşı, başta Türkler olmak üzere ezilen bütün milletler isyan etmiştir ve Batı, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra üstünlüğünü kaybetmiştir. Bu bakımdan Mehmet Akif'in onu "tek dişi kalmış bir canavar"a benzetmesi yerindedir.

Bu parçada "ulusun..." kelimesi bazıları tarafından yanlış olarak "ulu" (büyük) kelimesiyle karıştırılmaktadır. Burada "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, bırak, varsın ulusun, onda artık korkulacak bir taraf kalmamıştır" demek istemiştir.

Beşinci kıt'ada düşmanla savaşan askere hitap ediliyor. Ordu dayanırsa zafer muhakkaktır. Bu parçada geleceğe büyük bir inançla bakılmaktadır. Tanrı, Türklere (Müslüman) ebedî bir hayat vadetmiştir. İstiklâl Savaşı'nın kazanılmasında dinî inancın büyük rolü olmuştur. Bunu o devre ait pek çok vesikadan anlamak mümkündür. Akif, burada Türk milletinin inancını dile getirmektedir. Akif‘in kendisi de vatanına çok bağlı bir Müslümandı. İslâmiyet, iyimser bîr dindir. Ona iman edenler ebedî bir hayata kavuşurlar.

Altıncı kıt'ada "vatan" bahis konusudur. Dış görünüşü bakımından vatan bir "toprak" parçasıdır. Fakat bu toprak parçası, milletin tarih ve hayatına sımsıkı bağlıdır. Onu kutsal kılan maddî yönü değil, millet ve tarih ile olan münasebetidir. Bu vatan, binlerce şehit tarafından kazanılmış ve korunmuştur. Bundan dolayı, ona bakarken toprağı değil, ona gömülü olan şehitleri görmelidir. Dünyada hiçbir şey vatan kadar kutsal ve değerli değildir.

Yedinci parçada yine "vatan" kavramı bahis konusudur. Burada da vatan ile şehitler (şühedâ) arasındaki münasebet üzerinde durulmuş, son beyitte vatana bağlılık duygusu başka bir şekilde anlatılmıştır. Bir insan için en büyük yoksulluk, vatanından uzak (cüda) kalmaktır. İnsan kendi canını veya sevgilisini kaybederse, vatan ve milletin var olacağı düşüncesiyle teselli bulur. Vatanını kaybederse, milletinin varlığı da tehlikeye düşer.Burada vatanın can ve canandan (sevgiliden) da üstün bir değer taşıdığı inancı vardır. İnsan, böyle bir inanca sahip olmazsa vatanı için ölümü göze alamaz.

Sekizinci ve dokuzuncu kıt'alar birbirine bağlıdır. Burada "din" bahis konusudur. Akif'in bir Müslüman olarak Tanrı'dan istediği en büyük şey mabedine yabancıların el dokundurmaması ve dinin temeli olan kıymetlere şahadet eden ezanların yurdun üzerinde ebedî olarak işitilmesidir."Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli" mısraında "şahadet" kelimesi şahitlik manasına geldiği gibi ezanda geçen "Eşhedü en lâilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü" cümlelerine de tekabül eder. Bunlardan birincisi "Şüphesiz bilirim, bildiririm, Allah'tan başka tapacak yoktur", ikincisi "Şüphesiz bilirim, bildiririm, Muhammed Allah'ın elçisidir" manalarına gelir. Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için "Kelimeişahadet" denilen bu cümleleri tekrarlaması ve onlara inanması lâzımdır. Müslüman ülkelerde günde beş vakit okunan ezan ile İslâmiyetin temelini teşkil eden bu cümleler tekrarlanır. Elin başparmaktan sonra gelen parmağına şahadet parmağı denilir. Konuşamayacak olan hastalar içlerinden dua ederken şahadet parmaklarını kaldırırlar. Minareler, göklere uzanmış şahadet parmağına benzer. Akif, şiirinde buna da telmih ediyor. Açıkça söyleme­den herkesin bildiği bir şeyi sezdirmeye "tevriye" adı verilir. Akif'in bu mısraında "telmih" ve "tevriye" sanatları vardır.

İstiklâl Savaşı'nda din duygusunun önemli bir rol oynadığını söylemiştik. Türk tarihinde "din", "vatan", "millet" ve "istiklâl" duyguları yüzyıllar boyunca birbirine bağlı olarak yaşamış ve gelişmiştir. Akif'in anladığı ve Safahat'ta ortaya koyduğu İslâm dini, en yüksek kıymetlere dayanır. Gerçekten de Türk devletinin var olmasında İslâmiyetin büyük rolü olmuştur. Onun temelindeki "birlik" (vahdet), "hak" (adalet), "ezeliyet" ve "ebediyet" fikri "devlet-i ebed-müddet" veya ölmezlik inancını doğurmuştur.

Dokuzuncu parçada konuşan şehittir. Din uğruna savaşan asker, kendi Öldükten sonra ezan seslerini işitirse, mezarından kalkarak, yarasından kanları aka aka, her şeyden soyunmuş bir ruh gibi göklere yükselir ve başı arşa değer. İslâm dinine göre şehitler doğrudan doğruya cennete giderler. Bundan dolayı, onlar din ve vatan uğruna ölmekten korkmazlar.

Onuncu ve sonuncu parça, şiirde ortaya konulan fikir ve inançların bir nevi özetidir. Burada da milletin ölmeyeceği, ebedî olarak yaşayacağı inancı vardır.

İstiklâl Marşı'nda bazı duyguları kuvvetli olarak belirtmek maksadıyla kullanılan benzetmeler, halkın zevkine uygundur ve bizde süslü, yapmacık tesiri uyandırmazlar. Şiir, dil ve üslûp bakımından umumiyetle sadedir. Aruz veznine kuvvetle hâkim olan Akif, mısralarına bir konuşma ve hitabet edası vermiştir. Başka şiirlerinde nesre yaklaşan Akif, burada kıt'aların dört mısraını da kendi içlerinde arka arkaya gelen dört sağlam kafiyeye oturtmak suretiyle muhtevaya uygun, basit olmakla beraber, kuvvetli bir ahenk sağlamıştır. Bunu yaparken belki de halkı ve Mehmetçik'i düşünmüştür. Dil ve şekil bakımından şiire hâkini olan düşünce; kuvvet, güven duygusu, sağlamlık ve sadeliktir. Bunlar Türk halkı ve askerinin temel vasıflarıdır.

Prof. Dr. Mehmet Kaplan. Türk Edebiyatı, Aralık 1986


TAHLİL 2

Millî marşlar, milletlerin kahramanlık destanlarıdır. Onu dikkatle okuyan ve gönülden söyleyen nesiller, millî şuurlarını kazanır ve kim olduklarının farkına varırlar. Bayrağımız ve onun hürriyetini ebedîleştiren İstiklâl Marşımız mîlletimizin ruhunu, tarihini, ideallerini aksettiren ölmez değerlerdir.

 Bayrağımızın rengi ve hilâli sanatkârlarımıza zarif hayaller ilham etmiştir. Arif Nihat Asya'da bu zarafet şu mısralarla dile gelir:
"Kopardılar ay'ı gökten Bir ipek dala astılar...
Yurt dediler gölgesine Ayaklarını bastılar..."

İstiklâl Marşı'nda da Akif'in dert ortağı, gönül arkadaşı bayraktır.

 İstiklâl Marşı'nı anlayabilmek için, Mehmet Âkif'i iyi bilmek, onun bütün yönleriyle şahsında topladığı ve Türk milletinin bütünüyle benimsediği "Millî Mücadele ruhu"nu yakından tanımak, o ruhu hakkıyla hissetmek gereklidir.

 Çok yerinde bir kararla okullarımızda İstiklâl Marşı'nı ezberlemek mecburî kılınmıştır. Ancak marşın ruhuna nufuz edemezsek, yazıldığı devrin özelliklerine gidemezsek, bu muhteşem abide de alelade manzumelerle aynı kategoride mütalâa edilecektir.

 Genç nesilleri, Millî Mücadele'yi yapanların içinde bulundukları dünyaya götüremezsek, bütün çabalar neticesiz kalır. Orta 3. sınıflarda Cahit Sıtkı'nın "Borazan başı, borazanbaşı" diye başlayan ve şairin İstiklâl Marşı'nı dinlediği andaki duygularını işleyen şiirini okumaya başladığımızda, "Borazanbaşı" kelimesini duyan öğrencilerin gülüşmeleri, o neslin duygu dünyasına ulaşamamalarından kaynaklanmaktadır. "Vatan, millet, Sakarya" tekerlemesinin doğmasına sebep de, araya giren zamanın bizi o duygudan uzaklaştırmış olmasıdır.

 İstiklâl Marşı'nı işlerken tarihle mutlaka ilgi kurulmalıdır. Osmanlının yükselme devrini ve Sevr Antlaşması'yla ülkenin düştüğü hâli gösteren iki harita, öğrencinin zihnine nakşedilmelidir. Mondros Mütarekesi'yle ilgi kurularak milletin çaresizliği, ordunun kımıldayamaz duruma getirilmişliği ve nihayet "yedi düvele" karşı verilen mücadelenin emsalsizliği, heybeti, bu mücadeleyi yürütenlerin sabrı, tevekkülü, gayreti... Tereddütsüz Hak yoluna fedâ-yı can edişleri... Hep bunlar genç zihinlere bir daha silinmemecesine yazılması gereken olay ve hasletlerdir.

 Marşımızın birinci dörtlüğünde, içinde bulunulan karanlık tabloya rağmen "İnananlar ye'se kapılmaz." kavlince Türk milletine verilen ümit vardır. Bu tablo, tabiî bir olay ile izah edilir. Akif: Çanakkale Şehitleri'nde güneşin batışıyla ay'ın parlaması olayını esas alarak, "kahraman Mehmetçik"in fonksiyonunu "Bir hilâl uğruna Yarab ne güneşler batıyor" mısraında dile getirir.

 Şair birinci kıt'ada Türk milletine seslenir. Şafak vaktinden önce gecenin en karanlık zamanı yaşanır. Bizim İstiklâl savaşı verdiğimiz yıllar, bu en karanlık zamana benzer. Fakat bu zaman çabucak geçer ve ardından şafak söker. Aydınlık günler başlar. Bunun için millet, içinde bulunduğu karanlığın uzun süreceğini sanarak korkuya kapılmamalıdır. Biraz sonra şafak sökecek ve karanlık son bulacaktır. Bu benzetme şairin, Türk milletinin bağımsızlığına çok kısa sürede kavuşacağı hakkındaki kesin inancını ortaya koyar.

 İkinci mısra millete verilen ümidi taşımakla beraber, ona gösterilen bir yoldur da: "Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" demek, aynı zamanda "Bayrağı indirmemek için, son fert olarak kalsan bile mücadele edeceksin" demektir.

 Üçüncü mısra Türk istiklâline olan sarsılmaz îmanı haykırır: "O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak." Milletimin yıldızı, Türk'ün kaderi; talihidir. Talih ve kader manasına yıldız, deyimlerimize de girmiştir. "Yıldızı kararmak" ve "yıldızı parlamak" bunlardan ikisidir.

 Bayrak milletin kaderini, talihini temsil eder. O parlıyorsa (hür ise) millet de aydınlık günlerini yaşamaktadır. Onun zevali, milletin de sonudur. Türk övülmüş bir millettir. Akif üçüncü mısra ile, Türk milletinin ve İstiklâl sembolü bayrağımızın, kat'î olarak ebediyete kadar yaşayacağını ve dalgalanacağını belirtir. Bundan zerre kadar şüphesi yoktur. Milli Mücadele'nin zafere ulaşması işte bu sarsılmaz imânın sonucudur.

 Şair ikinci kıt'ada bayrağa seslenir. Bayrak canlı dır. İkinci şahıstır. Hatta sevgilidir. Uğruna can verilen bir sevgili. Onun kaş çatışı bile âşıkını elemlere sürükler. Lirizmin sadece aşk şiirlerine has olmadığını Akif'te görürüz. Akif şiirimize vatanî-millî lirizmi getirmiştir. Bayrak sevgilinin yüzüdür, hilâl ise kaşı. Ve o, bütün milletin -kahraman bir ırkın- sevgilisidir. Kızgınlık ve öfke bu sevgiliye yakışmaz. Onun gülümsemesi âşıklarına can verir, kahramanlıklarına kahramanlık katar. Şairin bayrağı ikinci şahıs ve canlı bir varlık olarak kabul ettiğini söylemiştik. Her şahsın mutlaka zayıf bir yönü vardır. Akif, bayrağın bu yönünü yakalar. Kahraman ırka gülmediği takdirde, bu milllet onun uğrunda döktüğü kanlan kendisine helâl etmeyecektir. Bayrak, rengini bu kanlardan almıştır. Dolayısıyla Türk milletine borçludur. Son mısra hem millet hem de bayrak için bütünlüğü temsil eder. Milletin, ye'se kapılmasına, bayrağın da yüzünü asmasına sebep yoktur. Çünkü Hakk'a (Allah'a) tapan bu millet, istiklâli "hak" etmiştir.

 Üçüncü kıt'ada Akif'in diliyle Türk tarihi, Türk kahramanlığı ve Türk'ün yılmaz karakteri konuşur. Bu dörtlükten itibaren şiirin sonuna kadar, dalga dalga mefahir bütün ruhları doldurur. 1921 Türkiye'sini düşününce bu mısralardaki lirizm ve destanı hava kendini daha fazla hissettirir. Çıkmazlar ve imkânsızlıklarla dolu bir devirde böyle haykırabilmek Akif'e ve Türk milletine mahsustur.

 Türk milleti bu kıt'ada Akif'le beraber "tok bir ses" olur. Hürriyetini ve karakterini dünyaya haykırır. Türk milletini esir etmek düşüncesi bile korkunçtur. Bu hayale kapılanın başına türlü belâların gelmesi mukadderdir. Yine bu hayale ancak çılgınlar kapılabilir. Kıt'anın son iki mısraında Türk tarihinin karakterini buluruz. Türk tarihi hakikaten "kükremiş sel" özelliğini gösterir. Bu sel Altaylar'dan Tuna'ya, gittikçe coşarak ulaşır. İki uç nokta arasındaki coğrafî yapı göz önüne alınırsa, "Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım" mısraının, bahsettiğimiz özelliği dile getirdiği görülür. Durmamak, devamlı hareket hâlinde olmak Türk'ün karakteridir. Bunu dilimizde fiillere, destanlarımızda olaylara ve özlemlere bakarak söylemek mümkündür. Oğuz Kağanın "Daha deniz, daha müren (ırmak) / Güneş bayrak gök kurıkan (çadır)" sözleri, aynı ruhun, tarihin ilk devirlerinden itibaren Türklerde var olduğunun delillerindendir.

