Bağımsız:
Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini
herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen , hür, özgür, özerk,
müstakil.
(Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 1988, I. Cilt
s. 127)
Özgür:
(ulus, ülke için) Yönetim bakımından yabancı
bir gücün etkisi altında bulunmayan, başka bir yönetime bağlı olmayan, hür.
(Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 1988, II.
Cilt s. 1148)
Herhangi
bir kişi, kuruluş ya da ülkenin, yabancı bir yetkenin denetim ve güdümünde
olmadan kendi kendini yönetebilmesi (istiklâl). Buyuran, bağımlı olmayan, tek,
bölünmez, devredilmez ve zaman aşımına uğramaz bir ifade yetkisi olarak
karşımıza çıkan bağımsızlık, devletin hukuk ölçütüdür. 3 niteliği vardır:
1.
Yetkenin tekliği: Belirli bir ülkede tek bir devletin yetkisi geçerlidir. En
iyi sonucu sağlamak için zorlama, yürütme ve yasa hizmetlerinin tekelinde
tutar.
2.
Yetkenin özerkliği: Bağımsızlığın eylemli olabilmesi için devlet, başka bir
devletten ya da benzeri bir topluluktan buyruk almadan iç ve dış siyasetini
kendi kurul ve örgütleri eliyle özerk bir biçimde kararlaştırıp yürütür.
3.
Yetkenin genelliği: Devlet yetkisinin kapsamı geniş ve geneldir. Öteki kamu
kurumları gibi konularıyla sınırlı değildir.
Bağımsız
ülkelerin yetkili kurullarından çıkan yasaları, millî marşları, bayrakları,
paraları, devlet başkanları ve yürütme erkleri vardır. Kendi başlarına başka
ülkelerle diplomasi alanında ilişki kurar, elçi atar, elçi kabul ederler.
(GÖRSEL Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, II.
Cilt s. 1147)
"Tam
Bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu
vazife, bütün millete ve tarihe karşı üstlenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken,
tatbik kabiliyeti hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat, netice olarak
edindiğimiz görüş ve iman, bunda, muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz, böyle
işe başlamış adamlarız. Bizden evvelkilerin işledikleri hatalar yüzünden,
milletimiz sözde mevcut zannolunan bağımsızlığında kayıtlı bulunuyordu. Şimdiye
kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse
hep bu hatadan ve bu hataya uymadan doğmaktadır. Bu hataya uyma neticesi,
mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaşama
kabiliyetinden soyunma ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz, yaşamak isteyen,
haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu
özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnasız bütün
millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün
yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya
karar vermiştir. O nokta, tam bağımsızlığımızın temini ve devam ettirilmesidir.
Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette
siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam
bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde
bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasıyla bütün
bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna
erişeceğimiz inancında değiliz."
1921
(Nutuk II, s. 623-624)
"Bağımsızlık
ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne önemi karşılığında olursa olsun
zedeleme ve kısıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini
bütün mânasıyla koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin son damla
kanını akıtarak insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte, bağımsızlık
ve hürriyetin hakikî mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında
kavramış milletler için temel ve ölmez prensip! Ancak bu prensip uğrunda her
türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak
insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak
düşünülebilirler."
1928
(Atatürk'ün S.D. II, s. 249)
"Bağımsızlığı
için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün
fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle
boynunu geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete göre dost ve düşman nazarındaki
yeri, farklı olur."
1927
(Nutuk I, s. 13-14)
"Gerçekten
tam azim ve israr ile sürdürülen ve müdafaa edilen bağımsızlık, hak ve hürriyet
davalarının muvaffakiyetini kökünden menedecek hiçbir kuvvet tasavvur
edilemez."
1922
(Atatürk'ün TT.B. IV. s. 429)
"Milletimiz
ve Bağımsızlık Esası, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak
yaşamasıdır. Bu esas, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne
kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir
millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye
lâyık olamaz. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık
özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir
şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek
başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki,
Türk'ün haysiyet ve onur ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir
millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya bağımsızlık,
ya ölüm!"
1919
(Nutuk I. .s. 13)
"Türkiye
halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama
gereği saymış bir milletin kahraman evlâtlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan
uzak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır!"
1922
(Atatürk'ün S.D II. s. 35)
"Arzumuz,
dışarda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız millî egemenliği korumadan
ibarettir. Millî egemenliğimizin hatta bir zerresini bozmak niyetinde
bulunanların kafalarını parçalayacağınızdan eminim."
1923
(Atatürk'ün S.D. II, s. 71-72)
"Biz
barış istiyoruz dediğimiz zaman Tam bağımsızlık istiyoruz dediğimizi herkesin
bilmesi lâzımdır. Bunu istemeye hakkımız ve kudretimiz vardır. On sene, yirmi
sene sonra aşağı görülerek ölmektense, şimdiden şeref ve haysiyetle ölmeyi
üstün tutmalıyız."
1923
(Atatürk'ün S.D. II. s. 89)
"Türkiye
Devleti'nin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş
olmalıdır."
1923
(Atatürk'ün S.D. I. s. 307)
"Bağımsızlık
gayesinin elde edilişine kadar, tamamiyle milletle birlikte, fedakârane
çalışacağıma mukaddesatım namına yemin ettim. Artık benim için Anadolu’dan
hiçbir yere gitmemek kesindir."
1919
(Nutuk I, s. 21)
"Biz,
yaşama ve bağımsızlık için mücadele eden ve bu kanlı mücadele manzarası
karşısında bütün medeniyet dünyasının hissiz, seyirci kaldığını görmekle içi
kan ağlamış insanlarız."
1922
(Atatürk’ün S.D.II, s. 38)
"Hürriyet
ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en
kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım!
Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını
yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin,
namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve
bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok
ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için
milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben
yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple
millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketen
menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her
biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir
hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi
bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!"
1921
(Atatürk’ün S.D.III., s.24)
"Biz
yaşama ve bağımsızlık isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için
hayatımızı esirgemeden veririz!"
1921
(Atatürk’ün S.D. I, s. 195 -196)
"Bayrak,
bir milletin bağımsızlık alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet etmek
lâzımdır."
(Muzaffer
Kılıç, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk, III, Der: N.A. Banoğlu, s. 12)
"Bilirsiniz
ki dünyada her milletin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip
olduğu ve yapacağı medenî eserlerle orantılıdır. Medenî eser vücuda getirmek
kabiliyetinden mahrum olan milletler, hürriyet ve bağımsızlıklarından soyunmaya
mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak, hayatın şartıdır. Bu
yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı
gösterenler, umumî medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya
mahkûmdurlar."
1924
(Atatürk’ün B.N., s. 85)
"Bugünkü
savaşımlarımızın gayesi, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak
malî bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum
olunca, o devletin bütün hayatî kuruluşlarında bağımsızlık felce
uğramıştır."
1922
(Atatürk’ün S.D.I, s. 222-223)
ÖYKÜ 1
23
Nisan 1920’
de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının
büyük bir bölümü işgal altındadır. Ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları
içindedir. İstanbul Hükümeti Mondros Ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis
etmiştir. Yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle
karşılaşılmaktadır.
Meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu
orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme
çabasındadır. Yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye,
birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. Gazete ve dergilerden önemli
miktarları hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte,
mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir.İstiklal Marşı da
halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek gündeme getirilmiştir.
Dönemin eğitim bakanı Rıza Nur hatıralarında
marş yarışmasını kendisinin açtırdığını yazar:”Yüce ihtilal ve savaş günleri.
Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar.Bir milli marşın
güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim.”
Gazetelerde ise İstiklal Marşı yarışması şöyle
duyurulur:“Şairlerimizin dikkatine:
Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna
girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı. Umur-u
Maarif Vekili Celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir.İşbu müsabaka, 23 Kanun-u
evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından,gönderilen
eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş
yüz lira mükafat verilecektir.
Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek
olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar
Ankara’ da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaletine yapılacaktır.”
Büyük Millet Meclisine ve Mustafa Kemal ‘e
muhalif Peyami Sabah gazetesi “Milli marş tanzim ediyeler” başlığı ile verdiği
haberde “Dün gelen Anadolu gazetelerinde Ankara Maarifi vekaletinin garip bir
ilanı nazarı dikkatimizi cezp etti.” sözleriyle okuyucularına duyurur.
Son şiir gönderme tarihi olan 23 aralık 1920’ den sonra Eğitim
Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde İstiklal Marşı olabilecek bir
eser bulamamıştır. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif ‘in marşa ödül koyulması
nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun
bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir:
"Pek
aziz ve muhterem efendim;
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak
buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı
üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare
olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız.
Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum
bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve
tekrar eylerim efendim."
5 Şubat 1337 [1921],
Umur-u
Maarif Vekili
Hamdullah
Suphi
Mehmet
Akif, Büyük Millet Meclisinde Burdur Milletvekilidir.
İlk
şiirlerini okul sıralarında kaleme alan Akif bütün çağdaş aydınlar gibi Abdülhamit’
in istibdadına kin duyarak yetişir. Meşrutiyet ilân edilince de İttihat ve
Terakki Partisine girer. Birkaç ay sonra da Darülfunun edebiyat müderrisliğine
getirilir.
Akif 1908’ de açılan fikir ve sanat hareketinin
içinde yer alarak daha önceleri yayımlayamadığı şiirleri Sebilürreşat’ta
yayınlamaya başlar. Bu ilk şiirlerinde İstanbul’daki sefaleti gerçekçi bir
biçimde betimler. İlk kitabı 1911’
de Safahat adıyla yayımlanan Akif’in ikinci kitabı olan “Süleymaniye Kürsüsünde
1912 de üçüncüsü “Hakkın Sesleri” 1913’
te , dördüncüsü “Fatih Kürsüsünde aynı yıl, beşincisi “ Hatıralar” 1917’ de yayımlanmıştır.
İstiklal marşını yazdığı sıralarda altıncı kitabı olan “ Asım” üzerinde
çalışmaktadır.
Şiirlerinde, imparatorluğun kaybettiği
topraklar için gözyaşı döken Akif, milleti birleşmeye, hayasız saldırılara
karşı koymaya çağırır. Akif 1912 yılı sonlarında askerleri şevke getirmek için
bir marş yazar:Cenk Şarkısı.
10 dörtlükten oluşan bu manzume Sebilürreşat
dergisinde yayımlanır.
Ey
sürüden arta kalmış yiğit!
Arkadaşın gitti, yetiş sen de git.
Bak ne diyor cedd-i şehidin işit;
Durma git evladım, uğurlar ola!