 Dördüncü kıta Batı âlemi ile Türklüğün mukayesesidir. Şair yine milletiyle bütünleşmiş hâldedir. Batı çelik zırhlarını kuşanmış, âlemin iftihar vesilesi olması gereken bir milleti, "medeniyet" adına boğmak için saldırmaktadır. Yedi düvelin teknik ve sayı üstünlüğü, göğsü imân dolu Mehmetçik karşısında kırılmaya mahkûmdur. Akif ikinci mısradaki bu duygusunu Çanakkale Şehitleri'nde "Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat imân" şeklinde söyler. Batının madde planındaki üstünlüğü, manevî kuvveti yenmeye yetmemiştir. Akif bu manadaki "medeniyet"! canavara benzetir. Çanakkale'de aynı fonksiyonu icra etmiş ve yüz binlerce vatan evlâdının canına kıymış medeniyet de aynı canavardır. O vakitler "kahpe"dir, "hakikat'tir, "yüzsüz"dür. Akif'in bu hükmünü ispatlarcasına o canavar, aradan daha beş sene geçmeden, bütün korkunçluk ve vahşîliğiyle Türk vatanının üzerine saldırmıştır.

 Bu kıt'anın son iki mısraının açıklanışında yer yer ihtilâflar meydana gelmektedir. Üçüncü mısraın başındaki "Ulusun!" kelimesi, mısraların sonraki kısımlarından kopuk olarak düşünülmekte ve yanlış yorumlara varılmaktadır. Bu bakımdan son iki mısraın nesre çevrilmiş şeklini vermekte fayda görüyoruz. "Ulusun! Korkma! Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar böyle bir imânı nasıl boğar?"

 Mısralardaki mana gayet açıktır: Medeniyet canavara benzetilmiştir ve onun her çeşit silahıyla çıkardığı sesler, bir canavarın ulumasını hatırlatır. Yani kelimenin kökü "ulu" ismi değil, "ulumak" fiilidir. Kaldı ki İstiklâl Marşı'nın birçok yerinde rastladığımız tenasüp sanatı bu mısralarda da mevcuttur. "Ulumak, korkmak, boğmak ve canavar" kelimeleri arasında tenasüp (uygunluk) vardır.

 Saldırgan medeniyet, can çekişmekte olan ve can havliyle son saldırışlarını yapan, tek dişi kalmış (ihtiyarlamış, ölmek üzere) bir canavarı andırır. Şiirin bütününde görüldüğü gibi, burada da millete ümit ve cesaret aşılanır. O canavar ne kadar ulursa ulusun, sen korkma, cesur ol! Zira onun bu sesleri, ölmek üzere ve hatta eceli senin elinle gelecek olan tek dişi kalmış bir canavarın feryatlarıdır. Ve bu canavarın gücü, senin göğsündeki imânı boğmaya yetmeyecektir.

 İstiklâl Marşı ümit ve cesaret şiiridir desek yanlış olmaz. İlk mısrada başlayan bu özellik, şiirin sonuna kadar dozu artarak devam eder. Ve nihayet Türk milletini kayıtsız şartsız zafere ulaştırır. Kıt'alar arasındaki duygu bağlantısı çok kuvvetli ve istikrarlıdır. Cephede verilen savaşın stratejisi âdeta şiirde de uygulanır. Cephedeki askerin zaferden emin psikolojisi, marşın duygu yönünü meydana getirir.

 Akif beşinci kıt'ada askere yapması gerekeni değil, zaten onun yapmakta olduğunu hatırlatır. Kıt'anın ilk iki mısraı, savaşan iki tarafın manevî durumlarını ve sıfatlarını da içinde taşır. Türk yurduna saldıranlar "alçak, hayâsız ve zalim", müdafaadakiler ise göğüsleri iman dolu mazlumlardır. Kıt'anın son iki mısraı, imanın karşılığı olan "zafer' müjdesini verir. Allah, kitabında inananlara zafer vadetmiştir. Zaferin yakınlığı müminlerin gayretine ve kahramanlığına bağlıdır. Şair birçok kıt'ada Türk'ün bu özelliği üzerinde durmuştu. Artık kesin kanaati teşekkül eder ve zaferin yarından daha yakın olduğu hükmüne varır.

 Akif, sonraki üç kıt'ada vatan fikri üzerinde durur. Vatan alelade toprak değildir. Onun altında binlerce kefensiz (şehit) yatmaktadır. Toprağı vatan yapan, o şehitlerin kanlarıdır. Askerlikte en .yüksek rütbe şehitliktir. Ve bu herkese nasip olmaz. Vatan uğrunda bizim kadar şehit veren millet yoktur. Her karış toprak şehitlerle doludur. Öyle ki "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda'" mısraında söylenildiği gibi, insan avucuna biraz toprak alıp sıksa, ondan binlerce şehit fışkırır.

 İnancımıza göre şehitler cennete giderler. Bağrında bu kadar çok şehit barındıran toprağın cennetten farkı yoktur. O bizim dünyadaki cennetimizdir: Vatanımızdır. Âkif bu noktada vatanı için canı dahil her şeyini feda etmeye hazırdır. Allah'tan, dünyada kendisini vatanından ayırmamasını diler. Canını, sevdiklerini, her şeyini vatan uğrunda kaybetse bile, vatan toprağında yatmak mükâfatı ona yeter.

 Akif ve vatanları uğrunda çarpışarak hayatlarını veren Mehmetçiklerin, hatta Millî Mücadele'ye katılanların dilekleri, kendileri öldükten sonra bile aynıdır. Vatana yabancı girmesin, mabetlerimizin göğsüne onların kirli elleri değmesin. Ve en önemlisi ezanlar susmasın. Ezan sesleri ebediyen Türk semalarında inlesin. Çünkü o ezanlar Millî Mücadele'nin de mihveri olan Kelimeişahadet'i, günde beş vakit minarelerden alıp sonsuzluk âlemine götürürler.

 Bilindiği üzre ezanın Allahüekber'den sonra gelen "Eşhedü en lâilâhe illallah (şahitlik ederim kî Allah'tan başka ilâh yoktur.) ve "Eşhedü enne Muhammede'n-resûlullah" (şahitlik ederim ki Muhammed, Allah'ın peygamberidir.) kısımları İslâmiyetin temeli olan Kelimeişahadet'i ifade eder. Bu bakımdan ezanlar günde beş vakit, ülkenin Müslüman olduğuna şahitlik yapar. Yahya Kemal'in "Ezansız Semtler" başlıklı yazısında belirttiği gibi, ezanın yeni yetişen nesiller üzerindeki etkisi çok önemlidir. Çocuk, farkında olmadan kendini o ilâhî âlemin içinde bulur.

 Bu istek gerçekleştiği takdirde, hayatta kalanlarla birlikte şehitler, hatta -şayet varsa- onların mezar taşları bile sonsuz sevince kapılıp, şükür secdesine kapanacaklardır. Mezar taşları bile canlanacaktır. Akif burada cansız varlıklara beşerî vasıflar yükler. Toprak altındaki şehitler âdeta yeniden hayat bulurlar ve yaralarından kanlı, ama sevine yaşları boşanır. Sevincin etkisi bu kadarla da kalmaz, toprak altındaki şehit naaşları da bu sevince kapılarak, mücerret ruhlar hâline dönüşürler. Nihayet Yahya Kemal'in Akıncı şiirindeki mısralarında ifade edildiği gibi "Yerden yedi kat Arş'a kanatlanırlar."

 Şair incelediğimiz dokuz kıt'a boyunca, imanını bir an olsun kaybetmeden, bir an bile ümitsizliğe düşmeden, derece derece zaferi yakalar. Artık bayrak hür, millet müstakildir.

 Birinci kıt'adaki bayrak tasviri ile, son kıt'adaki arasında tezat vardır. İlk kıt'ada bayrak, karanlığı haber veren şafak anındaki güneşin allığında yüzmektedir. Yüzmek, insana suyu tedai ettirir. Bu noktada bayrak, milletin gönlündeki istiklâl ateşidir de, düşman denizi içinde sönüverecekmiş gibi görülür. Ama Akif, şiirinin dokuz kıt'asında bunun sadece görüntüden ibaret bu lunduğunu empoze etmiş, gerçeğin hiç de göründüğü şekilde olmadığını söylemiştir. Çeşitli savaşlara girip, zaferle çıkan bayrak (istiklâl ateşi) işte nihayet kesin sonuca ulaşmıştır. Şan kazanmıştır.

 Birinci kıt'adakî nazlı hilâl, son kıt'ada şanlı hilâle dönüşmüştür. Yeni, aydınlık ve hür ufuklar, şanlı hilâlin dalgalanışı ile süslenecektir. Son kıt'adaki şafak kelimesi de sabahleyin güneşin doğuş anındaki kızıllığı ifade eder. Bu vakit gündüzün, aydınlığın özetle kesin zaferin müjdecisidir. Sabah vaktinin huzuru, ümidi, temizliği ve sükûnu bayrağa izafe edilir. Bayrak artık şafaklar gibi şanlı, dalgalanacaktır. Kahraman ırka "çehre çatmak" da söz konusu olmadığına göre, onun uğruna dökülen kanlar kendisine helâl edilebilir. Zira bundan sonra ebediyete kadar, bayrağa ve Türk milletine yok olma, yere düşme, yeryüzünden silinme şeklinde bir tehlike yoktur. Bayrak ve millet, bu yaşama hakkını tarihleri ve verdikleri son imtihan sonucu hak etmişlerdir. Türk bayrağı ezelden beri hür yaşamıştır, bundan sonra da hür yaşamak hakkıdır. Türk milleti Allah'a olan imanıyla, bağlılığıyla asırlardır istiklâlini korumuş ve bu defa da ezan seslerini susturmamıştır. Öyleyse İstiklâl içinde bulunmak onun da hakkıdır.

 Kısaca İstiklâl Marşı, millî karakterimizi, tarihimizi, imanımızı, Millî Mücadele günlerinin heyecanını içinde taşıyan, o günleri ve o günleri yaşayanların duygularını nesilden nesile aktaracak olan emsalsiz bir abidedir. Çanakkale Savaşı'nı abideleştiren Akif, Millî Mücadele'ye de İstiklâl Marşı abidesini hediye etmiştir. İstiklâl Marsı sadece duygu yönünden değil, şiir sanatı yönünden de büyük değere sahiptir. Bu da ayrı bir yazı konusudur.

 İsa KOCAKAPLAN


DİĞER MARŞLAR

1

 Yıllarca altı cephede ateşle kanlara;
 Türk'ün hilâl-ü dinine düşman olanlara;
 Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman
 Yüksek başın eğilmedi bir art cihanlara

 Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-Şitab.
 Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab

 Ey mazi-i havariki bin destan olan;
 Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan
 Arslan yürekli ordu; demir giy; silah kuşan!
 Zira hududu kapladı ateşle kan, duman.

 Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım - Şitab,
 Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab!

 Arslan mücahid ordusu, ey haris-i salah
 Destinde seyf-i hak gibi pek şanlı bir silah
 Açtın sema-yi millete pür-nûr bir sabah.
 Atî bizim... bizim artık vatan, zafer, felah.

 Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım - Şitab.
 Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab

 Mehmet MUHSİN


2

 Altı bin yıl efendilik yaptın,
 "Kahraman Türk" idi cihanda adın.
 Bir ateşten siperdin İslam'a
 Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.

 Ey büyük ünlü milletim ileri!
 Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri!
 Düşmanın bir cihansa dostun
 Hak Hakkın elbette müstakil yaşamak

 Atıl, ez, vur, senindir istiklâl
 Ebedî parlasın şu al bayrak...
 Ey benim şanlı milletim ileri;
 Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!

 M.*
 *= Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey Yarışmaya (M) rumuzu ile katılmış, ancak müzakereler esnasında şiirini geri çekmiştir.

3

 Ey Müslüman, ey Türk oğlu
 Açıldı istiklâl yolu
 Benim bu son günlerimdir,
 Diyor bize Anadolu.

 Çek sancağı Türk ordusu
 Olmaz Türk'ün can korkusu
 Esarete dayanır mı
 Türk vatanı, Türk namusu?

 Bu son savaş bize farzdır,
 Fırsatımız gayet azdır,
 Muzaffer ol da ey millet
 Altın ile tarih yazdır.

 Birleşelim özümüzden,
 Dönmeyelim sözümüzden,
 Hem silelim bu lekeyi,
 Tarihdeki yüzümüzden.

 İskender HÂKİ

4

 Göz yaşına veda et
 Ey güzel Anadolu!
 Hakkını korur elbet
 Türk'ün bükülmez kolu

 Cenk ederiz genç, koca
 Bugün değil, yarın da
 Yadımız ağladıkça
 İzmir ezanlarında.

 Hak yolunda kan olur,
 Dünyalara taşarız;
 Ya şerefle vurulur,
 Ya efendi yaşarız.

 Her gün yeni bir hile
 Arkasından satıldık;
 Her gün yeni bir dille
 Yurdumuzdan atıldık

 Yeter, ey Ka'be'mizi
 Elimizden alanlar
 Alıkoyamaz bizi
 Yolumuzdan yalanlar.

 Hangi alçak el alır,
 El zinciri boynuna?
 Kim Yunan'ı bırakır
 Türk kızının koynuna?

 Kemaleddin KAMİ

5

 Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın
 Yurdumuza göz dikenler al kanlara boyansın
 Ya ben ya onlar diyen silâhına dayansın

 Türk oğludur bu millet
 Türk'ündür bu memleket
 Türk oğludur bu millet
 Türk'ündür bu memleket

 Düşman gözü tutamaz yanar dağlar başını
 Bağrımızda saklarız vatanın her taşını
 Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını

 Türk oğludur bu millet
 Türk'ündür bu memleket
 Türk oğludur bu millet
 Türk'ündür bu memleket

 Can veririz her zaman hürriyet yoluna
 ‘Ya gazi, ya şehid'lik ne devlettir kuluna
 Ata emanet etmiş namusunu oğluna

 Bize Türk oğlu derler
 Hep bizimdir bu yerler

 A.S.

6

Türk'ün evvelce büyük bir pederi
 Çekti sancağı hilâl-i sehari
 Kanımızla boyadık bahr ü berri
 Böyle aldık bu güzel ülkeleri

 İleri, arş ileri, arş ileri
 Geri kalsın vatanın kahpeleri

 Seni ihya için ey nâmı büyük
 Vatanın uğruna öldük öldük
 Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük
 Siper oldu sana dağlar gibi Türk

 Yürü ey milletin efradı yürü
 Ak süt emmiş vatan evlâdı yürü

 Vatan evlâdını kurban edeli
 Milletin hür yaşamaktır emeli
 Veremez kimseye bir Çamlıbeli
 Bağlanır mı acaba Türk'ün eli

 İleri, arş ileri, arş ileri
 Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.

 Hüseyin SUAD

 BESTE

İstiklâl Marşı Bestesinin İstanbul'da bir Heyet-i Musikiye Marifetiyle İntihabedilmesi Hakkında Maarif Vekâleti Tezkeresi

REİS -Efendim İstiklâl Marşı bestesinin İstanbul'da bir heyet-i mutahassısa tarafından intihabına dair Maarif Vekâletİ'nin tezkeresi vardır. "Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine

Burdur Mebusu Muhteremi Mehmet Akif Beyefendi'nin Büyük Millet Meclisi'nce millî marş olmak üzere kabul edilen şiiri hakkında memleketin en maruf musiki üstadları tarafından tertibedilen besteler, Vekâleti âciziye gönderilmiş ve bu bestelerin kabulüne tahsis edilmiş olan müddet de nihayete ermiş olduğundan besteler arasında en muvafık olanın intihabının İstanbul'da teşekkül edecek bir mütehassıs heyete havale edilmesi acizlerince muvafık görüldüğü cihetle bu cihetin Meclisi Âli'ce mazharı tasvibolup olmadığının tâyini hususunda delâleti fahimanelerini istirham ederim, efendim.

Maarif Vekili Hamdullah Suphi"


REİS - Efendim, İstiklâl Marşı bestesinin İstanbul'da bir heyeti mütehassısa tarafından intihabedilmesine dair mezuniyet isteniyor. Tensip buyurursanız bunu Maarif Encümeni'ne gönderelim.

HASAN BASRİ B. (Karesi) - Reis Bey musiki meselesi bir ihtisas meselesidir. Vekâlete intihabettiğimiz zatın kendi selâhiyetinden istifade ederek münasip bir marş ve beste kabul etmesi hakkında Meclis tarafından bir salâhiyet verilmekten başka çare yoktur. Binaenaaleyh bunu Maarif Encümeni'ne veyahut diğer encümenlere göndermekte fayda yoktur. Her halde Maarif Vekâleti'ne bu hususta salâhiyet vermeliyiz.

TUNALI HİLMİ B. (Bolu) - Efendim, tahuttur edilirse buraya takdim etmiş olduğum bir takrir üzerine Maarif Vekâleti güftelerin intihabı hususunda her ne kadar bir salâhiyete mâlik ise de tasdik için buraya getirilsin denilmişti ve güftesi burada da tasdik olundu. Binaenaleyh; bestesinin de bu veçhile tasdiki icabeder.

DURAK. (Erzurum) - Reis Bey rica ederim, her isimiz bitti de şimdi marşlara mı kaldık? Bunları bırakalım, beyhude vakit geçiriyoruz. Bırakınız rica ederim, bırakalım bu münakaşaları, başka şeylere geçelim. Memleket kan ağlıyor. (Gürültüler)

TUNALI HİLMİ B. (Bolu) - Onun kutsiyetini takdir edemeyen ağzını açmasın. (Gürültüler) Zira burada Millî Marş üzerine bahsolunuyor. Milletin marşı mukaddestir. O mukaddesata karşı marşı takdir etmek lâzım. (Şiddetli gürültüler) Ona hürmet lâzım. Ankara bütün işini yapacaktır. Bu yetim kendi göbeğini kendi eliyle kesti. Ve bugün sinni rüşte vâsıl olmuştur. Bu marş İstanbul'a gidemez. Ankara her şeyi kendisi yapar. (Alkışlar).

VEHBİ B. (Karesi) - Durak Bey biraderiniz hâmiyetşiarane beyanatta bulundular. Ama düşünmediler ki; Ey Gaziler marşı bütün bir orduyu hayatını fedaya sevk etti. Binaenaleyh Millî Marş olarak kabul edilecek marş ensalden ensale ilâyevmikıyame devam edip gidecektir. Binaenaleyh bunun doğrudan doğruya Maarif Vekâleti'ne bırakmak doğru değil. Maarif Vekâleti salâhiyet almak istiyor. Biz o salâhiyeti verebiliriz. Maarif Vekâleti'nin salâhiyeti dahilindedir, demek doğru değildir. Bu besteyi Maarif Vekâleti temyiz ve tefrik ettirebilir ve Meclis'e ondan sonra gelir ve kabul edilir.

REİS -  Efendim, Maarif Vekâleti'nden gelen tezkerenin müzakeresini kâfi görenler el kaldırsın... (Gürültüler)

DURAK B. (Erzurum) - Müsaade buyurunuz efendim, bendeniz cevap vereceğim.

REİS - Efendim, şimdi Maarif Vekâleti, bana mezuniyet verin, bu besteyi İstanbul'a göndereyim, bir heyete tetkik ettirelim diyor. (Ret, sesleri) (Gürültüler) Efendim Maarif Vekâleti'nin tezkeresini reyinize arz edeceğim. Maarif Vekâleti'nin tezkeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O halde Ankara'da bir heyeti musikiye tetkik edecek demektir (O da yok, sesleri) (Ret sesleri).


Osman Zeki ÜNGÖR
 (1880 - 1958)

Besteci, Orkestra şefi, keman virtüozu Osman Zeki Üngör 1880 yılında İstanbul'da doğdu. Muzıka-i Hümayun'da Fasl'ı Cedid'i tertib eden Santuri Hilmi Bey'in torunu; Hacı Bekirzade Hüseyin Bey'in oğlu, Ekrem Zeki Ün'ün babasıdır.

Beşiktaş Askeri Rüştiyesi'nde okudu. 1891'de girdiği Mızıkai Hümayün'da yeteneğiyle II.Abdülhamid'in dikkatini çekti. Batı müziği öğrenimi görerek konser kemancısı oldu. Büyükbabası Santuri Hilmi Bey'in kurduğu Mızıkai Hümayun faslı Cedidi'nde ve Saffet Atabinen'in ilk defa düzenlediği senfoni orkestrasında başkemancı olarak çalıştı. Binbaşı rütbesiyle de Saray Orkestrası Şefi oldu.

Mızıkai Hümayun'da öğretim görevinde bulundu. İstanbul Erkek Muallim Mektebi'nde öğretmenlik yaptı. Bağımsız kadrosu olan ilk Türk senfoni orkestrasıyla Union Française'de haftalık halk konserleri verdi. Musiki Muallim Mektebi'nin müdürlüğünü yaptı.

Avrupa şehirlerinde de orkestralar idare ederek konserler veren Üngör; asıl ününü Mehmed Akif Ersoy'un İstiklal Marşını 1922 senesinde besteleyerek elde etti. Cumhuriyet'in İlanı'ndan sonra vazifesini Ankara'ya naklederek Ankara Riyaset-I Cumhur Musıki Hey'eti Şefi oldu.

Musıki Muallim Mektebi'nin kurulmasında önemli rol oynayan Üngör; 1924-1934 seneleri arasında bu okulun müdürlüğü vazifesinde bulundu.

1934 senesinde emekliye ayrılan Üngör; bir müddet de Teşvikiye Caddesi'nde Maçka Palas'ta oturmuş, 1958 senesinde de İstanbul'da vefat etmiştir. Cenaze töreninde özel izinle İstiklal Marşı çalındı.

İstiklal Marşı dışında başlıca eserleri: İlim Marşı, Azmü Ümit Marşı, Töre Marşı, Türk çocukları, Cumhuriyet Marşı.

Zeki ÜNGÖR İstiklâl Marşı bestesini nasıl yaptığını şöyle anlatır:
 "Kurtuluş ordusu süvarilerinin İzmir'e girdiklerinden iki veya üç gün sonra evimde (...) oturuyorduk. Kapı çalındı. İlkokul öğretmeni İhsan merhum geldi. Büyük bir heyecan içinde süvarilerin İzmir'e girişlerini anlatmaya başladı. Hepimiz coşmuştuk. Hemen kalkıp piyanonun başına geçtim ve derhal içimden doğan parçayı çalmağa başladım. Böylece marşın ilk "ti..." yerine kadar olan akoru çıktı. Bu şekilde iki üç mözör yaptım. Arkadaşlarım "Aman" dediler, "bu çok güzel bir şey olacak" Bunun üzerine İhsan'a, İzmir'in kurtuluşunu ve büyük zaferi bütün teferruatıyla anlatmasını rica ettim. O anlattı, ben çaldım. Böylece kısa zamanda eserin taslağı ortaya çıktı. Ertesi gün de çalıştım. İki gün sonra beste bitti. Götürüp arkadaşlara gösterdim. Çok beğendiler. Bunun üzerine bu müziği millî marş olarak takdime karar verdim. Ve kıymeti hakkında daha kat'i bir karar edinmek maksadıyla sonra direktörden gelen bir mektupta, eserin çok orijinal bulunduğu ve melodisinin Türk milletinin ihtişamına yakışacak şekilde olduğu belirtilerek tebrik ediliyordum. Bu mektup geldikten on beş gün sonra beni Ankara'dan çağırdılar..."


ABD Millî Marşı
 (Söz: Francis Scott Key, müzik: John Stafford Smith, yazılışı: 1814, kabulü : 1931)

Pul Pul Yıldızlı Sancak
 Ah, söyle, görebiliyor musun şafağın ilk ışıklarında,
 Alacakaranlığın son pırıltıları içinde öylesine övünçle selamladığımızı,
 O tehlikeli kavgada kalın çizgileri ve parlak yıldızlarıyla,
 Tabyalar üzerinden görkemli dalgalanışını izlediğimizi?
 Ve roketlerin kızıl ışığı, havada patlayan bombalar,
 Tanıtladılar tüm gece, bayrağımız hâlâ oradadır.
 Ah, söyle o pul pul yaldızlı sancak hâlâ dalgalanıyor mu
 Toprağı üzerinde özgür insanların, ve vatanı üzerinde yiğitlerin?
 Kıyıda, denizin sisleri içinden belli belirsiz görülen,
 O kıyı ki orada düşmanın böbürlenen ordusu son derece sessizlik içinde yatmaktadır,

 Nedir o, esen yelde, yüksek tepenin üstünden,
 Esintiyle bîr kaybolup, bir görünen?
 Bir alazlanıyor ışıltısında sabahın ilk ışığının,
 Bir tüm görkemiyle yansıyarak parlıyor sular üzerinde,

 İşte bu, pul pul yıldızlı sancaktır, ah, uzun yıllar dalgalansın
 Toprağı üzerinde özgür insanların, ve vatanı üzerinde yiğitlerin!
 Ve nerede şimdi o güruh o kadar pervasızca haykıran
 Yıkıntısı savaşın ve döğüşün
 Ne yuva ne yurt bırakacak diye?
 Kendi kanları yıkadı onların pis ayaklarının kirini.
 Hiçbir barınak koruyamaz parayla tutulan ve köleyi
 Korkunçluğundan kaçışın, ya da zulmetinden mezarın;
 Ve pul pul yıldızlı sancak yengiyle dalgalanır
 Toprağın üzerinde özgür insanların, ve vatanı üstünde yiğitlerin!
 Ah, bu hep böyle olsun özgür insanlar durdukça
 Sevgili vatanlarıyla savaşın perişanlığı arasında!
 Yengi ve barışla kutsanan bu ülke
 Yüceltsin o Güç'ü bizi bir ulus yapan ve ulus olarak tutan!
 Öyleyse feshetmemiz gerek çünkü davamız haklı bir dava,
 Ve şu olmalı parolamız: Tanrıdır güvenimiz!
 Ve pul pul yıldızlı sancağımız yengiyle dalgalanarak,
 Toprağı üzerinde özgür insanların, yuvası üzerinde yiğitlerin!

 (The Annals of America, C. IV. s. 353, The Encyclopedia Americana, International Edicion, C. 25. s, 609'dan Çev. Naciye Öncül)

Almanya Millî Marşı
(Söz : August Henrich Hoffmann, müzik: F.J. Haydn, yazılışı: 1841, kabulü 1922, yeniden kabulü 1950)
(Törenlerde söylenmesi kabul edilmiş 3. dörtlüğü)

Birlik, hak ve özgürlük
Alman vatanı için
Kardeşçe, yürekle ve elele
Bu uğurda çaba gösterelim
Birlik, hak ve özgürlük
Mutluluğun simgesi
Bu mutluluk içinde parla
Parla Alman vatanı

(Birinci dörtlük)
 Almanya, Almanya, her şeyin üstünde
 Dünya'daki her şeyin üstünde
 Eğer sürekli direnerek
 Kardeşçe, birlik halinde tutarsa kendini
 Maas'ten Memel'e
 Etch'ten Belt'e varana kadar
 Almanya Almanya her şeyin üstünde
 Dünyadaki her şeyin üstünde.

 (Deutsche Staatssymbote, von Alois Friedel, 1968, Athenaum Verlag-Frankfurt am Main. Bonn'dan çeviren: Yılmaz Onay)


Çin Cumhuriyeti (Formoza) Millî Marşı
 (Söz: Sun Yatsen, müzik : Cheng Mao-yun, kabulü: 1929)

Üç halk ilkesidir partimizin yolu,
 Amacımız özgür bir ülke kurmak.
 Barış içinde bir dünya için
 Yoldaşlarımıza, gönüllülere önderlik edip,
 Güneş ve yıldız ile
 Amacımıza hızla ulaşalım,
 İçtenlikle ve cesaretle,
 İnançla ve sadakatle,
 Tek yürekle, tek ruhla,
 Aynı inançla, aynı hedefe!

 (A.Pictorial History of The Repuplic of China, Modern China Press. Taipei, Taiwan. 1981'den çeviren: Doç. Dr. Pulat Otkan)

Çin Halk Cumhuriyeti Millî Marşı
 (Söz: Tien Han; müzik: Nie Erh, yazılışı: 1932, kabulü: 1949).

 Kalkın! Köle olmak istemeyen insanlar!
 Etimizle, kanımızla yeni Çin Şeddimizi inşa edelim!
 Çin Ulusu, en tehlikeli bir döneme geldi.
 Herkes son kükreyişe zorlanıyor.
 Kalkın! Kalkın! Kalkın!
 Onbinlerimiz tek bir yürek,
 Gözümüz kapalı düşman topu üzerine ileri!
 Gözümüz kapalı düşman topu üzerine ileri!
 İleri! İleri! İlen!