Durma
git evladım açıktır yolun.
Cenge sıvansın o bükülmez kolun;
Süngünü tak ön safa geçmiş bulun.
Uğrun açık olsun uğurlar ola!
Yerleri
yırtan sel olup taşmalı,
Dağ demeyip, taş demeyip aşmalı!
Sendeki coşkunluğa el şaşmalı.
Haydi git evladım, uğurlar ola!
Düşmana
çiğnetme bu toprakları,
Haydi kılıçtan geçir alçaktarı!
Leş gibi yatsın kara bayrakları,
Kahraman evladım uğurlar ola!
Almanların daveti sonucunda Aralık 1915’ te Osmanlı Hükümeti
Almanya’daki Müslüman esirler arasında İngilizlerin aleyhine propaganda yapmak
için gönderdiği birkaç kişinin içinde Mehmet Akif de vardır. Akif Almanya’ da
bulunduğu sırada ünlü şiiri Çanakkale
Şehitlerini yazar.
1920 yılı ocak ayında Mehmet Akif, Kuvayi
Milliye’ nin Ege’ deki merkezlerinden Balıkesir’ e gider. Akif burada halktan
aradaki ayrılık nedenlerini kaldırmalarını,düşmanlara karşı birleşilmesini
isteyip,halkı yurt savunmasına çağırır.
“Artık burada duracak zaman değildir,gidip
çalışmak lazım, bizim tarafımızdan halkı tanvire ihtiyaç varmış, çağırıyorlar,
mutlaka gitmeliyiz” diyen Akif meclisin açıldığı günlerde Ankara’ ya
gelir.Meclisin önünde Akif’le karşılaşan Mustafa Kemal “ Sizi bekliyordum
efendim, tam zamanında geldiniz.” der.
Akif Ankara’ ya geldiğinde Anadolu iç
isyanlarla karşı karşıyadır.
Kurtuluş Savaşı sürerken Akif Kastamonu
camilerinde yaptığı konuşmalarda Müslümanların birliğe, düşmana karşı savaşmaya
ve mücadeleye çağırır. Bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler Anadolu’
nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle toplantı yerlerinde
okutturulur.
Kitaplar,broşürler şeklinde yeniden basılarak
cephelere, köylere dağıtılır.
24 Aralık 1920’ de Kastamonu’ dan
Ankara’ ya gelen Mehmet Akif ve Eşref Edip, Mustafa Kemal tarafından davet
edilirler. İstasyondaki çalışma yerinde bir saat kadar süren bir görüşmeden
sonra Mustafa Kemal şöyle der:
“Kastamonu’ daki vatanpervane mesainizden çok
memnun oldum.Sevr Muahedesi’ nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü
olduğunu Sebilürreşat kadar hiçbir gazete memlekete neşretmedi. Manevi
cephemizin kuvvetlenmesine Sebilürreşat’ ın büyük hizmeti oldu.İkinize de
bilhassa teşekkür ederim.
Aralık 1920 sonlarına doğru Ankara’ya gelen
Akif eğitim bakanı Hamdullah Suphi ‘ nin 5 şubat 1921 tarihli mektubuyla aldığı
İstiklal Marşı siparişi için şimdilerde müze olan Hacettepe’ nin arkasındaki
Tacettin Dergahındaki odasına çekilerek marşı yazmaya başlar.
İstiklal Marşı 17 şubat 1921 tarihinde
Hakmiyeti Milliye Sebilürreşat ta yayınlanır.Açık Söz gazetesi ise marşı süslü
bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar:” Her mısrada
Türk ve İslam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanatı, kemal-i
hürmet ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz.
İlk yayınından 12 gün sonra da Konya’ da Öğüt
gazetesinde yer alan İstiklal Marşına karşı Anadolu gazetelerinin olumlu bir
yaklaşım içinde oldukları görülmektedir. İstiklal Marşı 12 Mart 1921 günü kabul
edilir.
Paltosu olmayan Akif kazandığı beş yüz liralık
ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için
kurulan “Darülmesai “ ye bağışlar.
ÖYKÜ 2
İstiklâl
mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla,
hutbeleri ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni
yapan Mehmet Akif, İstanbul’da durmamış ve Anadolu’yu belde belde, köy köy
dolaşarak bu mücadelenin sadece Türk milletinin mücadelesi olmadığını, savaşın
kaybedilmesi durumunda İslam’ın da paymâl edileceğini anlatmıştır.
Halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük
emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Mebusu olarak
girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın mümessillerine
anlatmaya çalışmıştır. Çünkü mebusların bir kısmı büyük ye’se kapılmışlardır.
Mehmet Akif, Ankara’daki günlerini Taceddin
Dergahı’nda geçirirken, Garp Cephesi Kumandanlığı askerleri şevklendirecek bir
marş yazılmasını arzu etmiş ve Maârif Vekaleti (Eğitim Bakanlığı) bu hususta
bir yarışma düzenlemiştir. Kazanacak sanatkâra para ödülü verilecektir.
Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat bunlar arasında, mücadele şuurunu istenen
idrak seviyesinde ve istenen belâgatta işleyen şiir yoktur. İstiklâl mücadelesini
ebedileştirecek mısralar, ancak mukaddes değerler uğruna yapılan mücadelenin
ruhunu taşıyan ve bunu bütün benliğinde hisseden bir kalemden çıkabilirdi. İlk
akla gelen Mehmet Akif’ti. Fakat para karşılığında hislerini haykırmayı uygun
bulmadığı için yarışmaya katılmamıştı. Ancak arzulanan şiir bulunamayınca,
zamanın Maârif Vekili (Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, Akif’e bir mektup
göndererek katılmamasındaki sebebin ortadan kaldırılacağını Matlûb şiiri vücuda
getirmenin maksadın husûlü için son çare olduğunu ifade etti. Memleketi bu
müessir telkin ve tehlic vasıtasından mahrum bırakmamasını rica etti. Bunun
üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan
Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini âbideleştiren şiiri yazmaya başladı. İman ve
ümit Akif’e marşı yazdıran iki temel muharrik güçtür. Taceddin Dergahı’nda bir
gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, rivayetlere göre bir kalem
aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının
doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Rahmetli Ayhan Songar hocanın bir yazısında
naklettiği anekdot, İstiklâl abidesinin yazılış amacını bütün samimiyeti ortaya
ile koymaktadır. Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine
İstiklâl Marşı için "Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?" diye
bir sual sorulmuş. Akif’in cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü
olduğunu anlatacak bir vecizedir:
Allah, bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı
yazdırmasın.
Ahmet
Ziya YILDIZ
ÖYKÜ 3
Rahat.
Hazrol!
İnsan için en büyük zûl, kula kulluktur. İnsan
ne zaman bundan kurtulur, özgürlüğü teneffüs eder, yalnız Allah (c.c.)’a kulluk
ederse, o zaman mutludur, huzurludur. Özü gürledikçe vardır insan. İnsanın
özgürlüğü fıtrata uygunlukla mümkündür. Milletler için de durum aynıdır. Özgür
insanların oluşturduğu milletin de özgür olması gerekir. Millet bazında
bakıldığında, özgürlük kavramını en güzel ifadesiyle İstiklâl kelimesinde
buluruz.
İstiklâl, bedeli en yüksek bir kavram. Bir
mübarek mana... Uğrunda, gerekirse her şeyinizi vermeye, her dem hazır
olacaksınız ki, İstiklâl size yâr olabilsin. Bu millet, öyle bir felaketin
içinden öyle bir aşkla çıktı ki, istiklâl ona yâr oldu. Milletin bu haklı
mücadelesinden Mehmet Akif ERSOY’un İstiklâl Marşı doğdu.
İstiklâl Marşı, bir milletin mukaddesleri
uğruna ettiği yeminin manzum ifadesidir. Bu marş, şanlı geçmişimiz, umut dolu
istikbâlimiz ve lekesiz istiklâlimiz adına yazılmıştır. O, öyle bir şiirdir ki;
bugünü anlatırken dünü vurgular, dünü anlatırken de geleceğe yönelik kalıcı ve
şaşmaz ifadeler ortaya koyar.
İstiklâl mücadelesinin başlarında duyulan
ızdırap sonsuzdu. Millet kan ağlıyordu. Her vatan evladı bayrağından,
geleceğinden endişe duyuyordu. O günlerde: Düşman dört bir yandan memleketi
sarmış, İstanbul işgal edilmiş, İzmir gitmiş, Bursa düşmüş, Afyon
kaybedilmişti. Düşman Anadolu içlerinde ilerliyordu.
Acaba bütün Balkanlarda, Kafkaslarda ve dünkü
vatanımızın daha nice topraklarında olduğu gibi bu bayrak Anadolu’da bir gün
sönecek miydi? İşte Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı’nda yükselen erkek sesi,
vatan semalarında böyle bir zamanda gürledi:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.”
Irkî bağ millet şuuruna kavuştuğunda anlam
kazanır. Millet olmanın önemi ve özelliği de İstiklâl Marşı’mızın iki yerinde
(biri bu kıta ve diğeri son kıtada) belirtilir. Bu, marşın özünü oluşturur:
"Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin
istiklâl"
Bu mısrada milletimizin hak ettiği şey
vurgulanır. Bu millet, Allah (c.c.)’a inanır. Bin yıldır İslam’ın
bayraktarlığını yapmaktadır. Böyle bir milletin sonsuza dek istiklâl ile
şereflenmesi elbette haktır. Üçüncü kıt’ada tarihin derinliklerine inilerek,
böyle özelliğe sahip bir millete asla esaret prangası vurulamadığı ve
vurulamayacağı gerçeği haykırılır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Dördüncü kıta, Batı alemi ve bu alemin, bu
amacın dayanakları olan sosyo-kültürel ve ekonomik araçların tanımlaması
yapılır:
“Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar.”
Erkan ÖZDEMİR
MECLİSTEN
Konu
ilk kez 26 Şubat 1921'de, marşın gazetelerde ilk yayınından 9 gün sonra
Meclis'e gelmiştir. Bakanlıktan gelen yazının görüşüldüğü ve seçilen marşların
bastırılarak meclis üyelerine dağıtılmasının kararlaştırıldığı görüşmenin
tutanağı aynen şöyledir:
İstiklâl
Marşı Hakkında Maarif Vekâleti'nden Mevrut Tezkere;
REİS
- Efendim, evrakı varideye başlıyoruz. İstiklâl marşı hakkında Maarif
Vekâleti'nden mevrut tezkereyi tensip buyurursanız Maarif Encümeni'ne
gönderelim.