 (Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçiliği'nden alınan metinden Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sinoloji Kürsüsü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Pulat Otkan tarafından çevrilmiştir)

Fin Millî Marşı
(Söz: Johan Ludvin Runeberg, müzik: Fredrik Pacius, yazılışı: 1846, bir öğrenci toplantısında ilk söylenişi: 1848)

Vatanımız
 Ey Suomi, Anayurdum,
 Çınlayan altınsın!
 Eşsizdir akarsuyun, vadilerin,
 Tepelerin, serin kıyıların;
 Kuzeyin güzel ülkesi.
 Ecdat yâdigarı!
 Goncaların açılacak,
 Dönüşecek çiçeğe.
 El ele yücelen sevgilerle,
 Ümitlerin, mutluluğun, haşmetin
 Güçlüdür, her an bizimle,
 Yükselen sesimizle.

(Çeviren: Lale Obuz, Çeviri Finlandiya Büyükelçiliği'nden sağlanmıştır)

Fransız Millî Marşı
(Söz ve müzik: Claude-Jozeph Rouget de Lisle, yazılışı 1792, kabulü: 1795, 1879)

Marseyyez
 İleri kardeşler vatan için ileri!
 Şan şeref günü geldi çattı işte!
 Karşımıza geçmiş kanlı sancağını
 Tiranlık bir kez daha çekiyor göndere
 Nasıl bağırıyor duyuyor musunuz uzaktaki
 Alanlarda bölük bölük askerler?
 Saflarımıza dayandılar öldürmeye gelmişler.
 Kanlarımızı, çocuklarımızı ve bizleri!

 Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın!
 Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!

 Kimin peşindedir bu hükümdarlar
 Bu satılmış uşak takımı?
 Bu zincirleri kimin için hazırladılar
 Kimin içindir acaba bu demirden bukağılar?
 Sizin için ey Fransızlar, sizin için tüm bunlar!
 Olacak iş midir bu! Hepimiz hınçlı mı hınçlı,
 Şimdiden hazırız sıkmışız yumruklarımızı!
 Onlar sizi yeniden köle yapmak istiyorlar!

 Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın!
 Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!

 Nasıl olur! Efendisi mi olacakmış
 Yurdumuzun bu yabancı lejyonlar?
 Ne diyorsun! Paralı askerler mi duracakmış.
 Bizim mağrur savaşçıların karşısında?
 Aman Tanrım! Boynumuzu yakalamış.
 Zincirden farksız eller boyunduruğa vurmuşlar.
 Soysuzlaşmış despot beyinler,
 Çıka çıka bizim bahtımıza çıkmış.

 Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın!
 Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!

 Tiranlar hainler onun bunun artıkları,
 Artık korkudan titremeye başlayın!
 Adi suikastçiler çözülsün dizlerinizin bağları!
 Yakındır geliyor zamanı hesap sormanın!
 And içmiş askerleriz biz yeneceğiz düşmanı!
 Bir yiğit düşmeye görsün toprağa bizden,
 Doğurur onu toprak ana yeniden,
 Koparıp alsın diye sizlerin kafanızı!

 Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silâhları kapın!
 Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!

 Çarpışın Fransızlar merhameti de esirgemeyin
 Göze göz dişe diş, elden bırakmayın civanmertliği,
 Yine de silâhların önüne zorla sürüklenen
 O zavallıları bağışlayın o masum kurbanları.
 Ama o tiranın yanından hiç ayrılmayan
 Köpeği ve Bouilles'nin suç ortaklarını,
 Bağışlamayın o gözlerini kan bürümüş kaplanları,
 Anamızın bağrını parçalamaya can atan!

 Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın!
 Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!

 Gel gir kolumuza kutsal vatan sevgisi,
 Götür bizi intikam almaya!
 Sevgili özgürlük tutsana elimizi,
 Sahip çıksana kendi davana!
 Zafere erip dikince bayrağımızı,
 Senin koruyucuların buluşana dek burada,
 Mezarında bile sokana dek düşmanın kafasına,
 Senin zaferini ve bizim şanımızı!

 Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın!
 Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!

 (Hürriyet Bildirgeleri, Der. Janko Musulin, Çev. Necmi Zekâ, İstanbul, 1983 (Belge Yayınları), s. 113-115.)

Hindistan Milli Marşı
(Söz ve müzik: Rabindranath Tagore, ilk söylenişi; Hind Millî Meclisi'nin 1911'de Kalküta'da yaptığı bir toplantıda, resmen kabulü; 1950)

 Herkesin kafasına hükmedensin sen
 Yön verensin Hindistan'ın kaderine
 Adın yürekler kabartıp Pencap, Sind, Gucarat
 Ve Maratha'da
 Ve Dravida'da, Orissa'da, Bengal'de
 Vındhya tepelerinde ve Himalayalarda yankılanır
 Yamuna'nın ve Ganj'ın müziğine karışır ve sonra
 Türkü olur dalgalarına Hind Okyanusu'nun
 Duacımdır, övgülerini söyler hepsi
 Senin ellerine bakar bütün halkın kurtuluşu
 Sen ey yön veren Hindistan'ın kaderine
 Zafer senindir, zafer senindir, senindir zafer.

(Hindistan Büyükelçiliği'nden alınan İngilizce metinden çevrilmiştir)

İngiliz Milli Marşı
 (17. yüzyılda anonim, yaygınlaşmaya başlaması; 1744)

Bölüm 1
 Tanrı korusun iyi yürekli kralımızı,
 Uzun ömürler soylu kralımıza,
 Tanrı kralı korusun!
 Yengin kılsın onu,
 Mutlu ve şanlı,
 Başımızdan etmesin eksik;
 Tanrı kralı korusun!
 Tanrım en seçkin yetenekleri elindeki
 Ona bağışla gönülden kucaklar dolusu.
 Uzun yıllar başımızdan eksilmesin diye;
 Savunsun diye yasalarımızı.
 Ve haklı kılsın bizi diye
 Tüm yüreğimiz ve sesimizle haykırmamız için
 Tanrı kralı korusun!

Bölüm 2
 Tanrı kutsasın yurdumuzu.
 Yaradanın esirgeyen eli
 Korusun yine kıyılarımızı;
 Barış, gücünü eksik etmesin,
 Düşmanı dost eylesin,
 Ve Britanya'nın hakları güdülmesin
 Artık savaşla.

Haklı ve dürüst yasalar
 Üstlensin halkın davasını,
 Ve mutlu kılsın adamızı.
 Yurdu yiğitlerin ve özgür insanların,
 Ülkesi bağımsızlığın (özgürlüğün),
 Dua ediyoruz üstünden eksik olmasın
 İyi yürekli tanrının hoşnutluğu.

 (İngiliz Büyükelçiliği Kütüphanesinden verilen fotokopi metinden Naciye Öncül'ün çevirisidir)

Mısır Millî Marşı

Memleketim, memleketim, memleketim
Sevgim ve kalbim senin içindir.
Ey ülkelerin anası Mısır
Sen hedefim ve gayemsin
Ve bütün insanların gayesi
Seni elde etmek için birçok el uzanır
Memleketim, memleketim, memleketim
Sevgim ve kalbim senin içindir
Mısır, sen, incilerin en güzelisin
Zamanın alnı üzerinde parlayan bir inci
Ülkem, özgür olarak yaşayasın
Düşmanlara rağmen esenlik içinde olasın
Memleketim, memleketim, memleketim
Sevgim ve kalbim senin içindir.

(Mısır Büyükelçiliği'nden alınan Arapça aslından Diyanel İşleri Başkanlık Danışmanı Talat Karaçizmeli'nin çevirisidir)

Pakistan Millî Marşı
(Söz; Abul Asar Hafeez Jullunduri, müzik; Ahmad G. Chagla, kabulü; müzik 1953, söz 1954)

 Mutluluklar kutsal yurda
 Mutluluklar bereket ülkesine
 Simgesi kırılmaz azmin
 Pakistan yurdu
 Mutluluklar sana inan kalesi
 Bu kutsal ülkenin yolu
 Halkın kardeşliğinin gücündedir
 Ulusumuz, ülkemiz ve devletimiz
 Parlasın şan ve şerefle sonsuza dek
 Kutlu olsun amacımız, ereğimiz.
 Ay yıldızlı bu bayrak
 Öncüsüdür ilerlemenin ve olgunluğun
 Anlatandır geçmişimizi, şanını bu günümüzün,
 Esini geleceğimizin.
 Simgesi tanrının esirgemesinin.

(Pakistan Büyükelçiliği'nce verilen İngilizce metinden Naciye Öncül çevirmiştir)

  

                                     MEVZUAT
ANAYASA
BİRİNCİ KISIM
Genel Esaslar

I. Devletin Şekli
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin Nitelikleri
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti
Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı “İstiklal Marşı” dır.
Başkenti Ankara'dır.

IV. Değiştirilemeyecek Hükümler
Madde 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

KANUN
TÜRK BAYRAĞI KANUNU

Kanun Numarası : 2893
Kabul Tarihi : 22/9/1983
Yayımlandığı R. Gazete :Tarih : 24/9/1983 Sayı : 18171
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 5 Cilt: 22 Sayfa : 599

Amaç
Madde 1 - Bu Kanunun amacı Türk Bayrağının şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas ve usulleri belirlemektir.

Bayrağın Şekli ve Yapımı
Madde 2 -Türk Bayrağı, bu Kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak kaydıyla beyaz ay - yıldızlı albayraktır. Bayrak ile özel bayrakların (sembolik bayrak, özel işaret, flama, flandra ve fors) standartları, hangi kumaş ve maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir.

Bayrağın Çekilmesi ve İndirilmesi
Madde 3 - Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır. Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur. Kamu kurum ve kuruluşlarında Türk Bayrağı, Ulusal Bayramlarda ve genel tatillerde, tatil başlangıcında çekilir ve tatilin bittiği gün batımında indirilir. Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekileceği, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, Türk Silahlı Kuvvetleri yüzer birliklerinde ve Türk bandıralı ticaret gemilerinde bayrak çekme ve indirme zamanları ile Bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.

Bayrağın Yarıya Çekilmesi
Madde 4 - Türk Bayrağı, yas alameti olarak 10 KASIM'da yarıya çekilir. Yas alameti olmak üzere bayrağın yarıya çekileceği diğer haller ve zamanı Başbakanlıkça ilan edilir.

Bayrağın Selamlanması
Madde 5 - Çekilmesi ve indirilmesi esnasında veya tören geçişlerinde bayrak, cephe alınarak selamlanır.

Bayrağın Örtülebileceği Yerler
Madde 6 - Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin ve tüzükte belirlenecek asker ve sivil kişilerin cenaze törenlerinde bunların tabutlarına, açılış törenlerinde ATATÜRK heykellerine veya resmi yemin törenlerinde masalara örtülebilir. Ayrıca milli orf ve adetler göz önünde tutularak Bayrağın diğer kullanılma şekil ve yeri tüzükte gösterilir.

Yasaklar
Madde 7 - Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya uniforma şeklinde giyilemez. Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz. Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atıla- maz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Bu Kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır.

Cezalar
Madde 8 - Bu Kanuna ve çıkarılacak tüzüğe aykırı olarak bayrak yapmak, satmak ve kullanmak yasaktır. Bu yasağa aykırı olarak yapılan Bayraklar o mahallin yetkili amirlerince toplatılır. Bu kanun hükümlerine aykırı davranışta bulunanlar suçları daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesi uyarınca cezalandırılır.

Tüzük
Madde 9 - Bu Kanunun ilgili maddelerinde tüzükte düzenleneceği belirtilen hususlar ile kanunun uygulanmasına ilişkin diğer esaslar, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde çıkarılacak tüzükte gösterilir.

Yürürlükten Kaldırılan Kanun
Madde 10 - 29 Mayıs 1936 Tarih ve 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

Yürürlük
Madde 11 - Bu Kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.

Yürütme
Madde 12 - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

TÜRK BAYRAĞI TÜZÜĞÜ

Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi : 25.1.1985, No : 85/9034
Dayandığı Kanunun Tarihi : 22.9.1983, No : 2893
Yayımlandığı Resmi Gazetesinin Tarihi : 17.3.1985, No : 18697
Yayımlandığı Düsturun Tertibi : 5, Cildi : 24, S: 2095

BİRİNCİ BÖLÜM
 Kapsam ve Deyimler

 Kapsam
 Madde 1- Türk bayrağının ve özel bayrakların standartları, bayrağın hangi kumaşlardan yapılacağı, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarında ve bunlar dışındaki yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene dair hususlar, kimlerin tabutlarına bayrak örtülebileceği, ulusal geleneklere göre bayrağın diğer kullanılma şekil ve yerleri ve Türk Bayrağı Kanununun uygulanmasına dair diğer esaslar bu Tüzükte gösterilmiştir.

Deyimler
 Madde 2- Bu Tüzükte geçen deyimlerden;
 1. bayrak, Türk Bayrağı,
2.Uçkurluk, bayrağın, ipin geçeceği, beyaz kumaştan, bayrak enince yapılmış bölümü,
3. Uçum kenarı, bayrağın uçkurluk karşısına gelen kenarı,
4.Üst kenar, çekildiği zaman bayrağın üste gelen kenarı,
5.Alt kenar, çekildiği zaman bayrağın alta gelen kenarı,
6.Uçkurluk dış kenarı, uçkurluğun direğe gelen kenarı,
7.Uçkurluk iç kenarı, uçkurluğun kumaşa dikilen kenarı,
8.En bayrağın üst ve alt kenarları arasındaki uzaklık,
9. Boy, uçkurluk dış kenarıyla uçum kenarı arasındaki uzaklık,
10.bayrak merkezi, bayrak dikdörtgeninin köşegenlerinin kesiştiği nokta,
11. bayrak ekseni, bayrak merkezinden üst ve alt kenarlarına paralel olarak geçtiği farzedilen çizgi, anlamına gelir.

İKİNCİ BÖLÜM
 Bayrağın Kumaşı, Standartları ve Direği

 Bayrağın Kumaşı
 Madde 3- ( Değişik : 17/7/1995-95/7075 K.)
 A. bayrak, 4.üncü maddede belirtilen standartlarda, al zemin üzerine beyaz ay yıldız konmak suretiyle aşağıda gösterilen kumaşlardan yapılır.
1- 100 naylon
2- 100 polyester
3- 50 ipek   50 yün
4- 50 ipek   50 naylon veya poliyester,
3 veya 4 numaralarda belirtilen kumaşlardan yapılan bayraklar özel hallere münhasırdır.

B) Al ve beyaz renklerin kodları aşağıda gösterilmiştir.
1) Al rengin koordinatları;
Parlaklık (aydınlık) = 27,5
Kırmızılık - yeşillik = 44,8
Sarılık - mavilik = 15,6
olarak ve en çok 3 NBS renk farkı kabul edilir.
2) Ay yıldızın beyazlığı 460 nanometre dalga boyundaki yasıma yüzdesinin iki katıyla 620 nanometre dalga boyundaki yansıma yüzdesinin farkı ipek ve sentetik karışımı kumaşlarda en az 15, diğerlerinden az 60 olmalıdır.
bayrağın yapımında kullanılacak kumaş ve maddelerle ilgili ayrıntılar mecburi Türk Standardında gösterilir.

bayrak üreten işletmeler T.S.E. belgesi almak zorundadır.

Bayrağın Standartları
 Madde 4- bayrak, aşağıda gösterilen standartlara göre yapılır :
 A) bayrağın boyu eninin bir buçuk katıdır,
B) Ay ve yıldızın meydana getirilmesi için çizilen çemberin merkezleri eksen üzerinde bulunur,
C) Ay, ve dış çemberlerinin birbirinin kesmesinden meydana gelir,
D) Ayın dış çemberinin çapı, bayrak eninin yarısına eşittir. Merkezi, uçkurluğunun iç kenarından bayrak eninin yarısına eşit uzaklıktadır,
E) Ayın iç çemberinin çapı, bayrak eninin onda dördüne doğru bayrak eninin 0,0625 katı uzaklıktadır,
F) Ayın ağzı uçum yönüne bakar,
G) Yıldız, çapı bayrak eninin dörtte birine eşit olan ve beş eşit parçaya bölündüğü farzedilen bir çemberin bölüşme noktaları birer atlanarak meydana getirilir,yıldızın uçlarından biri, bayrak ekseniyle ayın iki ucundan geçtiği farzedilen çizginin kesiştikleri nokta arasındaki uzaklık, bayrak eninin üçte birine eşittir,
H) Uçkurluğun genişliği, bayrak eninin otuzda biridir.

Bayrağın Ebadı
 Madde 5- bayrağın eni, 50 santimetre veya katlarıdır.

Eni, 750 santimetreye kadar olan bayrakların standartları, tüzüğü ekli çizelgede gösterilmiştir.

Binek taşıtlarına çekilecek bayrağın ebadı 20 x 30 santimetre.

Bayrağın büyüklüğü, çekileceği binaların ve deniz taşıtlarının büyüklüğüyle mütenasip olacaktır. Şiddetli rüzgarlı ve yağmurlu günlerde daha küçük ebatta bayrak çekilebilir.

Bayrak Direği
 Madde 6- bayrak,ağaç veya madenden yapılmış, yuvarlak bir direğe çekilir.

Direğin üst ucunda, içinde bayrak ipinin geçmesine yarayan bir makara olan, yassı, yuvarlak ve direğin kalınlığıyla orantılı bir tepelik bulunur.

Direk, çekilecek bayrak eninin en az iki katı boyunda ve en sert havalarda kırılmayacak ve bükülmeyecek sağlamlıkta olacaktır.

Yere dikilecek direğin yüksekliği, en az üç metre olacak ve bayrak uçum alt ucunun yere sürünmesine imkan vermeyecektir.

Ağaçtan yapılmış direkler, kendi renginde cilalı veya beyaz yahut cevizi renkte boyalı,madenden yapılmış direkler, beyaz yahut bronz renkte veya ağaç rengine boyalı yahut galvanize edilmiş olacaktır.

Bayrak Direğinin Konulması
 Madde 7- Bayrak direğinin nerelere ve nasıl konulacağı ve bayrağın bunlara nasıl çekileceği aşağıda gösterilmiştir:
 A- Binalarda, en yüksek yere veya binanın ön yüzünün veya bu yüzdeki balkonun yahut benzer çıkıntılı yerin tam ortasına dikey olarak konulacak direğe, bu mümkün değilse, alt ucu yoldan geçenlere dokunmayacak yükseklikte, ön yüzün ortasına veya binanın en gösterişli yerene, bina yüzüyle direk arasında en çok 45 derecelik açı yapacak şekilde eğik olarak konulacak direğe, bu da mümkün değilse, binanın giriş önünde veya tören alanında 6 ncı maddenin üçüncü fıkrasına uygun olarak yapılmış direğe,
B- Deniz araçlarının, limanda, varsa arka direklerine, seyirde, denizcilikteki usullere göre, bayrak çekilmesi gereken direklerine bağlı gize veya direğe, yelkenli gemilerin randa yelkeninin çördek yakalarına,
C- Binek taşıtlarında, sağ ön tarafa dikey olarak konulacak küçük direğe,

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
 Bayrağın Çekilmesine ve İndirilmesine Dair Esaslar

 Çekilme ve İndirilme Zamanı
 Madde 8- Bayrak saat 08.00'de günün bu saatte ağarmadığı hallerde gün ağardığında çekilir, gün batımın da indirilir.

(Değişik . 2/3/1995 – 95/6649 K.) Bayrak, milli bayram, genel tatil ve hafta tatili günlerinde tatilin başladığı saatte, günü bu saatten evvel kararması halinde ise gün batımın da çekilir, tatil süresince çekil bırakılır, tatil sonunda gün batımın da indirilir.

Bayrak yırtılmasına, ipinin veya makarasının kopmasına sebep olabilecek rüzgarlı havalarda indirilebilir.

Sürekli Bayrak Çekilecek Yerler
 Madde 9- Aşağıda yazılı resmi daire ve kuruluşların bayrakları sürekli çekili kalır:
 A) Türkiye Büyük Millet Meclisi
B) Anıtkabir
C) Polis, jandarma, hudut gümrük muhafaza, karayollarıyla, hudut kapıları.

Her gün Bayrak Çekilecek Yerler
 Madde 10- Aşağıda yazılı resmi daire ve kuruluşlarla deniz araçlarına her gün bayrak çekilir :
 A) Cumhurbaşkanlığı,
B) Hükümet konakları,
C) Limanda, demirli veya seyir halinde bulunan makineli büyük ve küçük her çeşit deniz araçlarıyla Devlet işlerinde kullanılan makinesiz deniz araçları

Seyir halinde bulanan gemiler, geceleri bayraklarını çekili bırakabilirler.

Milli Bayram, Genel Tatil ve Hafta Tatilinde Bayrak Çekilecek Yerler
 Madde 11- Milli Bayramlar, genel tatil ve hafta tatili günlerinde bayrak çekilecek yerler aşağıda gösterilmiştir:
 1. Resmi daireler,
2. Bağımsız bölükler ve daha üst askeri karargahlar,
3. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasal partiler, fabrikalar, işletmeler, Milli kuruluşlar.

Müsaade ile Bayrak Çekilmesi Veya Konulması
 Madde 12- 11 inci madde de sayılan günler, kurtuluş ve Atatürk'ü anma günleri dışında, bayrak çekilmesi veya konulması mahalli mülki amirinin müsaadesine bağlıdır.

Ancak, milli spor karşılaşmalarında ve milli gelenekler gerektiriyorsa törenlerde ve düğünlerde bayrak kullanılabilir.

Yabancı Ülkelerdeki Resmi Ve Milli Binalara Bayrak Çekilmesi
 Madde 13 – Türkiye Cumhuriyetinin yabancı ülkelerde bulunan resmi ve milli binalarına bayrak çekilip indirilmesinde, mahalli geleneklerle milletlerarası tatbikat göz önünde bulundurularak bu Tüzük hükümlerine uyulur.

Hava Araçları
 Madde 14 – Hava araçlarına bayrak çekilmez. Sivil hava araçlarına ,yön dümeninin her iki yanına boyayla al zemin üzerine bayraktaki oranlara uygun, beyaz renkte ay yıldız resmolunur.

Tek Bayrak Çekilmesi
 Madde 15- Birden çok resmi dairenin bulunduğu binaya tek bayrak çekilir.
 Birden çok binaya yerleşmiş resmi dairelerin ayrı binalara bayrak çekilmesi, dairenin en büyük amirinin taktirine bağlıdır.

Bayrağın Yabancı Devletlerle Birlikte Çekilmesi
 Madde 16- Milletlerarası toplantılarda, fuarlarda ve yabancı turistlerin konakladığı yerlerde, yabancı devlet bayrakları, ancak bayrakla birlikte çekilebilir. Bu taktirde 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanmaz.

Bu durumlarda bayrak, bina ön yüzüne göre sağdaki ilk direğe çekilir.

Yabancı devlet bayraklarının ebadı, bayrak ebadından büyük, direkleri bayrak direğinden yüksek olamaz. Yabancıların karşılıklı olmak şartıyla uyruğunda bulundukları devletin bayrağını konut veya ticaret hanelerine çekmelerinde birinci, ikinci, üçüncü fıkralar hükümleri uygulanır.

İkiden çok yabancı devlet bayrağının bayrakla birlikte çekilmesi halinde, diğer devletlerin bayrakları bayrağın soluna alfabetik sıraya göre çekilir.

Yabancı diplomatik misyonlarda yukarıdaki hükümle uygulanmaz.

 Konut Ve İş Yerlerine Bayrak Asılması
 Madde 17- İşyeri konut vb. özel yerlere, Milli Bayramda, resmi bayramlarda, kurtuluş ve Atatürk'ü anma günlerinde 7 nci maddenin A bendi hükümlerine bağlı olmaksızın bayrak asılabilir.

 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
 BAYRAĞIN KONULABİLECEĞİ VE ÖRTÜLEBİLECEĞİ YERLER

Bayrak Konulacak Makam Odaları: Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyeleri, Başbakan, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkanları, Bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı, Sayıştay Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Yargıtay ve Danıştay başkan vekilleri ve daire başkanları, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Sayıştay daire başkanları, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı, üniversite rektörleri, müsteşarlar, valiler, büyükelçiler, Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı, müsteşar yardımcıları, genel müdürler ve bu düzeydeki başkanlıklar, bölge idare mahkemesi başkanları, Cumhuriyet savcıları, adalet komisyonu başkanları, fakülte dekanları, kaymakamlar, başkonsoloslar, bucak müdürleri, belediye başkanları, bölge başmüdürleri ve bölge müdürleriyle bakanlıkların il kuruluşlarının başında bulunanların ve resmi hastane baştabiplerinin makam odalarına bayrak konur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bayrak konulacak birlik, karargah, kurum, komutan ve amir odaları aşağıda gösterilmiştir: 1. Tabur komutanları ve daha üst birlik komutanlarıyla komutan yardımcıları (yüzer birlikler hariç olmak üzere deniz ve havada eşiti).
2.Yüksek Askeri Şura üyeleri,
3.Genelkurmay İkinci Başkanı,
4. Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı ve müsteşar yardımcıları,
5. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve Yardımcısı,
6. Harp Akademileri Komutanı ve Yardımcısı, Kuvvet Harp Akademileri komutanları, Milli Güvenlik ve Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanı,
7. Okul komutanları ve yardımcıları,
8. Kurmay başkanları, kurmay yar-başkanları ve erkan başkanları,
9. Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanlığı karargahlarındaki başkan ve daire başkanları,
10. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanı,
11.Yukarıda sayılanlar dışında, birlik ve kurumlara komuta etmeyen, karargahlarda görevli general ve amiraller,
12. General ve amiral kadrolarında görev yapan subaylar,
13.Askeri Yargıtay Başkanı, İkinci Başkanı, Başsavcısı, daire başkanlarıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, başsavcısı ve daire başkanları,
14. Askeri hastane baştabipleri,
15. Askerlik daire ve şube başkanları,
16. Askeri savcılar ve askeri mahkeme kıdemli hakimleri,

Emniyet teşkilatında bayrak konulacak makam odaları aşağıda gösterilmiştir.
1.Emniyet Genel Müdürü,
2.Polis Akademisi Başkanı,
3.İl Emniyet Müdürü,
4. Polis Koleji ve Polis Okulu Müdürleri,

Bayrak, tepesinde ay yıldız bulunan direğe çekili bulunur, makam masasının sağ gerisinde uygun bir yere konur. Büyüklüğünün odanın büyüklüğüne uygun olmasına ve uçlarının yerden en az 25 santimetre yukarıda bulunmasına itina gösterilir.

Bayrak Çekilecek Binek Taşıtları
 Madde 19- Cumhurbaşkanının, illerinde valilerin, görevli bulundukları dış ülkelerde büyükelçilerin binek taşıtlarına, tepesinde ay yıldız bulunan kromajlı küçük direklere bayrak çekilir.

Kaymakamların binek taşıtlarına, Milli ve resmi bayram günlerinde ve hudut görüşmelerinde bayrak çekilir.

Cumhurbaşkanının bulunduğu kortejde, sıfatı ne olursa olsun, kimsenin binek taşıtına bayrak veya fors çekilemez.

Bayrak Konulacak Diğer Yerler

Atatürk köşelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı salonunda başkanlık divanının sağına ve soluna, Bakanlar Kurulu toplantı salonunda Başbakanın oturduğu yerin sağ arkasına, Anayasa Mahkemesi toplantı salonuna, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay genel kurulları ve Danıştay İdari İşler Kurulu salonlarına, Uyuşmazlık Mahkemesi toplantı salonuna, bakanlıkların, Yüksek Öğretim Kurulu ve yüksek öğretim kurumlarının ve valiliklerin toplantı, brifing, şeref salonlarıyla duruşma salonlarına bayrak konur.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde hudut protokol odalarıyla aşağıda belirtilen birlik, karargah ne kurumların toplantı, brifing ve şeref salonlarına bayrak konur:
1.Tugay ve daha üst komutanlıklar ( deniz ve havada eşiti),
2.Yüksek Askeri Şura,
3.Milli Savunma Bakanlığı,
4.Milli Güvenlik Kurulu,
5.Harp Akademileri Komutanlığı,
6.Okul Komutanlıkları,
7.Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı,
8.800 yataklı askeri hastaneler.

Bayrak Örtülebilecek Yerler

Bayrak, açılış törenlerinde Atatürk heykellerine, yemin törenlerinde masalara örtülebilir.

Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sivil personel dışındaki mensuplarının, bunların emeklilerinin, 18 inci madde hükmüne göre makam odalarında bayrak bulunan kamu görevlilerinin, bu görevleri daha önce yapmış olanlarla aşağıda yazılı kimselerin cenaze törenlerinde tabutlarına bayrak örtülebilir:
1.Milletvekilleri ve milletvekilliği yapmış olanlar,
2.Temsilciler Meclisi, Danışma Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu üyeliği yapmış olanlar,
3.Milli Birlik Komitesi üyeliği yapmış olanlar,
4.Gaziler,
5.Yüksek yargı organları üyeleri ve emeklileri,
6.Sayıştay üyeleri ve emeklileri,
7.Hakim ve savcılarla emeklileri,
8.Yüksek öğretim kurumları öğretim üyeleri ve emeklileri,
9.Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurul üyeleriyle bu görevi yapmış olanlar,
10.Devlet sanatçıları,
11.Devlet madalyası sahipleri,
12.Kızılay, Türk Hava Kurumu genel başkanları ve bu görevi yapmış olanlar,
13.Emniyet mensupları ve emeklileri,
14.Dünya, Olimpiyat ve Avrupa şampiyonluğu kazanmış olmaları dolayısıyla 2913 sayılı Kanuna göre aylık bağlanmış sporcular,
15.Resmi okul müdürleri,
16.Basın şeref kartı sahipleri,
17. İşçi ve işveren sendikaları konfederasyon başkanları ve bu görevi yapmış olanlar,
18.Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının en üst kuruluşunun başkanları ve bu görevi yapmış olanlar,
19.Bilimsel, sanatsal, Kültürel, sportif ve sosyal alanlarda üstün hizmet verdiği mülki amirlerince kabul edilen diğer Türk vatandaşları.

Ancak, Devlet aleyhine veya yüz kızartıcı mahiyette bir suç işlemekten hüküm giymiş olanların tabutlarına, affedilmiş olsalar bile, bayrak örtülemez.

BEŞİNCİ BÖLÜM
 Bayrak TÖRENİ, bayrağa SAYGI VE YASAKLAR

 bayrak Töreni
 bayrak, aşağıda yazılı törenle çekilir ve indirilir:
1.Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bayrak törenlerinde, bir subay ve astsubay komutasında tüfekli bir kıta, bayrağın çekileceği veya çekili bulunduğu direğin karşısında veya yakınında, bando veya boru yahut silistre çalacak askerlerle birlikte cephe alır. Gereğine göre, bir veya iki er, bayrağın direğe çekiliş veya indirilişi için hazır bulunur ve çekilmesinden sonra veya indirilmesinden önce Bayrağı selamlar. Bando istiklal Marşını, boru veya silistre saygı marşını çalmaya başladığı anda, subay veya astsubay elle, kıta tüfekle selam durur. Bu durum, bayrak çekilinceye veya indirilinceye kadar sürer.  Küçük savaş gemileriyle yardımcı gemilerde bayrak, silistre çalınarak çekilir ve indirilir. Bu törende asker çıkarılmaz. Küçük askeri birliklerin bulunduğu yerlerde ise, bayrak, bir kıta tarafından selamlanarak çekilir ve indirilir.

2. Emrinde polis, jandarma gibi üniformalı kuvvet bulunan dairelerde ve bu kuvvetlerin bulundukları karakollarda, tören, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki gibi yapılır.

3.Emrinde üniformalı kuvvet bulunmayan kurumlardaki ve yabancı ülkelerde bulunan resmi ve millî binalardaki törenlerde, Bayrağı çeken veya indiren kimse, başı açık olarak bulunur, çektikten sonra veya indirmeden önce Bayrağı selamlar.

4.Okullardaki bayrak töreni, ( C) bendinde yazılı olduğu gibi yapılır. Öğrenciler törene saygı durumu alarak katılırlar, su sırada, varsa, bando eşliğinde, yoksa, boru veya komutla İstiklal Marşı söylenir.

5.Türk bandralı ticaret gemilerinde tören, üç kişilik bir mürettebat çıkarılmak ve üniformalı olup olmadıklarına göre, (B) ve (C) bentlerinde, küçük araçlarda ise, (C) bendinde yazılı esaslara göre yapılır.

6.Özel yerlerde ve konutlarda tören, Bayrağı çekecek ve indirecek kimsenin, üniformalı olup olmadığına göre, Bayrağı selamlaması suretiyle yapılır.

Bayrağa Saygı
 Madde 23- bayrak, çabuk çabuk çekilir ve yavaş yavaş indirilir.

Bayrak çekilmeden önce veya indirildikten sonra özel bir saygıyla taşınır.

Türk silahli kuvvetlerine ait gemilere girip çıkanlar, direkte bulunan Bayrağı yüzlerini dönerek selamlarlar.

Bayrağın Yarıya Çekilmesi
 Madde 24- Bayrak, 10 Kasımda Türkiye'de ve Türkiye Cumhuriyetinin dış temsilciliklerinde, resmi ve milli binalarında yarıya çekilir.

bayrağın yarıya çekileceği diğer haller ve zamanlar Dışişleri Bakanlığının görüşü alınarak Başbakanlıkça tesbit ve ilan edilir.

Bu hallerde bayrak, önce tepeye kadar çekilir, sonra yarıya indirilir.

Sürekli bayrak çekilen yerlerde de, bayrak yavaş yavaş yarıya indirilir.

TBMM binasının önündeki bayrak hiçbir zaman, Anıtkabirdeki bayrak 10 Kasım dışında yarıya indirilemez.

Bayrak Çekilmeyecek Ve Konulmayacak Yerler
 Madde25-Yıkık, terkedilmiş, yapımı tamamlanmamış binalara, mutfak, tavla vb. yerlere, liman, göl ve nehirlerde çalışan 18 tonilatodan küçük yat ve salapuryalara, çamur, çöp dubası vb. teknelere, 19 uncu maddede belirtilen binek taşıtları dışındaki kara taşıtlarına bayrak çekilemez ve konulamaz.

Yasaklar
 Madde 26- Bayrak, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk olarak veya taşıdığı manevi değeri zedeleyecek biçimde kullanılamaz; 21 inci madde hükümleri dışında, ne maksatla olursa olsun, örtü olarak serilemez; oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz; elbise ve üniforma olarak giyilemez. Bu yerlere, masalara, kürsülere vb. eşya üzerine bayrağın şekli yapılamaz.

Hiç bir siyasi parti, kuruluş, dernek, vakıf tarafından amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön ve arka yüzünde, bayrak , esas ve fon olarak kullanılamaz.

Bayrağa sözle, yazıyla veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli itina gösterilmeden kullanılamaz.

ALTINCI BÖLÜM
 Özel Bayraklar

 Özel Bayraklar
 Madde 27-Tanıtıcı bayraklar dışındaki özel bayraklar al zemin üzerine ay yıldız resmolunarak yapılır. Özel bayraklarla tanıtıcı bayrak aşağıda gösterilmiştir.
 1. Cumhurbaşkanlığı forsu,
2.Flandra,
3.Sembolik Bayraklar,
4. Özel işaretli Bayraklar,
5.Kare bayraklar,
6.Gidon bayraklar,
7.Eksiz bayraklar,
8. Flamalar,
9. Tanıtıcı bayraklar,

Cumhurbaşkanlığı Forsu
 Madde 28- Cumhurbaşkanlığı forsu, ekte gösterilen ölçülere uygun olarak yapılır. Forsun sol üst köşesinde yer alan güneş ve yıldızlar sarı renktedir. Cumhurbaşkanının ikametgâhında, ziyareti süresince bulunduğu yerde, bayrak direğine çekilir, gece ve gündüz çekili kalır, makam odasında çalışma masasının sol gerisine konur, içinde bulunduğu arabanın sol önünde, tepesinde ay yıldız bulunan kromajlı direğe çekilir.

Flandra
 Madde 29- Flandra, boyu eninin 18 katı olan bayraktır. Bu bayraklar, savaş gemileriyle yardımcı gemilerde, tanıtma işareti olmak üzere , yalnız denizde kullanılır.

Sembolik Bayraklar
 Madde 30- Sembolik bayraklar, küçültülerek kumaş veya başka maddeler üzerine yapılan bayraklardır.

Özel işaretli bayraklar
 Madde 31- Özel işaretli bayraklardan;
 1.Kare bayraklar, eni boyuna eşit olarak,
2.Gidon bayraklar, boyu eninin birbuçuk katı olan bayrağın, uçum yönünde eklenen ve kenarları bayrak enine eşit olan karenin köşegenlerinin kesiştiği noktayla uçum kenarının iki ucu arasında kalan üçgenin oyulmasıyla
3.Eksiz bayraklar, eni bir metre, boyu üç metre olan bayrağa yüksekliği bir metre olan ikizkenar üçgen eklenmesiyle,
yapılır.

Flamalar
 Madde 32- Flamalar, boyu eninin birbuçuk katı olan ve uçum yönünde birleşen kenarları birbirine eşit bulunan üçgen şeklindeki bayraklardır.

Tanıtıcı Bayraklar
 Madde 33-Tanıtıcı bayraklar, boyu eninin birbuçuk katı olan ve üzerlerine, resmi ya da özel kurum ve kuruluşların tescil edilmiş amblemleri resmolunan bayraklardır.

Özel Bayrakların Kullanılmasına Dair Diğer Esaslar
 Madde 34- Sembolik bayraklar, özel işaretli bayraklar ve flamalar millî ve resmi bayramlarda, kurtuluş ve Atatürk'ü anma günlerinde, yabancı devlet büyüklerinin Ülkemize yapacakları ziyaretlerde kullanılır.

Sembolik bayraklar, ayrıca, okulların süslenmesinde kullanılabileceği gibi, birinci fıkrada sayılan günlerde, temel atma ve açılış törenleri, Devlet büyüklerinin yapacakları Yurt gezileri vb. durumlarda, tabiî renkte veya kırmızı beyaz renklere boyanmış yahut ucuna bayrak uzunluğunda kırmızı beyaz kurdele ve şeritler bağlanmış çubuklara takılarak elde taşınabilir; iplere tek tek veya dizi halinde takılarak veya doğrudan sarkıtılarak donanma amacıyla kullanılabilir.

Sembolik bayrakların bu durumlar dışında kullanılması, mahallî mülkî amirinin müsaadesine bağlıdır.

Tanıtıcı bayraklar, sadece, ait oldukları kurum ve kuruluşların binaları önüne çekilebilir, bunların düzenledikleri tören ve toplantılarda kullanılabilir. Ayrıca, bunların üst görevlilerinin makam odalarında, çalışma masalarının sol gerisine konulabilir. Bu bayrakların çekildiği direklerin tepesine ay yıldız konulamaz.

Türkiye Kızılay Derneğinin tanıtıcı bayrağı, sağlık kuruluşlarının direklerine çekilebilir.

Bayrağın Tanıtıcı bayraklarla Birlikte Çekilmesi
 Madde 35-Tanıtıcı bayrak çeken kuruluşlarda en az iki direk bulunur. Bina ön yüzüne göre sağdaki direğe bayrak, soldaki direğe tanıtıcı bayrak çekilir.

Bu durumlarda , tanıtıcı bayrakların ebadı bayrak ebadından büyük, direkleri bayrak direğinden yüksek olamaz.

Bu gibi yerlere, ancak, Millî Bayram, genel tatil, hafta tatili, kurtuluş ve Atatürk'ü anma günlerinde bayrak çekilebilir.

Üç direk bulunan yerlerde bayrak, ortadaki direğe, üçten çok direk varsa bina ön yüzüne göre sağdaki direğe çekilir.

Bu direklerin hepsine bayrak çekilmesi halinde, bayrakların ebadı eşit olmalıdır.

YEDİNCİ BÖLÜM
 Tescil ve Müsaade İşlemleri

 Tescile Yetkili Makamlar
 Madde 36-Tanıtıcı bayraklar ve forslar şekil, ölçü, renk vb. özellikleri yönünden incelenip tescil edilmedikçe kullanılamaz.
 Tescile;
1. Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olanlar için, Genelkurmay Başkanlığı,
2.Eğitim kurumları, spor kulüpleri, izci ve yavrukurt kuruluşları vb. kuruluşlara ait olanlar için, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı,
3. Bunlar dışında kalanlar için, İçişleri Bakanlığı,
yetkilidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olanlar dışında kalan tanıtıcı bayrakların tescil ve müsaade işlemlerinin nasıl yapılacağı ilgili bakanlıklar ve kuruluşların görüşleri alınarak İçişleri ve Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlıklarınca yürürlüğe konulacak yönetmeliklerde gösterilir.

1615 sayılı Gümrük Kanununun 163 üncü maddesinde yer alan gümrük bayrağı bu madde hükümlerinin dışındadır.

 SEKİZİNCİ BÖLÜM
 Çeşitli ve Son Hükümler

 Donanma Maksatlı Süsler
 Madde 37- Donanma maksadıyla yapılan çeşitli renk ve şekildeki süsler, bu Tüzük hükümlerine bağlı değildir.

Eskimiş Bayrakların Yok Edilmesi
 Madde 38- Eskimiş, solmuş, yırtılmış ve kullanılmayacak duruma gelmiş bayraklar, yok edilmek üzere Sümerbank kuruluşlarına teslim edilir. Kanuna ve Tüzüğe Aykırı Fiillerin Önlenmesi
 Madde 39- Türk Bayrağı Kanununa ve bu Tüzüğe aykırı filler, yetkili makamlarca derhal önlenir.

 Yürürlük
 Madde 40- 22/9/1983 günlü ve 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanununun 2,3,6 ve 9 uncu maddelerine dayanılarak hazırlanmış ve Danıştayca incelenmiş olan bu Tüzük hükümleri Resmî Gazetede yayımı gününde yürürlüğe girer.

Yürütme
 Madde 41- Bu Tüzük hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 25/1/1985 TARİHLİ VE 85/9034 SAYILI ANA TÜZÜĞE İŞLENEMEYEN HÜKÜMLER :

1. 17/7/1995 tarihli ve 95/7075 sayılı Tüzüğün geçici maddesi:
 Geçici Madde - Mevcut bayrakların kullanımlarına eskiyinceye kadar devam olunabilir.

İlköğretim Ve Ortaöğretim Kurumlarında Atatürk Inkılap Ve İlkelerinin Öğretim Esasları Yönergesi

Tebliğler Dergisi Yayım Tarihi :18/01/1982 - Sayısı: 2104

 ...

10. Beden Eğitimi Derslerinde:
 Bu derslerde yeri geldikçe öğrencilere ,Atatürk'ün Spor ve Sporcular hakkındaki sözlerinden yararlanılarak, Milli Eğitim Programlarında amaçlanan davranışları kazandırıcı telkinlerde bulunulmalıdır.