HAMDl
NÂMIK B. (İzmit) - Reis Bey müsaade buyurun, bunun içinde Maarif Encümeni'nden
bir zatın da bir marşı vardır.
YAHYA
GALİP B. (Kırşehir)-Efendim İstiklâl Marşı hakkında Maarif Vekâleti'nden gönderilen
parçaları tabettirelim.
REİS
- Efendim, Maarif Encümeni'ne gönderiyoruz. Rüfekayi kiramdan edebiyata merakı
olanlar, e'debiyatta ihtisası olan zeval lütfen toplansın, tetkik etsinler.
YAHYA
GALİP - Tabedilsin, biz de bir defa görelim.
BESİM
ATALAY B. (Kütahya) - Maarif Encümeni toplansın. Mütalâa edelim. Şûaraya
yazılsın, herkesin mütalâaları alınsın efendim.. Mevzuu müzakere olmak için bir
tanesinin intihabı lâzımdır, o da tabedilir.
HAMDİ
NÂMIK B. (İzmit) - Malûmu âliniz Maarif Encümeni'nin Reisi Mehmet Âkîf Bey'in
de bir şiiri vardır. Onun için ayrıca bir encümen intihabını teklif ederim.
HASAN
BASRİ B. (Karesi) - Mehmet Akif o zilleti irtikâp etmez, katiyen ona tenezzül
etmez (Gürültüler).
HAMDİ
NÂMIK B. - Fakat Maarif Encümeni'nin reisidir, bitaraf olmak lâzım gelir.
(Gürültüler).
REİS
- Encümenden geldikten sonra müzakere edersiniz efendim (Gürültüler).
HAMDİ
NÂMIK B. - Öyle Maarif Encumeni'yle olmaz, bunu erbabı ihtisastan mürekkep bir
encümen tetkik etsin.
REİS
- Maarif Enc ümeni'ne havalesini kabul edenler lütfen el kaldırsın.
BESİM
ATALAY B. - Olamaz, erbabı ihtisastan müteşekkil bir encümen ister.
REİS
- Tab'ı tevziini kabul edenler el kaldırsın. İndiriniz ellerinizi, aksini kabul
edenler el kaldırsın. Tab ve tevzi edilecektir.
Tartışmanın
özeti, ertesi günkü Hakimiyeti Milliye'nin "Büyük Millet Meclisi"
sütununda şu cümlelerle verilmiştir:
"Bade
[sonra], evrak-ı varidenin müzakeresine başlandı. Maarif Vekâleti'nden gelen
istiklâl marşları, Maarif Encümeni'ne havale edilecekken, encümen reisinin de
bir marşı olduğu için tabedilerek heyet-i umumiyece tetkiki karargir
oldu."
İlk
görüşmeden 3 gün sonra, l martta konu yeniden Meclis'e geldi. O gün ikinci
çalışma yılı açılıyordu. Mustafa Kemal, ö nemli bir konuşma yaptı. Kurtuluş kavgasının
içinde bulunduğu zorluklar ve geleceğe, zafere olan güven dile getirildi.
Mustafa Kemal'in başkanlığı altında devam eden görüşmelerde Mazhar Müfit Bey'in
teklifi üzerine ordu kumandanlarına, Ertuğrul Mebusu Mustafa Kemal Bey'in
teklifi üzerine de Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine birer teşekkür yazısının
gönderilmesi kararlaştırıldı.
Karesi
Mebusu Hasan Basri Bey'in teklifi üzerine de Hamdullah Suphi Bey, İstiklâl
Marşı'nı kürsüden okumuş ve bu arada marşlardan hangisinin seçilmesi gerektiği
konusunda görüşünü de açıklamıştır.
Buna
ilişkin görüşmelerin tutanağı aynen şöyledir:
Karesi
Mebusu Hasan Basri Bey'in, İstiklâl Marşı güftesinin Hamdullah Suphi Bey
Tarafından Meclis Kürsüsünden Okunmasına Dair Takriri:
REİS
PAŞA - Efendim; İki takrir vardır,
arkadaşlardan Basri Bey'in Hamdullah Suphi Beyefendi'nin İstiklâl Marşının
kürsüden okunmasına dair teklifleri var.
MUHİDDİN
BAHA B. (Bursa)- Hangi İstiklal marşı. Basri Bey söylerler mi?
BESİN
ATALAY B. (Kütahya)- Daha kabul edilmedi efendim, bir encümen teşekkül
edecekti.
HASAN
BASRİ B. (Karesi)- Maarif Vekâleti'nce yedi tanesi intihap edilmiş, bunlardan
herhangi birisi okunsun.
REİS
PAŞA - Maarif Vekâleti'nce intihab edilmiş olanlardan birisinin kıraati tensib
ediliyor.
MUHİDDİN
BAHA B. (Bursa) - Hamdullah Subhi B., Basri B. hangisini isterlerse okusunlar.
REİS
PAŞA - Efendim Basri Bey'in bu teklifini kabul buyuranlar lütfen ellerini
kaldırsın... Kabul olunmuştur, efendim.
REİS
- Hamdullah Suphi Beyefendi buyurun. (Şimdi gelir sesleri). Maatteessüf bu
dakika için tehir ediyoruz. Geldikleri zaman söyleriz.
İLK OKUNMASI
Saruhan
Mebusu Reşat Bey'in, Celse Sonunda Karesi Mebusu Abdülgafur Efendi Tarafından
Bir Dua İrat Edilmesine Dair Takriri:
REİS
- Yeni bir takrir var, Saruhan Mebusu Reşat Bey'indir. (Bu mübarek meclisimizin
içtimai nihayetinde Abdülgafur Efendi tarafindan bir dua irat buyurulmasını arz
ve teklif ederim) diyorlar. (Seriye Vekili Efendi var sesleri). Dua edilmesini
kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın... Kabul edildi.
İstiklâl
marşlarından bîr tanesinin kürsüden okunmasına Heyeti Celile karar vermişti.
HAMDULLAH
SUPHİ B. (Antalya) - Arkadaşlar,
hatırlarsınız Maarif Vekâleti son mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş
için şairlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi. Arada-yedi tanesi en
fazla evsafı haiz olarak görülmüş ve ayrılmıştır.
SALİH
Ef. (Erzurum) - İsimleri nedir?
HAMDULLAH
SUPHİ B. - Ayrıca arzed ilecektir. Yalnız vekâlet yapmış olduğu tetkikatta
fevkalâde kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için ben şahsen Mehmet
Akif Beyefendi'ye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica
ettim. Kendileri çok asil bir endişe ile tereddüt gösterdiler. Bilirsiniz ki bu
şiirler için bir ikramiye vadedilmiştir halbuki bunu kendi isimlerine takrib
etmek arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini izhar ettiler. Ben
şahsen müracaat ettim. Lâzımgelen tedabiri alırız ve icabeden ilânı yaparız
dedim. Bu şartla büyük dini şairimiz bize fevkalâde nefis bir şiir gönderdiler.
Diğer altı şiirle beraber nazarı tetkikinize arzedeceğiz. İntihab size aittir.
Arkadaşlar reyimi ihsas ediyorum. Beğenmek, takdir etmek hususunda haizi
hürriyetim. İntihabımı yapmışım, fakat sizin intihabınız benim intihabımı
nakzedebilir. Arkadaşlar bu size aittir efendim.
İSTİKLÂL
MARŞI
1
Korkma
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
(Şiddetli
alkışlar)
Sönmeden
yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O
benim mîlletimin yıldızıdır, parlayacak;
O
benimdir, o benim milletimindir ancak.
2
Çatma;
kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl,
Kahraman
ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana
olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır,
hakka' tapan, milletimin istiklâl.
(Alkışlar)
3
Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi
çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş
sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım
dağları, enginlere sığmam, taşarım.
4
Garbın
âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim
iman dolu göğsüm gibi serhaddim var,
Ulusun,
korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!"
dediğin tek dişi kalmış canavar?
5
Arkadaş!
Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper
et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır
sana vaadettiği günler hakkın.
Kim
bilir belki yarın... Belki yarından da yakın.
(Alkışlar)
6
Bastığın
yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı;
Düşün
altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen
şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme,
dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
(Alkışlar)
7
Kim
bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
(Alkışlar)
Şüheda
fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı,
cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin
tek vatanımdan beni dünyada cüda.
(İnşallah
sadaları)
8
Ruhumun
senden, ilâhi şudur ancak emeli.
Değmesin
mabedimin göğsüne namahrem eli,
Bu
ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi
yurdumun üstünde benim inlemeli.
9
O
zaman vecdile bin secde eder -varsa- taşım,
Her
cerihamdan, ilâhi boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır
ruhu mücerret gibi yerden naaşım;
O
zaman yükselerek arşa değer belki basım.
(Alkışlar)
10
Dalgalan
sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun
artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen
sana yok, ırkıma yok izmihlal;
Hakkıdır,
hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;.
Hakkıdır;
hakka tapan, milletimin istiklâl.
(Sürekli
alkışlar)
KABULÜ
MAARİF
VEKİLİ HAMDULLAH SUPHİ B. - Arkadaşlar, İstiklâl marşları hakkında Vekâlet
tarafından vâki olan davet üzerine ne kadar marş elimize geçmiş ise bunları bir
encümen marifetiyle tetkik ettirdik, neticeyi Heyeti Celilenize arzettik.
Bunları görmek arzu buyurdunuz. Matbu olarak tevzi edildi efendim. Bir nokta
üzerine nazarı dikkatinizi celbetmek isterim. Bu İstiklâl marşları tarafı
âlinizden tetkik edildikten sonra intihabınız hangi şiir üzerinde temerküz
ederse ikinci bir muamele daha yapılacaktır. Bestekârlara yollayacağız,
bestekârlar dahi bize muhtelif besteler yollayacaklardır. Onlar arasında bir
intihab daha yapılacaktır.
Anadolu mücadelesi uzun müddetlerden beri
devam ediyor, bunu ifade etmek, bunun ruhunu söyletmek üzere yazılmış olan bu
şiirler ne kadar evvel bir karara iktiran ederse şüphesiz kî daha fazla
müstefit oluruz.
Heyeti celilenizden istirham ediyorum. Şiirler
mütalâa edilmiştir. Bunu bir heyete mi, bir encümene mi verirsiniz? Heyeti
Umumiye'ce bir karara mı raptedersiniz? Ne arzu buyurursanız yapınız.
REİS
- Maarif Vekâleti bu İstiklâl Marşının bugün ruznameye alınarak müzakeresini
arzu ediyor. Bugün müzekeresini kabul eden lütfen el kaldırsın. Kabul edildi
efendim.