 Kapalı spor salonu olmayan okullarda,yağışlı günlerde sınıflarda yapılacak derslerde,Atatürk'ün ünlü sporcularla ilgili hatıraları,Atatürk'ün spor hakkındaki görüşleri,Atatürk adına düzenlenen yarışmalar ve bunların önemi,"Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı”nın anlamı,"Dağ Başını Duman Almış Marşı"nın "Gençlik Marşı"olarak kabul edilişi gibi konular üzerinde durulmalı ve öğrencilere bunlara benzer ödevler verilerek,teorik çalışmalarda Atatürk'ün “spor bir medeniyet unsudur”,"Ben Sporcunun zeki,çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim"gibi özdeyişleri açıklanmalıdır.

 Yöresel Kurtuluş günleri ile Atatürk'ün o İl’e ilk gelişinin yıl dönümlerinde veya Milli Bayramlarda,Atatürk'ün sporla ilgili özdeyişlerinin adıyla,Okul Spor Yurtlarınca koşular ve yarışmalar düzenlenmelidir.

11. Müzik Derslerinde:
 a.En başta İstiklal Marşı'nın anlam ve önemi ayrıntılı olarak öğrencilere kavratılmalı ve bilgi seviyesinin gelişmesine göre solfejle söylenmesi öğretilmelidir.(Bayrak Törenlerinde Milli Günler ve Bayramlarda, Öğrencilerinin tümünün İstiklal Marşı'nın usulünce söylenmesi sağlanmalıdır.)
 Yeri geldiğinde,İstiklal Marşı'nın T.B.M.M.de kabul edilmesi açıklanmalı,İstiklal Marşı'nın şiir olarak bütünü okunmalı ve kıtalar açıklanmalıdır.

 b.Atatürk ile ilgili marşlara yer verilmeli ve marşların güfteleri açıklanırken,Atatürk'ün kişiliği,ilke ve görüşleri ile ilgili bilgiler verilmelidir.

 c.Fırsatlardan yararlanılarak,Atatürk zamanında açılan Konservatuar ile Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Müzik bölümünün çalışmaları ve bu kuruluşların önemine değinilmeli.Atatürk'ün müziğe ve müzisyenlere verdiği değer belirtilmelidir.Atatürk'ün yetiştiği ortam ile geliştirdiği müzik ortamı açıklanmalıdır.

 ç.Kabiliyetli öğrencilere,Atatürk,Yurt,Bayrak konularında marş güfteleri yazdırılması sağlanmalı ve bu konuda kişisel veya toplu olarak beste çalışmaları yaptırılmalıdır.

 d.Yeri geldikçe Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve türküler öğretilmelidir.İmkanlar ölçüsünde Atatürk ile ilgili müzik eserleri dinletilmelidir.


12. Resim-İş Derslerinde:
 a.Atatürk'ün,Sanat ve Sanatçıya verdiği önemle ilgili görüşlerine ilişkin,Blok ve Yazı Değerleri çalışmalarında afişler yaptırılmalıdır.

 b.Türk Bayrağı yaptırılırken,İstiklal Marşı,Atatürk'ün bakımsızlık ilkesi üzerinde durulmalıdır.

 c.Atatürk ile ilgili kitap isimlerinden,kitap kapağı çalışmaları yaptırılmalıdır.

 ç.Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türkiye ile Türk halkının durumu mukayeseli kompozisyonlara uyarlanmalıdır

 d.Atatürk zamanında yaşamış tarihi hüviyeti olan kişiler veya eserleri sınıfa getirilerek,izlenimler resme dönüştürülmelidir.

 e.Cumhuriyet Devri Ressam,Heykeltıraş ve Mimarları hakkında bil5iler toplanmalı;eserlerî,fotoğraf veya röprüdiksiyonları ile birlikte derlenmeye çalışılmalı ve panolarda sergilenmelidir.

 f.Cumhuriyet Devrinde yapılan,çevrelerindeki anıt heykellerin resimleri ve tarihçelerinin toplanması ödev olarak verilmeli:ileride okullar arası işbirliği ile bu konuda bir belgenin hazırlanmasına yol açılmalıdır.

 g.Okullardaki Atatürk Köşelerinin düzenlenmesinde,Köşede yer alacak Atatürk'e ait Resimlerde, öğrenci katkısı sağlanmalıdır.

 ğ.Bu arada Kız Teknik Okulları Dış Giyim derslerinde kıyafet alanında yapılan yenilikler anlatılmalıdır. Endüstri Meslek Liseleri ve diğer Meslek Liselerindeki Meslek derslerinde ve uygulamalı çalışmalarda, yeri geldikçe Atatürk'ün San'at ve Sanatçıya verdiği önem açıklanmalıdır.
 ...

GENELGE  (101/1998)

(Tebliğler Dergisi'nde Yayım Tarihi ve Sayısı: Ekim 1998 - 2493)

KONU: İstiklâl Marşı-Bayrak Töreni

 Ulu Önder Atatürk'ün kurduğu genç Cumhuriyetimizin 75'inci Yıl dönümünü coşkuyla kutlamaya hazırladığımız bu günlerde Türk Milleti, Atasının belirlediği hedefler doğrultusunda çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma ve aşma kararlılığı içindedir. Bu bağlamda bağımsızlığımızın, ulusal birlik ve beraberliğimizin sembolü olan Bayrağımızın göndere çekilmesi ve indirilmesi; Türk Ulusunun egemenlik, özgürlük ve onurunu dile getiren ve bağımsızlığımızın kazanılması anlamında somutlaştıran İstiklâl Marşımızın söylenmesi esnasında aşağıdaki hususların bir kez daha açıklanmasına gereksinim duyulmuştur.

 1. Bağımsız bir devletin varlığını belirleyen unsurlar, Milli Marşı ve Bayrağıdır. Bu niteliklerin, çocuklarımıza ve gençlerimize benimsetilmesi, insanımızın yaşam tarzı olması için en büyük görev ve sorumluluk, irfan ordusunun temel dinamiği öğretmenlerimize düşmektedir.

 2. Tüm eğitim-öğretim kurumlarında Bayrak Törenleri, Bayrağımızın ve İstiklâl Marşımızın kutsallığına yakışır şekilde düzenlenecektir. Bu törenler Bayrağımıza ve İstiklâl Marşımıza olan sevgi ve saygıyı güçlendirmek için değerlendirilecek ve bu konuyla ilgili her türlü tedbir alınacaktır.

 3. Bayrağımızın şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas ve usuller 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu; Bu Kanun'un uygulanmasına dair diğer esaslar da Türk Bayrağı Tüzüğünde belirlenmiştir. Tüm eğitim ve öğretim kurumlarında bu esaslara uygun Bayraklar kullanılacaktır.

 4. Tüm kurumlarda kullanılan Bayraklar sağlam, yıpranmamış ve temiz olacaktır.

 5. Göndere çekilecek Bayrak Okul müdürünün odasında düzgün katlanmış, temiz beyaz bir örtü içerisinde camlı bir dolapta muhafaza edilecektir.

 6. Tören öncesi Bayrak muhafaza edildiği dolaptan nöbetçi öğretmen eşliğinde bir kız, iki erkek öğrenci tarafından düzgün bir şekilde iki el üzerinde katlı halde tören alanına getirilecektir. Bayrağın getirilmesi ve tekrar aynı usulle yerine konulması işleminde her tören için öğrenciler nöbetleşerek görev alacaktır.

 7. Bayrak Törenleri ilgili kurumun müdürü denetiminde nöbetçi müdür yardımcısı, nöbetçi öğretmenler müzik öğretmeni ve beden eğitimi öğretmenleri tarafından hazırlanacak ve yürütülecektir.

 8. Bayrak Törenlerine törenin yapıldığı sırada eğitim öğretim kurumlarındaki tüm idareciler, öğretmenler, öğrenciler ve diğer görevliler katılacaklardır.

 9. Bayrağın göndere çekilmesi görevli öğrenci tarafından hızlı bir şekilde, gönderden indirilmesi ise yavaş yavaş yapılacaktır.

 10. Bayrak Törenlerinde tüm konuşmalar Bayrağın göndere çekilmesi ve İstiklâl Marşının söylenmesinden önce bitirilecektir.

 11. Bayrak Törenlerinde müdür veya nöbetçi müdür yardımcısının "hazır ol" komutundan sonra tören alanındaki herkes tören disiplinine uygun gerekli saygı duruşunda, Bayrağa ve sesin geldiği yöne yönelerek Bayrağı selamlayacak, sonra İstiklâl Marşımız hep birlikte gür bir sesle şevk ve heyecan içinde seslendirilecektir.

 12. Bayrak Törenlerinde İstiklâl Marşımızın ilk iki kıtasının söylenmesi esastır. İstiklâl Marşımız varsa bando ve müzik öğretmeni eşliğinde veya konuya en yatkın öğretmen tarafından söyletilecektir.

 13. Bayrak Törenleri; eğitim öğretim kurumlarının açılması ve kapanmasında, hafta başı ve hafta sonlarında, ulusal tatiller ve genel tatillerin başlaması ve tatil dönüşü kurumun açıldığı günlerde yapılacaktır. Hafta sonu, ulusal bayram tatilleri ve genel tatiller süresince çekilen Bayrak indirilmeyecektir. Tatilin sona erdiği gün okulda öğrenci bulunmadığından göndere çekilen Bayrak gün batımında görevli personelce gönderden indirilecek ve Bayrak düzenli bir şekilde muhafaza edildiği yere kaldırılacaktır.

 14. Bayrak Törenleri ve Ulusal bayram törenlerine eğitim öğretim kurumlarındaki tüm personel katılacaktır. Bu genelde belirtilen esas ve usullere göre Bayrak Törenlerinin amacına uygun olarak yapılmasını önemle rica ederim.

 Bener CORDAN
 Bakan a.
 Müsteşar

İSTİKLAL MARŞI İLE İLGİLİ BASINDA YER ALAN HABERLER

İLAN

"Şairlerimizin dikkatine:

 Milletimizin dahili ve harici İstiklâl uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti Celilesi'nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından, gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir.

 Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bîr müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara'da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâleti'ne yapılacaktır.”

………..

"Edebiyatımızın en büyük en inançlı şairlerinden Mehmet Akif 'e takdir ve hürmetlerimizi bir daha tekrarladıktan sonra konuşuyoruz: İstiklâl Marşımızın güftesi, bugünkü telakkilerimiz, hamlelerimiz ve hedeflerimiz karşısında geriden sesler halindedir.

Bir çok mısraları marş mıdır, dua mıdır fark edilemez haldedir. Hele, "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" mısraına ne buyrulur? O günkü haklı ve köpürmüş gayzın bir ifadesi, bir tarihi söz olarak mükemmel, fakat bir marş mısraı olarak hayır. Beste dünyaya yayıldı. Öğrenmesi pek güç ve Türk azim ve istiklâlini anlatmıya pek liyakatsiz olmakla beraber onu muhafaza etmemiz belki lazımdır. Fakat güfteyi değiştirmekte hiçbir mahzur yoktur, hatta geç kalınmıştır. Değiştirmek muhakkak lazımdır, zarurîdir kanaatindeyiz.”

Yücel, 1937
……..

"Halbuki Akif'in kasteylediği alâlede medeniyet mefhumu mudur? Şüphesiz ki hayır! Onun haklı gayzini tahrik eden o medeniyet namına bin türlü zulüm işleyen camiadan başka bir şey değildir.

Ve bugün siz gelin de, medeniyet âleminin tutar yerini bulursanız ona sahip çıkın (...) Uzakşark'a bakın, Afrika'nın göbeğine, Akdeniz'in öbür ucuna, Orta Avrupa'ya, daha yukarıya... daha aşağıya, sağa sola göz gezdirin.

Her tarafta 'medeniyet'in, Akif'in kastetmiş olduğu medeniyetin korkunç ve sırıtkan çehresini görür 'kan! kan!' diye haykıran sesini işitirsiniz. (...) Akif onu tek dişi kalmış canavar halinde görüyordu, şimdi ise medeniyet otuz iki dişi ile birden sırıtıyor:
Akif bunu mu telin etmeyecekti?

Bunu mu? Yüz fabrikasından doksan dokuzunu gelecek harpte daha çok adam öldürecek vasıtalar yapmak için durmadan dinlenmeden çalıştıran 'medeniyet'i mi?"

Son Posta, 1939



"... Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar derken müstevli ve emperyalist Avrupa'yı ifade ediyordu. Atatürk de onun büyük bîr şair olduğunu biliyordu. Bunu İstiklâl Marşı'na ilişmeyişinden anlıyoruz."

Son Posta, 11.1.1948,  İsmail HABİB
………

"Maarif Vekâleti'nin Müsabakası Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti'nden: Burdur mebusu, şair-i muhterem Mehmet Akif Bey tarafından yazılıp Büyük Millet Meclisi'nce kabul ve gazetelerde ilan edilen İstiklâl Marşı'nın bestesi Maarif Vekâleti'nce müsabakaya konulmuştur. Notanın mayıs gayesine kadar gönderilmesi ve kabul edilecek beste için beş yüz lira mükâfat-ı nakdiye verileceği ilan olunur."

Hakimiyeti Milliye, 7 Mart 1921



"Teberru:
Burdur Mebusu, şai'r-i muhterem Mehmet Akif Beyefendi'nin Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen İstiklâl Marşı için mahsus beş yüz lira mukâfaat-ı nakdiyeyi müşairimaleyh fakir İslam kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine nihayet vermek emeliyle teşekkül eden Dürülmesai menfaatine hediye eylemiştir."

Hakimiyeti Milliye, 17 Mart 1921



"Tenkit:

...Hatta bir de şimdi mühim bir müsabaka var: Vatan Türküsü

Halbuki bunun biraz tarifi icap ederdi. Mesela bu gayet mühim ve hakikatte yazı-okuma bilmeyen köylü kadın ve çocuklara varıncaya kadar bütün milletin dilinde çağrılacak olan bu umumî nağmenin sözleri, millî hece vezni ile mi yazılacak, yoksa aruz vezni ile mi?

Sonra bu türkü kaç beyit olacak. Çünkü birisi uzun bir kaside yazar -ki ezberlenmesi elbette güçtür- onun içinde iki yahut üç kıtası parlaktır, onları almak ve kabul etmek şartıyla müsabakada birinciliği ona verirler ki bu doğru bir şey olmaz.

O halde bu müsabaka Maarif Vekâleti tarafından tarif ve tahdit edilmeli idi... Buna mani olan sebep, ne Doktor Rıza Nur Bey'in ne de muayinlerinin galiba şair olmamalarıdır.”