MUHİTTİN
BAHA B. (Bursa) - Muhterem efendiler, söyleyeceğim sözlerin yanlış
anlaşılmamasını, bir maksadı mahsusa hamledilmemesini teminen iptidaen bir
hakikatten bahsedeceğim; bu mîllî marş müsabakası ilân edildiği zaman
müsabakaya ben de iştirak etmek istedim. Fakat bu mesele öyle bir cereyan
almıştır ki bendeniz bu müsabaka işinden sarfınazar ediyorum. (M) İmzalı şiir
bendenizindir. Bunu ithal buyurmayınız.
Gene Kemalettin Kami namında biri vardır ki
avnı sebepten dolayı gazetemizde kendi şiirini geriye almıştır. Bunun üzerine
mütalâanızı beyan buyurursunuz. Bir Encümeni edebî mi teşkil edersiniz, ne
yapılacaktır? Ona göre.
REİS
- Burada bir mesele var. İstiklâl marşlarını doğrudan doğruya Heyeti Umumiye'de
müzakere ederek bir karar mı vereceksiniz, yoksa bir encümene mi havale
edeceksiniz?
YAHYA
GALİP B. (Kırşehir)- Burada olsun, hepimiz anlarız.
BESİM
ATALAY B. (Kütahya) - Efendim, şiirler iki türlüdür. Ya hislerin mâkesidir,
yahut derin veyahut ağlatıcı bir ruhun, ağlatıcı bir galeyanın aksidir. Şiir bu
iki şekil üzerine doğarsa makbul ve muteberdir. Dünyada o şiirlerdir ki halk
arasında yaşar. Ya yüksek ve bedii bir histen doğar, ya muhrik bir helecandan
doğar. Böyle olmayıp da ısmarlama tarikiyle yazılırsa bu şiirler yaşamaz.
Efendiler, bizim Cezayir Marşımız vardır. Bu; halk arasında yaşıyor. Bu
müsabaka ile yazılmamıştır. Bu; ağlayan bir ruhun, eline silâhını alarak
düşmana koşan, vatanına koşan bir ruhun hissiyatını terennüm eder. Marseyyez'in
nasıl söylendiğini bilirsiniz. İnkılâbı Kebir esnasında -silâhını almış- koşan
bir gencin söylediği şiir birden bire taammüm etmiştir. Evvelâ bu gibi şiirlerin
memleketin mâruz kaldığı felâketlere -ağlayarak, titreyerek-evvelâ güftesi
değil, bestesi söylenir. Ismarlama şiirlere verilecek memleketin parası yoktur.
HAMDULLAH
SUPHİ B. (Antalya) - Arkadaşlar, bir hata üzerine, bir galatı rüyet üzerine
dikkati âlinizi celbetmek isterim. Bilhassa para meselesi ile bu şiirler
arasında bir münasebet bulmak, gayet yanlış bir noktai nazardır. Memleketin
kuvayi maddiyesi ve mâneviyesi vardır. İstihlâsı vatan mücadelesini yapan
milletin vekilleri, onun vekillerinin vekilleri halkın heyecanını ifade etmek
üzere memleketin şairlerine müracaat etmiştir. Bu şairler ilk defa şiirlerini
yazmamıştır. Arkadaşlar, bize şiirlerini yollayan şairler, seneler arasında
bütün memleketin kederlerini, ıstıraplarını, bütün mefahirini söyleyen şiirler
yazmışlardır. Demek para mukabilinde şiir mevzuubahis değildir. Biz halkın
ruhunu, heyecanını ifade eden şiirler yazmaları için şairlerimize müracaat
ettik. Hiçbirisi para hakkında bir şey söylememiştir. Geçen defa işaret ettiğim
üzere nazarı dikkatinizi celbediyorum: Mehmet Akif Belki bu, şairler arasında
para meselesinden kaçınan arkadaşlarımızdan birisidir- zaten senelerden beri en
yüksek ve en ilâhi bir belâgatle yazmıştır. Yeniden yazmaktan çekinmesi;
bazılarının hatırına para gelir, diye korkmasındandır ve ona binaen
yazmamıştır. Ben gelen şiirleri okuduktan sonra, bu işte vazifedar ettiğiniz
bir arkadaşınız sıfatiyle, arzu ettim ki bir kuvvetîi şiir daha bulunsun ve
kendilerine müracaat ettim. Bunun üzerine kendileri de şiir yazdılar, gönderdiler.
Besim Atalay Bey'in halk şiirlerinin -bilhassa büyük vakayii milliyeye taallûk
eden şiirlerin- bir siparişi mahsus üzerine doğmadığı sözü gayet vârittir.
Yalnız bizim şimdiye kadar mevcut olan şiirlerimizin bugünkü mücadelemizi ifade
etmiyorsa şairlerimizin. kendi duygularını ifade etmeleri katiyen doğru
değildir. Kendileri şu noktada haklıdırlar: Bütün şiirler ve millî şiirler
cihanın en mâruf olan şiirleri, halk hareketleri arasından doğmuş olan
şiirlerdir. Fakat itiraf ederim ki, bu şiirler aramızda d aha. doğmamıştır.
Doğmasını arzu etmek bizim için bir vazifedir. Şairlerimize müracaat ettik ve
bize çok güzel şiirler yazdılar. Bu şiirler arasında intihap hakkı Heyeti
Âliye'nize aittir. Şiirleri okuyunuz. Ben istirham ediyorum ki bir an evvel bu
şiirin bestelenmesi için bir karar ittihaz ediniz ve bütün milletin lisanına
geçmesi için istical buyurunuz, bir karar veriniz, tebliğ ediniz, ben de
mesaimin ikinci kısmına geçeyim.
Dr.
SUAT B. (Kastamonu) - Beyler, esasen mesleğim şiirle edebiyatla iştigale müsait
değildir. Bu itibarla arzedeceğim izahatı şiir ve edebiyat tenkidatı gibi
arzetmeyeceğim. Ancak Hamdullah Suphi Beyefendi geçenlerde bu kürsüde, bu
şiirleri inşat ettiği vakit, Meclîs'te büyük bir gürültü olmuştu.
Ondan.anlaşılıyordu ki İstiklâl Marşı olarak bu şiirlerden birisinin intihap
edilmesini teklif ederlerse çok güzel bir şey olacak. Bendeniz Akif Bey'in
diğer eserlerini de okumuşum. Esasen bir marş; bir milletin heyecanlarını,
tahassüsatını terennüm etmek itibariyle kıymetli ise, Akif Bey'in son yaptığı
İstiklâl Marşı'ndan evvel inşat etmiş olduğu şiirler, zaten bidayeti inşadından
çok evvel bizim hissiyatımızı, tahassüsatımızı ifade etmiştir. Kendisinin,
memleketin tahaşsüsatına karşı ne kadar kuvvetli bir kudreti şiiriyesi olduğunu
ve Garp ve Şark âlemi hakkındaki tahassüsatımn en güzel numunelerini (Safahat)
ismindeki eserleri gösterir. Bu itibarla bu kahramanı edebıi tebcil etmemek
elden gelmez. Bendeniz kendi namıma Mehmet Âkİf Bey'in büyük bir unvan ile
tertip ettiği eseri tetkik etmek istemern.Tahsisen bu meselede bunların içinde
yazmış olduğu marşların en güzeli İstiklâl Marşı'dır ve bundan evvel de
Meclis'te büyük bir vecd uyandırmıştır. Onun için durudiraz mütalâa etmeksizin
bunun tasvip edilmesini teklifederim.
HACI
TEVFİK Ef. (Kângırı) - Efendiler, bendeniz bu şiirin bu hakikat kürsülerine
nasıl çıktığına tahayyür ediyorum. Bunu Meclisi Maarif kendisi intihap eder,
kendisi tercih eder, kendisi yapar. Gerçi şiir bir meziyettir, gerçi şiir bir
ziverdir, lâkin bir hayaldir. Bu kürsü hakikata çıkması doğru değildir: Eğer
tercih lâzım geliyorsa Akif Bey'in şiiri gayet güzel yazılmıştır. Lâkin biz
bugün âşiyanda değiliz. Millet Meclisi'nin kürsüsünde olduğumuzu unutmayalım,
bunu Maarif Encümeni kendisi mütalâa etsin, kendisi takdir etsin, kendisi
tercih etsin. (Doğru sesleri).
TUNALI
HİLMİ B. (Bolu) - Arkadaşlar mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin
ruhunu kavrayabilecek bir marş ise onda ufacık bir yakışıksızlık diyelim, sonra
o marş için pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyleyemiyorum, kusura
bakmayınız. Burada edebî tenkidata girişecek değilim. Binaenaleyh yalnız
fikrimi kısaca arzedeceğim. Katiyen Hamdullah Suphi Bey'in isticaline iştirak
edemem (Biz ederiz sesleri). Edemem; zira bir kere bu marş milletin ruhundan
doğma bir marş değildir. Besim Atalay Bey'in hakkı vardır. Milletin ruhuna
tercüman olacak bir marş olmalı. (Gürültüler). Müsaade buyurunuz.
REİS
- Kesmeyelim, böyle müzakere edemeyiz ki...
TUN
ALI HİLMİ B. (Bolu) (Devamla) - Bu o kadar müzakereye kayıktır ki siz takdir
edemezsiniz.
REFİK
ŞEVKET B. (Saruhan) - Reis Bey usulü müzakere hakkında söz isterim. Müsaade
buyurur musunuz? Şiirler sahiplerinin malıdır. Beğenirsek rey veririz,
beğenmezsek rey vermeyiz. Herkesin muhterem şahsiyetine tecavüz etmeyerek kabul
edelim veyahut etmeyelim, rica ederim.
TUNALI
HİLMİ B. (Bolu) - Gerek şu şiire ve gerek şu manzumelere karşı bir şey söyledim
mi ki böyle söylüyorsunuz? İsim zikretmedim. İyi dinleyiniz, kulaklarınızı
açınız. Arkadaşlar istirham ederim! Bunu, bir encümeni mahsusu edebî teşkil
edelim, oraya havale edelim, bu manzumelerin birini intihap etsin. Asıl ruhî
mesele buradadır... O encümeni mahsus intihab ettiği manzumenin sahibini
çağırır, der ki ona, şu mısraı terkederseniz veya şu mealde tebdil ederseniz ve
şu kelimenin bununla tebdili elzemdir, o zaman o manzume daha iyi olur.
İstirham ederim, bu noktaya dikkat buyurunuz. Arkadaşlar manzumenin bastan başa
iyi olmasını bütün samimiyetle arzu ediyorum ve bu teklifte bulunuyorum.
(Gürültüler) Müsaade buyurunuz bana biri imzalı, biri imzasız iki mektup geldi.
Bu mektupta deniliyor ki; Diğer verilmiş olan manzumeleri de okuyunuz, onların
içinde; intihap edilmiş olanlardan daha muvafıkı vardır. (Handeler) (Memiş
Çavuş sesleri) Sahibi mektup Garp Ordusu'na gitti. İmzasiyle gösterebilirim.
Arkadaşlar tekrar ısrar ediyorum, bir encümeni mahsusu edibi teşkil edilmelidir
ve intihap onun reyine bırakılmalıdır. (Hayır, hayır sesleri) (Gürültüler)
REİS
- Efendim müsaade buyurunuz. Trabzon Mebusu Celâl Bey'in İstiklâl Marşı ile bir
takriri var."Riyaseti Celiliye
Mingayrihaddin
karaladığım gayrimatbu İstiklâl Marşı'nın Meclisi Âli huzurunda kıraet
olunmasını teklif eylerim.
Trabzon Mebusu Celâl"
REİS
- Müsaade buyurunuz rica ederim. Zannediyorum ki, bu Heyeti Celilelerine
dağıtılan manzumeler müddeti muayyene zarfında toplanıp da şimdi intihap
edilenlerdir. Bunun müsabakaya ithali kabil midir efendim? (Hayır, hayır
sesleri).
İHSAN
B. (Cebelibereket) - Şekil aramıyoruz. İyi ise dinleyelim (Muvafık sesleri).
REİS
- Efendim müsaade buyurunuz. Tekrar ediyorum. Muayyen bir zaman zarfinda marş
müsabakası ilân edildi. Onlardan Maarif Vekâleti intihap etmiş, göndermiş.
Şimdi bu gönderdiği marşlardan birinin intihabını Heyeti Umumiye'de kendisi
takip ediyor ve müzakere ediyoruz. Bu meyanda birisi bir marş gönderiyor. Bunu
kabul ettikten sonra yarın vâki olacak müracaatları da reddedemeyeceğiz.
REFİK
B. (Konya) - Nasıl reddedeceksiniz? İlânihaye devam edecektir.
İHSAN
B. (Cebelibereket) - Marş lâzımdır. Hangisi güzel olursa o lâzımdır.
REİS- Bu marşın okunmasını kabul buyuranlar lütfen
el kaldırsın... Kabul edilmedi efendim.
HAMDİ
NAMIK B. (İzmit) - Efendiler, millî bir marş yapmak ihtiyacı hâsıl olmuş.
Maarif Vekili şairleri müsabakaya davet etmiş, birçok şiirler içerisinden birkaç
parça intihap ve tabedilmiş. Bendeniz anlamıyorum. Bu bir Meclisi Milli işi
midir? Bir encümeni edebî işi midir? (Millet işidir sesleri). Mîllet işidir.
Şüphesiz efendiler, fakat malûmu âliniz şiir meselesi bîr sanat meselesidir,
Eğer bunu tercih etmek hakkını biz deruhde ediyorsak aram ızda şiirle tevvegul
[?] etmiş arkadaşlarımızdan bir encümeni edebî teşkil edelim, onlar tetkik
etsinler. Geçen gün bu maksatla söylediğim bir söz suitelâkkiye uğramıştır.
Binaenaleyh eğer bunun tetkiki için içimizden bir encümen teşkil etmiyecek
olursak o hak doğrudan doğruya Maarif Vekâleti'ne aittir, noktai nazarını izah
etsin ya kabul edersiniz, yahut kabul etmezsiniz. Bunun uzun uzadıya
sürünmesine hacet yoktur (Gürültüler).
MAARİF
VEKİLİ HAMDULLAH SUPHİ B. - Arkadaşlar! Refik Şevket Bey'in sözünü tekrar
ediyorum. Bu şiirler mevzuubahis olduğu vakit lüzumsuz yere, hatta arzumuz
hilâfinda şiirler yazmış olan arkadaşlarımız için böyle bir söz buradan
çıkmamalıdır. Bahusus ki, arkadaşlar ısmarlama sözü ve halkın tercümanı olmaz
sözü yanlıştır. Çünkü halkın mümessilleri olan sizlerin huzurunda okunan şiirin
Heyeti Aliyeniz üzerindeki âzami tesirine bendeniz de şahit oldum. Eğer halk
üzerine olan tesirini anlamak için kendi kalbimizden başka miyarınız varsa o
başkadır. Eğer halkın teessürünü kendimiz anlayacak olursak halkın kalbini de
anlamış oluruz. Şimdi arkadaşlar bendeniz diyeceğim ki: Yeni bir encümeni
edebiye havale edersek bir fayda mutasavver olabilir. Eğer encümen kararını
verip bitirecek ise. Fakat zannediyorum Meclisinizin verdiği karar ve ısrar
ettiği nokta, kendisinin bu işi halletmesidir. O halele encümenden çıkıp yine
heyetinize gelecektir. Yine bu vaziyet hâsıl olacaktır. O halde burada yedi
tane şiir vardır, Riyaset bunları ayrı ayn reye vaz'etsin, hangisi tarafınızdan
mazharı takdir olursa onu kabul edersiniz. (Doğru sesleri).
REİS-
Efendim müzakerenin kifayetine dair takrirler vardır. Müzakerenin kifayetini
reye koyacağım. Müzakereyi kâfi görenler lütfen el kaldırsın... Kabul edildi.
Kırşehir Mebusu Yahya Galip Bey'in bir takriri var.
" Riyaseti Celileye Muhittin Bey'in inşad
ettikleri marşın kürsüde taraflarından okunmasını teklif eylerim.
12 Mart 1337
Kırşehir Mebusu
Yahya Galip"
REİS-
Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın...Kabul edilmedi efendim. Efendim Muş
Mebusu Abdülgani Bey'in bir takriri vardır.
"Riyaseti Celileye İstiklâl
Marşı Maarif Vekâleti'nce müsabakaya vaz'edilmiş ve intihabı yine Vekâleti
mezbureye ait bulunmuş olduğundan ve Meclisi Ali bir meclisi edebî olmadığından
intihabının dahi Maarif Vekâleti'ne ait olduğunu arz ve teklifeylerim. 12 Mart 1337
Muş Mebusu
Abdülgani"
REİS
- Kabul edenler lütfen el kaldırsın... Kabul edilmedi efendim. Efendim Saruhan
Mebusu Avni Bey'in takriri var.
"Riyaseti Celileye İstiklâl Marşı vatanî bir parça olmakla
beraber her halde şayanı teslimdir ki şiiri, musikisi, vatanî olması lâzımgelen
bu marşın tetkiki her halde bir ihtisas ve ehli hibre meselesidir. Binaenaleyh,
bu marşın tefrik ve kabulü için erbabı ihtisastan mürekkep bir encümene tevdii
ve badehu bestelenmesini teklif eylerim.
12
Mart 1337
Saruhan Mebusu
Avni"
REİS
- Efendim bu teklifi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi.
Şimdi efendim müzakerenin kifayetine dair muhtelif takrirler var. Yahut her
marşı Heyeti Âliyenizin reyine koyalım.
HASAN
BASRİ B. (Karesi) - Reis Bey! Bizim bir takririmiz vardır. Suat Bey'in de bir
takriri var.
REİS-
Meclisi Âli reyini ne suretle izhar ederse ondan sonra anlaşılacaktır.
"Riyaseti Celîleye
Müzakerenin kifayetini ve Mehmet Akif Bey'in
İstiklâl Marşı'nın kabulünü teklif ederim.
12 Mart 1337
Kastamonu Mebusu
Dr. Suat"
"Riyasete
İstiklâl Marşı'nın şubelerce teşkil edilecek bir encümeni mahsus
tarafından tetkik ve tasdik olunmasını teklif ederim.
12 Mart 1337
Bolu Mebusu
Tunalı Hilmi"
REİS
- Bu takriri kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Reddolundu.
"Riyaseti Celileye Şiirin besteye gelip gelmemesi meselesi
vardır. Şuara ve bestekârlardan mürekkep bir encümen teşkilini teklif eylerim.
12 Mart 1337
Ertuğrul Mebusu
Necip"
REİS
- Aynı mealde birçok takrirler vardır. Necip Bey'in takririni kabul edenler
lütfen ellerini kaldırsın. Reddedildi.
"Riyaseti Celileye Bütün Meclis'in ve halkın takdiratını
celbeden Mehmet Akif Beyefendi'nin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim.
12 Mart 1337
Karesi Mebusu
H. Basri"
"Riyaseti Celileye
İstiklâl
marşlarını matbu varakalarda hepimiz ayn ayrı tetkik ettiğimiz için encümene
havalesine lüzum yoktur. Mehmet Akif Bey'e ait olanının Miîlî Marş olarak
kabulünü teklif ederim.
12
Mart 1337
Bursa Mebusu
Operatör Emin"
"Riyaseti
Celileye
Kaffei
ervahı İslâm üzerinde kıraati heyecanlar tevlit edecek derecede icazkâr olan
büyük İslâm Şairi Mehmet Akif Bey'in marşının takdiren kabulünü teklif eylerim.
12 Mart 1337
Bitlis Mebusu
Yusuf Ziya"
" Riyaseti Celileye
Ötedenberi
İslâmın ruhnevaz şairi Akif Bey efendi'nin İstiklâl Marşı her veçhile müreccah
ve Meclisi Âli'nin ruhu mâneviyesine evfak olmakla kabul edilmesini teklif
ederim.
12 Mart 1337
İsparta Mebusu
İbrahim"
"Riyaseti Celileye
Mehmet Akif Bey tarafından inşat edilen marşın
kendi tarafından kürsüde kıraat edilmesini teklif eylerim.
12 Mart 1337
Kırşehir Mebusu
Yahya Galip"
REİS
- Bu takrirlerin hepsi Mehmet Akif Bey'in şiirinin kabulünü mutazammındır.
(Reye sesleri). Müsaade buyurunuz, rica ederim müsaade buyurunuz efendiler.
TUNALI
HİLMİ B. (Bolu) - Reis Bey müsaade buyurursanız Mehmet Akif Bey'in marşının
reye vaz'ından evvel bendeniz ufacık birsey rica edeceğim. Tebdil edilmesi
ihtimali vardır.
REİS-
Müzakere bitmiştir efendim rica ederim.
SALİH
Ef. (Erzurum) - Bendeniz bîr şey arzedeceğim.
REİS
- Müzakere bitmiştir. MaarifVekâleti'nin teklifi vardır. Her marşı ayrı ayrı
reye koyunuz dîye teklif etmişlerdi. Her marşın ayrı ayrı reye vaz'ını kabul
buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O halde bu takrirleri reye
koyacağız. Basri Bey'in takririni reye koyuyorum (Basri Bey'in takriri tekrar
okundu).
REİS-
Basri Bey'in takririni kabul buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul edildi
efendim (Gürültüler ve ret sadalan).
REFİK
ŞEVKET B. (Saruhan) - Reis Bey! Mehmet Akif Bey'in şiirinin aleyhinde
bulunanlar da ellerini kaldırsın ki ona göre muhaliflerin miktarı anlaşılsın.
(Muvafıktır, anlaşılsın sadaları).
REİS
- Bu takriri kabul edenler, yani Mehmet Akif Beyefendi tarafından yazılan
marşın İstiklâl Marşı olmak üzere tanınmasını kabul edenler lütfen el
kaldırsın. Ekseriyeti azime ile kabul edildi.
MÜFİT
Ef. (Kırşehir) - Reis Bey yalnız bir şey arzedeceğim. Hamdullah Suphi Bey'in bu
marşı bu kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum. (Gürültüler).
REFİK
B. (Konya) - Milletin ruhuna tercüman olan işbu İstiklâl Marşı'nın ayakta
okunmasını teklif ediyorum.
REİS
- Müsaade buyurursunuz efendim. Heyeti muhtereme bu marşı kabul ettiğinden
tabiî resmî bir İstiklâl Marsı olarak tanınmıştır. Binaenaleyh ayakta
dinlememiz icabeder. Buyurunuz efendiler;
İSTİKLÂL MARŞI
1
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
(Şiddetli alkışlar)
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim mîlletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
2
Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl,
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu
celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl...
Hakkıdır, Hakka' tapan, milletimin istiklâl.
3
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
4
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var,
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!"
dediğin tek dişi kalmış canavar?
5
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler hakkın.
Kim bilir belki yarın... Belki yarından da
yakın.
6
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek
geçme, tanı;
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
7
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
8
Ruhumun senden, ilâhi şudur ancak emeli.
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
9
O zaman vecdile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naaşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki basım.
10
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;.
Hakkıdır; Hakka tapan, milletimin istiklâl.
(Sürekli alkışlar)
TAHLİL 1
İstiklâl
Marşı, Cumhuriyet'in ilânından önce 1921 yılında yazılmış olmakla beraber,
Cumhuriyet'i müjdeler ve millî marş olarak kabul edildikten sonra, hemen her
gün tekrarlandığı için, Atatürk ile beraber Cumhuriyet devrinin sembolü olur.
Bu
devirden sonra yetişen bütün nesillerin daha ziyade merasim dolayısıyla
kendisine has bestesi ile söyledikleri bu marş, şiir olarak da üzerinde
durulmaya değer.İstiklâl Marşı'nı değerlendirirken, yazıldığı devri göz önünde
bulundurmak lâzımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihinde
dört defa ayakta dinleyerek İstiklâl Marşı olarak kabul ettiği bu şiir, o
yılların kutsal ve heyecanlı havası ile doludur. Onu o devir Türk edebiyatının
en büyük sairlerinden biri olan Mehmet Akif yazmıştır. Mehmet Akif bugün,
şiirlerinde sosyal duyguları anlatan, söylediklerini gerçekten duyan bir
şairdir. İstiklâl Savaşı'na bütün varlığı ile katılan Akif, bu savaşa iştirak
edenlerin duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için, onlara en iyi tercüman
olmuştur. Şiiri söyleyen Akif olmakla beraber, aslında o, kendi beni ile
birleştirdiği Türk milletinin duygu ve inancını dile getirir. Burada Akif'in
yaptığı,o yıllarda en olgun seviyeye ulaşan şiir kudretiyle bu ortak imana,
bütün milletin benimseyebileceği bir şekilde üslûp ve ifade vermek olmuştur.
Bazı
kelime ve mısralardan da anlaşılabileceği üzere, o tarihte henüz İstiklâl
Savaşı kazanılmamıştır. Türk ordusu bu şiir yazıldıktan bir yıl sonra, 26
Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz'a geçer.
Düşman
karşıda bulunduğu için ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, manzumesine
"Korkma!" kelimesiyle başlar.
"Doğacaktır
sana vadettiği günler Hakk'ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından da
yakın;"
mısraları da ümitle bekleyişi ve geleceğe
imanı gösterir. Şiirde şanlı mazi ve ebedî bir istikbal fikrine de yer
verilmekle beraber, yaşanılan zaman, kan ve barut kokusuyla dolu olan
hâlihazırdır.
İstiklâl
Savaşı, Türk milletinin ölüm-kalım savaşıdır. Böyle yıllarda milletler
kendilerini yaşatan temel kıymetlerin farkına varırlar. Vatan, millet, hürriyet
ve istiklâl gibi kavramların önemi, barış devirlerinde pek anlaşılmaz. Hatta
onları umursamayanlar bile çıkar. Fakat bir milleti ölüm ile karşı karşıya
bulunduran savaş, onların ne kadar hayatî olduğunu kuvvetle hissettirir. Bunlar
öyle kıymetlerdir ki, onlar olmadan yaşayamaz. Bundan dolayı millet, onlar
uğruna ölümü göze alır. Binlerce insan onlar uğruna öldüğü, yaralandığı veya
sakat kaldığı için kutsal bir değer kazanırlar.
Akif,
İstiklâl Marşı'nda Türk milletinin ne için savaştığını, neye inandığını açık ve
seçik bir şekilde ortaya koymuştur. Şiirde bu değerler, bazen sanatkârane bir
ifadeye bürünmüşlerdir. Şiiri tahlil ederken bunlar üzerinde de durarak mana ve
fonksiyonları açıklanacaktır.
Birinci
dörtlükte bahis konusu olan "al sancak"tır. Al sancak, Türk
milletinin sembolüdür. Burada şair, fikrini anlatırken onun uyandırdığı hayal
ve çağrışımlardan da faydalanmıştır. Türk bayrağının al rengi şairde bir alev
intibaı uyandırmıştır. Bu alev "sönmez" Zira onun çıktığı kaynak her
Türk ailesinin evinde yanan ocaktır. Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça,
bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır. Akif, bu benzetmeyle
"bayrak" ile "millet" arasındaki bağlantıyı sanatkârane bir
şekilde ifade etmiştir.
Türk
bayrağında dikkati çeken ikinci sembol yıldızdır. İkinci beyitte şair, bu
yıldız ile gökteki yıldızı birleştirir. Gökteki yıldıza kimsenin eli
dokunamayacağı gibi, "Türk milletinin yıldızı" olan al bayrağın yıldızına
da kimse el süremez. Yıldız kelimesi, aynı zamanda kader, talih manalarına da
gelir, Akif'in bu hayallerle belirtmek istediği, Türk milletinin ölmezliği
fikridir. O, ordu ve millete "Korkma!" derken böyle bir inançtı
dayanır.
İkinci
dörtlükte Türk bayrağının üçüncü sembolü olan "hilâl" den hareket
edilmiştir. Hilâl kelimesi eski Türk edebiyatında sevgiliye benzetilir. Türk
bayrağındaki ay (sevgili) tehlikeler içinde bulunduğu ve kendisini sevenlerden
fedakârlık beklediği için. kaslarını çatmıştır. Eski Türk edebiyatında
sevgilinin kaşı umumiyetle aya benzetilir. Şair burada, vatanın timsali olan
sevgiliye (hilâle) gülmesi için yalvarır. Bu millet, onun uğruna on binlerce
şehit vermiştir. Yoksa o dökülen kanlarını helâl etmez.
"Hakkıdır
Hakk'a tapan milletimin istiklâl"
mısraında "Hak" kelimesi iki manada
kullanılmıştır. Birinci manaya göre Hak, Tanrı manasına gelir. Müslüman olan
Türkler ona taparlar. Hak kelimesinin öteki manası hak-hukuk deyiminde
görüldüğü üzere, adalet ile ilgilidir. Hak aynı zamanda yapılan bir iş,
fedakârlık veya durum karşılığı alınması gereken paydır. Akif bu beyitte
İstiklâl kavramı ile Hak (Tanrı ve adalet) kavramı arasında münasebet
kurmaktadır. İslâmiyetin en mühim yönlerinden biri, adalete üstün bir değer
vermesidir. Hak kelimesinin iki veya üç mana ka zanmasının sebebi budur.
Milletler yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde
istiklâle hak kazanırlar. Bahis konusu mısra böyle bir inanca dayanıyor.
Üçüncü
kıt'ada "hürriyet" kavramı bahis konusudur. Burada şair
"ben" kelimesini kullanmakla beraber, kastolunan Türk milletidir.
Şair, burada Türk mîlletini konuşturmaktadır. Türk milleti ezelden beri hür
yaşamış ve hür yaşamaya alışmıştır. Ona zincir vurulamaz. Böyle bir şey
yapılmaya kalkıldığı takdirde, o, sel gibi taşarak, bendini çiğner ve aşar.
Anadolu Türk devleti gerçekten de 1071 Malazgirt Zaferi'nden bugüne kadar daima
hür ve müstakil olmuştur. Hür yaşamak, Türk devlet ve milletinin varlığı ile
birdir. Ondan mahrum kalmak bundan dolayı ona ağır gelir, onu çıldırtır. Bu
parçada millî bir değere bağlı olan millî iradenin gücü, tabiattan alınan
benzetmelerle ifade olunmuştur. Hürriyetin başlıca özelliği sınır tanımamaktır.
Yahya Kemal de, Açık Deniz şiirinde Türk milletinin hür yaşama iradesini coşkun
deniz sembolü ile anlatır.
Dördüncü
kıt'ada savaşan iki taraf, Türk milleti ile düşmanlar mukayese edilmiştir. Garp
(Batı) maddî silâhlarının üstünlüğüne güvenerek Türkiye'ye saldırmıştır.
Düşmanların bu maddî üstünlüklerine karşı, Türklerin hiçbir şey ile sarsılmayan
"iman"ları vardır, îman, insanın taşıdığı manevî inançların
bütünüdür. İnsanı üstün kılan maddî gücü değil, îmanıdır. Zira îman olmazsa
maddî güç, başarı kazanamaz. Manevî değerlere dayanmayan maddî güç, insanî bir
değer taşımaz.
Şair,
hiçbir hakkı olmadığı hâlde başka milletlere saldıran sözde medenî Batı'yı
"tek dişi kalmış canavar"a benzetiyor. "Tek dişi kalmış"
demesinin sebebi, onun dehşet verici gözükmesine rağmen, eski gücünü kaybetmiş
olmasıdır. Burada bütün vahşîliğine rağmen, kendisini "medenî" diye
tanıtan Batı ile bir alay da vardır. Devletler sadece maddî güçleriyle üstün
gelmezler. Tarihî olaylar bunu göstermiştir. Sömürgeci Batı'ya karşı, başta
Türkler olmak üzere ezilen bütün milletler isyan etmiştir ve Batı, Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra üstünlüğünü kaybetmiştir. Bu bakımdan Mehmet Akif'in onu
"tek dişi kalmış bir canavar"a benzetmesi yerindedir.
Bu
parçada "ulusun..." kelimesi bazıları tarafından yanlış olarak
"ulu" (büyük) kelimesiyle karıştırılmaktadır. Burada "Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar, bırak, varsın ulusun, onda artık korkulacak
bir taraf kalmamıştır" demek istemiştir.
Beşinci
kıt'ada düşmanla savaşan askere hitap ediliyor. Ordu dayanırsa zafer
muhakkaktır. Bu parçada geleceğe büyük bir inançla bakılmaktadır. Tanrı,
Türklere (Müslüman) ebedî bir hayat vadetmiştir. İstiklâl Savaşı'nın
kazanılmasında dinî inancın büyük rolü olmuştur. Bunu o devre ait pek çok
vesikadan anlamak mümkündür. Akif, burada Türk milletinin inancını dile
getirmektedir. Akif‘in kendisi de vatanına çok bağlı bir Müslümandı. İslâmiyet,
iyimser bîr dindir. Ona iman edenler ebedî bir hayata kavuşurlar.
Altıncı
kıt'ada "vatan" bahis konusudur. Dış görünüşü bakımından vatan bir
"toprak" parçasıdır. Fakat bu toprak parçası, milletin tarih ve hayatına
sımsıkı bağlıdır. Onu kutsal kılan maddî yönü değil, millet ve tarih ile olan
münasebetidir. Bu vatan, binlerce şehit tarafından kazanılmış ve korunmuştur.
Bundan dolayı, ona bakarken toprağı değil, ona gömülü olan şehitleri
görmelidir. Dünyada hiçbir şey vatan kadar kutsal ve değerli değildir.
Yedinci
parçada yine "vatan" kavramı bahis konusudur. Burada da vatan ile
şehitler (şühedâ) arasındaki münasebet üzerinde durulmuş, son beyitte vatana
bağlılık duygusu başka bir şekilde anlatılmıştır. Bir insan için en büyük
yoksulluk, vatanından uzak (cüda) kalmaktır. İnsan kendi canını veya
sevgilisini kaybederse, vatan ve milletin var olacağı düşüncesiyle teselli
bulur. Vatanını kaybederse, milletinin varlığı da tehlikeye düşer.Burada
vatanın can ve canandan (sevgiliden) da üstün bir değer taşıdığı inancı vardır.
İnsan, böyle bir inanca sahip olmazsa vatanı için ölümü göze alamaz.
Sekizinci
ve dokuzuncu kıt'alar birbirine bağlıdır. Burada "din" bahis
konusudur. Akif'in bir Müslüman olarak Tanrı'dan istediği en büyük şey mabedine
yabancıların el dokundurmaması ve dinin temeli olan kıymetlere şahadet eden
ezanların yurdun üzerinde ebedî olarak işitilmesidir."Bu ezanlar ki
şahadetleri dinin temeli" mısraında "şahadet" kelimesi şahitlik
manasına geldiği gibi ezanda geçen "Eşhedü en lâilâhe illallah, Eşhedü
enne Muhammeden abdühü ve resûlühü" cümlelerine de tekabül eder. Bunlardan
birincisi "Şüphesiz bilirim, bildiririm, Allah'tan başka tapacak
yoktur", ikincisi "Şüphesiz bilirim, bildiririm, Muhammed Allah'ın
elçisidir" manalarına gelir. Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için
"Kelimeişahadet" denilen bu cümleleri tekrarlaması ve onlara inanması
lâzımdır. Müslüman ülkelerde günde beş vakit okunan ezan ile İslâmiyetin
temelini teşkil eden bu cümleler tekrarlanır. Elin başparmaktan sonra gelen
parmağına şahadet parmağı denilir. Konuşamayacak olan hastalar içlerinden dua
ederken şahadet parmaklarını kaldırırlar. Minareler, göklere uzanmış şahadet
parmağına benzer. Akif, şiirinde buna da telmih ediyor. Açıkça söylemeden
herkesin bildiği bir şeyi sezdirmeye "tevriye" adı verilir. Akif'in
bu mısraında "telmih" ve "tevriye" sanatları vardır.
İstiklâl
Savaşı'nda din duygusunun önemli bir rol oynadığını söylemiştik. Türk tarihinde
"din", "vatan", "millet" ve "istiklâl"
duyguları yüzyıllar boyunca birbirine bağlı olarak yaşamış ve gelişmiştir.
Akif'in anladığı ve Safahat'ta ortaya koyduğu İslâm dini, en yüksek kıymetlere
dayanır. Gerçekten de Türk devletinin var olmasında İslâmiyetin büyük rolü
olmuştur. Onun temelindeki "birlik" (vahdet), "hak"
(adalet), "ezeliyet" ve "ebediyet" fikri "devlet-i
ebed-müddet" veya ölmezlik inancını doğurmuştur.
Dokuzuncu
parçada konuşan şehittir. Din uğruna savaşan asker, kendi Öldükten sonra ezan
seslerini işitirse, mezarından kalkarak, yarasından kanları aka aka, her şeyden
soyunmuş bir ruh gibi göklere yükselir ve başı arşa değer. İslâm dinine göre
şehitler doğrudan doğruya cennete giderler. Bundan dolayı, onlar din ve vatan
uğruna ölmekten korkmazlar.
Onuncu
ve sonuncu parça, şiirde ortaya konulan fikir ve inançların bir nevi özetidir.
Burada da milletin ölmeyeceği, ebedî olarak yaşayacağı inancı vardır.
İstiklâl
Marşı'nda bazı duyguları kuvvetli olarak belirtmek maksadıyla kullanılan
benzetmeler, halkın zevkine uygundur ve bizde süslü, yapmacık tesiri
uyandırmazlar. Şiir, dil ve üslûp bakımından umumiyetle sadedir. Aruz veznine
kuvvetle hâkim olan Akif, mısralarına bir konuşma ve hitabet edası vermiştir.
Başka şiirlerinde nesre yaklaşan Akif, burada kıt'aların dört mısraını da kendi
içlerinde arka arkaya gelen dört sağlam kafiyeye oturtmak suretiyle muhtevaya
uygun, basit olmakla beraber, kuvvetli bir ahenk sağlamıştır. Bunu yaparken
belki de halkı ve Mehmetçik'i düşünmüştür. Dil ve şekil bakımından şiire hâkini
olan düşünce; kuvvet, güven duygusu, sağlamlık ve sadeliktir. Bunlar Türk halkı
ve askerinin temel vasıflarıdır.
Prof.
Dr. Mehmet Kaplan. Türk Edebiyatı, Aralık 1986
TAHLİL 2
Millî
marşlar, milletlerin kahramanlık destanlarıdır. Onu dikkatle okuyan ve gönülden
söyleyen nesiller, millî şuurlarını kazanır ve kim olduklarının farkına
varırlar. Bayrağımız ve onun hürriyetini ebedîleştiren İstiklâl Marşımız
mîlletimizin ruhunu, tarihini, ideallerini aksettiren ölmez değerlerdir.
Bayrağımızın rengi ve hilâli sanatkârlarımıza
zarif hayaller ilham etmiştir. Arif Nihat Asya'da bu zarafet şu mısralarla dile
gelir:
"Kopardılar
ay'ı gökten Bir ipek dala astılar...
Yurt
dediler gölgesine Ayaklarını bastılar..."
İstiklâl
Marşı'nda da Akif'in dert ortağı, gönül arkadaşı bayraktır.
İstiklâl Marşı'nı anlayabilmek için, Mehmet
Âkif'i iyi bilmek, onun bütün yönleriyle şahsında topladığı ve Türk milletinin
bütünüyle benimsediği "Millî Mücadele ruhu"nu yakından tanımak, o
ruhu hakkıyla hissetmek gereklidir.
Çok yerinde bir kararla okullarımızda İstiklâl
Marşı'nı ezberlemek mecburî kılınmıştır. Ancak marşın ruhuna nufuz edemezsek,
yazıldığı devrin özelliklerine gidemezsek, bu muhteşem abide de alelade
manzumelerle aynı kategoride mütalâa edilecektir.
Genç nesilleri, Millî Mücadele'yi yapanların içinde
bulundukları dünyaya götüremezsek, bütün çabalar neticesiz kalır. Orta 3.
sınıflarda Cahit Sıtkı'nın "Borazan başı, borazanbaşı" diye başlayan
ve şairin İstiklâl Marşı'nı dinlediği andaki duygularını işleyen şiirini
okumaya başladığımızda, "Borazanbaşı" kelimesini duyan öğrencilerin
gülüşmeleri, o neslin duygu dünyasına ulaşamamalarından kaynaklanmaktadır.
"Vatan, millet, Sakarya" tekerlemesinin doğmasına sebep de, araya
giren zamanın bizi o duygudan uzaklaştırmış olmasıdır.
İstiklâl Marşı'nı işlerken tarihle mutlaka
ilgi kurulmalıdır. Osmanlının yükselme devrini ve Sevr Antlaşması'yla ülkenin
düştüğü hâli gösteren iki harita, öğrencinin zihnine nakşedilmelidir. Mondros
Mütarekesi'yle ilgi kurularak milletin çaresizliği, ordunun kımıldayamaz duruma
getirilmişliği ve nihayet "yedi düvele" karşı verilen mücadelenin
emsalsizliği, heybeti, bu mücadeleyi yürütenlerin sabrı, tevekkülü, gayreti...
Tereddütsüz Hak yoluna fedâ-yı can edişleri... Hep bunlar genç zihinlere bir
daha silinmemecesine yazılması gereken olay ve hasletlerdir.
Marşımızın birinci dörtlüğünde, içinde
bulunulan karanlık tabloya rağmen "İnananlar ye'se kapılmaz."
kavlince Türk milletine verilen ümit vardır. Bu tablo, tabiî bir olay ile izah
edilir. Akif: Çanakkale Şehitleri'nde güneşin batışıyla ay'ın parlaması olayını
esas alarak, "kahraman Mehmetçik"in fonksiyonunu "Bir hilâl
uğruna Yarab ne güneşler batıyor" mısraında dile getirir.
Şair birinci kıt'ada Türk milletine seslenir.
Şafak vaktinden önce gecenin en karanlık zamanı yaşanır. Bizim İstiklâl savaşı
verdiğimiz yıllar, bu en karanlık zamana benzer. Fakat bu zaman çabucak geçer
ve ardından şafak söker. Aydınlık günler başlar. Bunun için millet, içinde
bulunduğu karanlığın uzun süreceğini sanarak korkuya kapılmamalıdır. Biraz
sonra şafak sökecek ve karanlık son bulacaktır. Bu benzetme şairin, Türk
milletinin bağımsızlığına çok kısa sürede kavuşacağı hakkındaki kesin inancını
ortaya koyar.
İkinci mısra millete verilen ümidi taşımakla
beraber, ona gösterilen bir yoldur da: "Sönmeden yurdumun üstünde tüten en
son ocak" demek, aynı zamanda "Bayrağı indirmemek için, son fert
olarak kalsan bile mücadele edeceksin" demektir.
Üçüncü mısra Türk istiklâline olan sarsılmaz
îmanı haykırır: "O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak." Milletimin
yıldızı, Türk'ün kaderi; talihidir. Talih ve kader manasına yıldız,
deyimlerimize de girmiştir. "Yıldızı kararmak" ve "yıldızı
parlamak" bunlardan ikisidir.
Bayrak milletin kaderini, talihini temsil
eder. O parlıyorsa (hür ise) millet de aydınlık günlerini yaşamaktadır. Onun
zevali, milletin de sonudur. Türk övülmüş bir millettir. Akif üçüncü mısra ile,
Türk milletinin ve İstiklâl sembolü bayrağımızın, kat'î olarak ebediyete kadar
yaşayacağını ve dalgalanacağını belirtir. Bundan zerre kadar şüphesi yoktur.
Milli Mücadele'nin zafere ulaşması işte bu sarsılmaz imânın sonucudur.
Şair ikinci kıt'ada bayrağa seslenir. Bayrak
canlı dır. İkinci şahıstır. Hatta sevgilidir. Uğruna can verilen bir sevgili.
Onun kaş çatışı bile âşıkını elemlere sürükler. Lirizmin sadece aşk şiirlerine
has olmadığını Akif'te görürüz. Akif şiirimize vatanî-millî lirizmi
getirmiştir. Bayrak sevgilinin yüzüdür, hilâl ise kaşı. Ve o, bütün milletin
-kahraman bir ırkın- sevgilisidir. Kızgınlık ve öfke bu sevgiliye yakışmaz.
Onun gülümsemesi âşıklarına can verir, kahramanlıklarına kahramanlık katar.
Şairin bayrağı ikinci şahıs ve canlı bir varlık olarak kabul ettiğini
söylemiştik. Her şahsın mutlaka zayıf bir yönü vardır. Akif, bayrağın bu yönünü
yakalar. Kahraman ırka gülmediği takdirde, bu milllet onun uğrunda döktüğü
kanlan kendisine helâl etmeyecektir. Bayrak, rengini bu kanlardan almıştır.
Dolayısıyla Türk milletine borçludur. Son mısra hem millet hem de bayrak için
bütünlüğü temsil eder. Milletin, ye'se kapılmasına, bayrağın da yüzünü asmasına
sebep yoktur. Çünkü Hakk'a (Allah'a) tapan bu millet, istiklâli "hak"
etmiştir.
Üçüncü kıt'ada Akif'in diliyle Türk tarihi,
Türk kahramanlığı ve Türk'ün yılmaz karakteri konuşur. Bu dörtlükten itibaren
şiirin sonuna kadar, dalga dalga mefahir bütün ruhları doldurur. 1921
Türkiye'sini düşününce bu mısralardaki lirizm ve destanı hava kendini daha
fazla hissettirir. Çıkmazlar ve imkânsızlıklarla dolu bir devirde böyle
haykırabilmek Akif'e ve Türk milletine mahsustur.
Türk milleti bu kıt'ada Akif'le beraber
"tok bir ses" olur. Hürriyetini ve karakterini dünyaya haykırır. Türk
milletini esir etmek düşüncesi bile korkunçtur. Bu hayale kapılanın başına
türlü belâların gelmesi mukadderdir. Yine bu hayale ancak çılgınlar
kapılabilir. Kıt'anın son iki mısraında Türk tarihinin karakterini buluruz.
Türk tarihi hakikaten "kükremiş sel" özelliğini gösterir. Bu sel
Altaylar'dan Tuna'ya, gittikçe coşarak ulaşır. İki uç nokta arasındaki coğrafî
yapı göz önüne alınırsa, "Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım"
mısraının, bahsettiğimiz özelliği dile getirdiği görülür. Durmamak, devamlı
hareket hâlinde olmak Türk'ün karakteridir. Bunu dilimizde fiillere,
destanlarımızda olaylara ve özlemlere bakarak söylemek mümkündür. Oğuz Kağanın
"Daha deniz, daha müren (ırmak) / Güneş bayrak gök kurıkan (çadır)"
sözleri, aynı ruhun, tarihin ilk devirlerinden itibaren Türklerde var olduğunun
delillerindendir.
Dördüncü kıta Batı âlemi ile Türklüğün
mukayesesidir. Şair yine milletiyle bütünleşmiş hâldedir. Batı çelik zırhlarını
kuşanmış, âlemin iftihar vesilesi olması gereken bir milleti,
"medeniyet" adına boğmak için saldırmaktadır. Yedi düvelin teknik ve
sayı üstünlüğü, göğsü imân dolu Mehmetçik karşısında kırılmaya mahkûmdur. Akif
ikinci mısradaki bu duygusunu Çanakkale Şehitleri'nde "Alınır kal'a mı
göğsündeki kat kat imân" şeklinde söyler. Batının madde planındaki
üstünlüğü, manevî kuvveti yenmeye yetmemiştir. Akif bu manadaki
"medeniyet"! canavara benzetir. Çanakkale'de aynı fonksiyonu icra
etmiş ve yüz binlerce vatan evlâdının canına kıymış medeniyet de aynı
canavardır. O vakitler "kahpe"dir, "hakikat'tir,
"yüzsüz"dür. Akif'in bu hükmünü ispatlarcasına o canavar, aradan daha
beş sene geçmeden, bütün korkunçluk ve vahşîliğiyle Türk vatanının üzerine
saldırmıştır.
Bu kıt'anın son iki mısraının açıklanışında
yer yer ihtilâflar meydana gelmektedir. Üçüncü mısraın başındaki
"Ulusun!" kelimesi, mısraların sonraki kısımlarından kopuk olarak
düşünülmekte ve yanlış yorumlara varılmaktadır. Bu bakımdan son iki mısraın nesre
çevrilmiş şeklini vermekte fayda görüyoruz. "Ulusun! Korkma! Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar böyle bir imânı nasıl boğar?"
Mısralardaki mana gayet açıktır: Medeniyet
canavara benzetilmiştir ve onun her çeşit silahıyla çıkardığı sesler, bir
canavarın ulumasını hatırlatır. Yani kelimenin kökü "ulu" ismi değil,
"ulumak" fiilidir. Kaldı ki İstiklâl Marşı'nın birçok yerinde
rastladığımız tenasüp sanatı bu mısralarda da mevcuttur. "Ulumak, korkmak,
boğmak ve canavar" kelimeleri arasında tenasüp (uygunluk) vardır.
Saldırgan medeniyet, can çekişmekte olan ve
can havliyle son saldırışlarını yapan, tek dişi kalmış (ihtiyarlamış, ölmek
üzere) bir canavarı andırır. Şiirin bütününde görüldüğü gibi, burada da millete
ümit ve cesaret aşılanır. O canavar ne kadar ulursa ulusun, sen korkma, cesur
ol! Zira onun bu sesleri, ölmek üzere ve hatta eceli senin elinle gelecek olan
tek dişi kalmış bir canavarın feryatlarıdır. Ve bu canavarın gücü, senin
göğsündeki imânı boğmaya yetmeyecektir.
İstiklâl Marşı ümit ve cesaret şiiridir desek
yanlış olmaz. İlk mısrada başlayan bu özellik, şiirin sonuna kadar dozu artarak
devam eder. Ve nihayet Türk milletini kayıtsız şartsız zafere ulaştırır.
Kıt'alar arasındaki duygu bağlantısı çok kuvvetli ve istikrarlıdır. Cephede
verilen savaşın stratejisi âdeta şiirde de uygulanır. Cephedeki askerin
zaferden emin psikolojisi, marşın duygu yönünü meydana getirir.
Akif beşinci kıt'ada askere yapması gerekeni
değil, zaten onun yapmakta olduğunu hatırlatır. Kıt'anın ilk iki mısraı,
savaşan iki tarafın manevî durumlarını ve sıfatlarını da içinde taşır. Türk
yurduna saldıranlar "alçak, hayâsız ve zalim", müdafaadakiler ise
göğüsleri iman dolu mazlumlardır. Kıt'anın son iki mısraı, imanın karşılığı
olan "zafer' müjdesini verir. Allah, kitabında inananlara zafer
vadetmiştir. Zaferin yakınlığı müminlerin gayretine ve kahramanlığına bağlıdır.
Şair birçok kıt'ada Türk'ün bu özelliği üzerinde durmuştu. Artık kesin kanaati
teşekkül eder ve zaferin yarından daha yakın olduğu hükmüne varır.
Akif, sonraki üç kıt'ada vatan fikri üzerinde
durur. Vatan alelade toprak değildir. Onun altında binlerce kefensiz (şehit)
yatmaktadır. Toprağı vatan yapan, o şehitlerin kanlarıdır. Askerlikte en
.yüksek rütbe şehitliktir. Ve bu herkese nasip olmaz. Vatan uğrunda bizim kadar
şehit veren millet yoktur. Her karış toprak şehitlerle doludur. Öyle ki
"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda'" mısraında söylenildiği
gibi, insan avucuna biraz toprak alıp sıksa, ondan binlerce şehit fışkırır.
İnancımıza göre şehitler cennete giderler.
Bağrında bu kadar çok şehit barındıran toprağın cennetten farkı yoktur. O bizim
dünyadaki cennetimizdir: Vatanımızdır. Âkif bu noktada vatanı için canı dahil
her şeyini feda etmeye hazırdır. Allah'tan, dünyada kendisini vatanından
ayırmamasını diler. Canını, sevdiklerini, her şeyini vatan uğrunda kaybetse
bile, vatan toprağında yatmak mükâfatı ona yeter.
Akif ve vatanları uğrunda çarpışarak
hayatlarını veren Mehmetçiklerin, hatta Millî Mücadele'ye katılanların
dilekleri, kendileri öldükten