Hakimiyeti Milliye

………..

"Yeni Bir İstiklâl Marşı:
İstiklâl neşîdesi üzerine musikişinaslarımızdan bazıları tarafından besteler tertip edildiği malumdur. Haber aldığımıza göre, musiki muallimi maruf viyalenist Zeki Bey de bu manzumeyi esas ittihaz ederek müheyyiç bir marş vücuda getirmiştir.

Birkaç gün evvel, Refet Paşa Hazretleri Beşiktaş'ı ziyaret ettiği esnada Zeki Bey, idare ettiği orkestra ile beraber bulunarak bu marşı bizzat çalmış ve notasını nişanei hürmet olarak müşairünelyhe takdim etmiştir.”

Renin Gazetesi, 1 Kasım 1922
…..

"Milletimizin, bütün İslâm alemi'nin giriştiği istiklal mücadelesini pek beliğ ve canlı bir surette tasvir ve terzim eden muhterem üstadımız Mehmet Akif Beyefendi'nin mezkur marşı, diğer marşlarla birlikte Büyük Millet Meclisi'nin geceki müzakeresinde mevzubahs olarak, ittifaka yakın bir ekseriyet-i azime ile pek sürekli alkışlarla kabul edilmiş ve badel kabul Maarif Vekil-i muhteremi Hamdullah Suphi Beyefendi tarafından Meclis kürsüsünden okunarak Meclis yine büyük bir takdir ve alkış tufanıyla dolmuş."

Sebilürreşat

……..

ŞİİRLER

BAYRAĞIM

 Atalarım, gökten yere
 İndirmişler ay yıldızı,
 Bir buluta sarmışlar ki
 Rengi şafaktan kırmızı

 Onun ateş kırmızısı
 Ne gelincik, ne de gülden.
 Türk oğlunun öz kanıdır
 Ona bu al rengi veren.

 Ay yıldızı, gökyüzünün
 Ayla yıldızdan yüksek
 Türk'ün alın yazısıdır;
 Türk'tür onu yükseltecek.

 Vazifemdir bayrağımı
 Üstün tutmak her bayraktan.
 Can veririm, kan dökerim
 Vazgeçemem ben bu haktan.

 Hasan Âli YÜCEL


BAYRAK

Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Arif Nihat ASYA

YENİ DEVLETİN ULUSAL MARŞI

Yirmi Üç Nisan günü
Yeni meclis açıldı
Egemenlik hakları
Tüm ulusa verildi.

Ay yıldızlı Bayrağım
Göklerin süsü oldu
Tüm yolumuz aydınlık
Bahtımız açık oldu

Yeni Türk Devletinin
İstiklâl Marşı yoktu
Marş yazacak olaylar
Bu ulusta pek çoktu

Eğitim bakanımız
Sayın Hamdullah Suphi
Ulusun özlediği
Yarattı ortak ruhu

Marş güzel olsun diye
Yarışma düzenlendi
Seçilen tüm şiirler
Dikkatle incelendi

Ödüllü bir yarışa
Âkif katılmamıştı
Böyle kutsal bir işten
Para istememişti

Kurulan komisyona
Yüzlerce şiir geldi
Bunların içeriği
Bekleneni vermedi

Bunun için Âkif'ten
Marş yazması istendi
Bu ulusun ruhunu
O da iyi bilendi

Türk'ün inanç gücünü
Bu marş getirdi dile
Ölümü yendi Âkif
İstiklâl Marşı ile

Meclisin kürsüsünden
Tam üç defa okundu
Bütün vekillerimiz
Kalktı ayakta durdu

O günkü bakanımız
Hamdullah Suphi idi
Marşımızı okurken
Ne de görkemli idi

Gür sesiyle okudu
İstiklâl Marşımızı
Dik tutmaya başladık
O günden başımızı

Bin dokuz yüz yirmi bir
Mart ayının birinde
Alkışlar kopuyordu
Ulusun Maclisinde

Marşımızı dinlerken
Tüm ruhlar doldu taştı
Âkif'le Tanrıöver
Saygınlığa ulaştı

Yüce Büyük sanatçı
Mehmet Âkif Ersoy'la
Türklük ayağa kalktı
Yazdığı kutsal marşla

Bayrağım al bayrağım
Türk dünyası bayrağım
Önünde boyun büktü
Dost ve düşman bayrağım

Bizlere güneş oldun
Aydınlandı dünyamız
Helal olsun hep sana
Dökülen kanlarımız!

 Kemal KAHRAMANOĞLU

BÖYLE BİR GÜNDE

 Bu marş çalınınca yüreklere,
 Bir zaptedilmez heyecan gelir.
 Hatıra zaferler, yiğitlikler,
 Kaybolan binlerce insan gelir.

 Gökler yarıldı uçaklardan;
 Yollara döküldü kız-kızan.
 Böyle bir günde yaşamamışsan,
 Vatan sevgisi yalan gelir.

 Kadrini bilirsen hürriyetin,
 Yediğin, içtiğin nimetin;
 Bir parçası isen bu milletin,
 Bir gün gösterecek zaman gelir.

 Almak için elinden hakkını,
 Başlar kudurmuşların akını.
 Öldürürler çocuğu, kadını;
 Dünya gözüne zindan gelir.

 Kabarır kabarır taşar hırsın,
 Aslanlaşırsın, kartlaşırsın,
 Karşına kim çıksa savaşırsın;
 Aklına ne cihan, ne can gelir.

 Mehmet ÇINARLI

İSTİKLÂL MARŞI'NI DİNLERKEN

 Borazanbaşı, borazanbaşı,
 Akşamları batan güne karşı
 Alışılmış bir ibadet gibi
 Çaldığınız o İstiklâl Marşı
 Yıllardır her kulakta yer etmiş
 Gür nağmeleriyle tutarken arşı,
 Az rastlanır bir huşu içinde
 Ayakta dinleriz bütün çarşı.
 Hayal gibi, vehim gibi bir şey
 Sanki memleketin dağı taşı
 En sadık bekçisi tarihimin
 Kesilir ansızın naşı.
 Bu meçhul askerlere mahşeriyle
 Hatırlatır o yaman savaşı.
 Yanık türkülerinden biliriz
 Yemen çölünü, Sarıkamış'ı.
 Kurduna, kuşuna sor söylesin,
 Neydi Türk'ün o günü, telâşı.
 Karalar giymişti Anadolu,
 Kan bir yandan, bir yandan gözyaşı…
 Sürmedi çok şükür o kıyamet,
 Gecenin birinde fecre karşı
 Güneşten evvel doğdu ufukta
 Mustafa Kemal'in altın başı.

 Cahit Sıtkı TARANCI

Bayrak

 Şehit kanıyla büyür; bayrağımın direği
 O'na ağaç gözüyle bakmak büyük noksandır! ..

 Şal'ındaki her ilmek; bir cihangir yüreği
 Dalgalanışı bile; anlatılmaz destandır! ..

 Hilal'i haçlılarla; asırlarca savaşan
 Kahraman ecdadımın taşıdığı nişandır! ..

 Yıldız'ı Kosava'yı; hayranlıkla seyreden
 Gökyüzünün ceddime, arzettiği şükrandır! ..

 Rengi on altı devlet; kuran yüce neslimin
 Zaferleri uğrunda, sebil ettiği kandır! ..

 Ey! gaziler, şehitler; Al Bayrağın yoluna
 Sizler gibi bizimde, canlarımız kurbandır.

 Hayati Vasfi TAŞYÜREK

BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR

 Şehitler tepesi boş değil,
 Biri var bekliyor...
 Ve bir göğüs nefes almak için
 Rüzgar bekliyor.
 Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
 Yattığı toprak belli,
 Tuttuğu bayrak belli,
 Kim demiş meçhul asker diye?
 Destanını yapmış,kasideye kanmış...
 Bir el ki ahretten uzanmış.
 Edeple gelip birer, birer
 Öpsün diye faniler.
 Öpelim temizse dudaklarımız...
 Fakat basmasın toprağına
 Temiz değilse ayaklarımız.
 Rüzgarını kesmesin gövdeler...
 Sesinden yüksek çıkmasın
 Nutuklar, kasideler!
 Geri gitsin alkışlar geri...
 Geri gitsin ellerin
 Yapma çiçekleri!
 Ona oğullardan , analardan
 Dilekler yeter...
 Yazın sarı kışın beyaz
 Çiçekler yeter.
 Söyledi söyleyenler demin...
 Gel süngülü yiğit alkışlasınlar.
 Şimdi sen söyle, söz senin!
 Şehitler tepesi boş değil.
 Toprağını kahramanlar bekliyor...
 Ve bir bayrak dalgalanmak için
 Rüzgar bekliyor.
 Destanı öksüz, sükutu derin
 Meçhul Askerin
 Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
 Yattığı toprak belli,
 Tuttuğu bayrak belli,
 Kim demiş Meçhul Asker diye.

 Arif Nihat ASYA


KAYNAKÇA

SÜRELİ
1. Açıksöz (Kastamonu), 1920-1921.

2. Ceridei Resmiye (Ankara), 1921

3. Cumhuriyet, 2.12.1953.

4. Gayei Millîye (Sivas), 1921.

5. Hakimiyeti Milliye (Ankara), 1920-1921.

6. İradei Milliye (Sivas), 1921.

7. İzmir'e Doğru (Balıkesir), 1920.

8. Karagöz (İstanbul), 1922.

9. Millet, 1948.

10. Öğüt (Konya), 1920-1921.

11. Peyami Saba (İstanbul), 1920.

12. Renin (İstanbul), 1922.

13. Sebilürreşat (İstanbul, Kastamonu, Ankara), 1908-1921

14. (Yeni) Sebilürreşat, 1957.

15. Takvimi Vekayi (İstanbul), 1920.

16. Tercümanı Hakikat (İstanbul), 1922.

17. Tevhidi Efkâr (İstanbul), 1921-1922.

18. Türk Dili, L Ocak 1953.

19. Türk Edebiyatı, 1983.

20. T.B.M.M. Zabıt Ceridesi (Ankara), 1920, 1921, 1922.

21. Yarın (İstanbul), 1921.

22. Yenigün (İstanbul), 1920, (Ankara) 1921.

KİTAPLAR

1. A. Pictorial History of The Repuplic of China, Taipei, 1981, Modern China Press

2. Akyüz Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi 3.bas. Ankara, 1970.

3. Alangu Tahir, 100 Ünlü Türk Eseri, C. II. İstanbul, 1974, Milliyet Yayınlan

4. Ayvazoğlu Beşir, istiklal Marsı, Tarihi ve Manası, istanbul 1986, Tercüman Gazetesi

5. Brockhause F.A. Brockhause Enzyklopadîe, Wiesbaden, 1971.

6. Coşar Ömer Sami, Millî Mücadele Basını, b.t.y. Gazeteciler Cemiyeti Yayını

7. Çankaya Ali, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, C.I, Ankara,1968-1969.

8. Encyclopedia Americana,c. 25.

9. Ersoy Mehmet Akif, Safahat, 7. basılış, İstanbul, 1968 İnkılap ve Aka Kitabevleri.

10. Eşref Edip Fergan, Mehmet Akif Hayatı Sanatı Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları, 1938 Asar-ı İltniyye Kütüphanesi.

11. Freidel Alous, Deutsche Staatssymbole, 1968, Atheneum Verlag. Frankfurt am Main, Bonn.

12. Goloğlu Mahmut, Cumhuriyete Doğru, Ankara-1971. Güvemli Zahir, Mehmet Akif, 4. bas. Varlık Yayınları. İstiklâl

13. Marşı, Orhaneli Matbaası,1337 Hilmi Kitaphanesi. Kabaklı Ahmet, Türk edebiyatı, c. III, 1969.

14. Karaalioğlu Seyit Kemal, Edebiyatımızda Şair ve Yazarlar, 6. bas. İstanbul,1979.

15. Karabekir Kâzım, İstiklâl Harbimiz, ikinci baskı, İstanbul, 1969, Türkiye Yayınevi

16. Kuntay Mithat Cemal, Mehmet Akif, İstanbul, 1939 Semih Lütfi Kitabevi.

17. Mehmet Akif ve Safahat, İstanbul, 1986, Tercüman Gazetesi Yayını,

18. M.T.T.B. Haz. Mehmet Akif Armağanı, 1971.

19. Musulin Janko, Der. Hürriyet Bildirgeleri, Cev. Necmi Zekâ, İstanbul, 1983 Belge Yayınları.

20. Nalbandoğlu Muhittin, İstiklâl Marsımızın Tarihi, İstanbul, 1984.

21. Mehmet Akif ve İstiklâl Marsı, İstanbul, 1981,Veli Yayınları.

22. Nur Rıza, Hayat ve Hatıratım, C. III, İstanbul, 1968, Altındağ Yayınevi

23. Özalp Kâzım, Millî Mücadele, c. I. Ankara-1971, TürkTarih Kurumu.

24. Özalp Suat Zühtü, Mehmet Akif Ersoy, Kur'ân-ı Kerim'den Ayetler, Mev'izeler, Ankara, 1969.

25. Nazım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaraları, 6. bas.,1977, Ararat Yayınevi.

26. Saide Stanley Yayımlayan, The New Grove Dictionary of Music and Musicalans, c. 13, London, 1980.

27. Süleyman Nazif, Mehmet Akif, Şairin Zatı, Asarı Hakkında Bazı Malumat ve Tetkikat, İstanbul,1924.

28. Tansel Fevziye Abdullah, Mehmet Akif, 2. bas., İstanbul,1973.

29. Uluğ Hakkı Naşit, Hemşehrimiz Atatürk, 2. bas., İstanbul,İ973, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

30. Üngör Elem, Türk Marşları, Ankara-1965 Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

31. Ünüvar Veysel, İstiklâl Harbinde Bolşeviklerle Sekiz Ay 1920-1921 İstanbul, 1948.

32. Vakkasoğlu Vehbi, İslâm Şairi Mehmet Akif, 2. bas., 1976.

33. Yund Kerim, İstiklâl Marşı Bilgisi, İkinci baskı, Hüsnütabiat, Matbaası, 1964, Türkiye Harsî ve İçtimaî Araştırmalar Derneği Yayını.

34. Yücebaş Hilmi, Bütün Cepheleriyle Mehmet Akif, İstanbul, 1958.

35. İsa Kocakaplan, İstiklâl Marşımız ve Mehmet Âkif Ersoy, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002

36. Zeki Sarıhan, Vatan Türküsü, T.C Kültür Bakanlığı, Ankara, 2002


NOT: Yukarıdaki bilgiler MEB sitesinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder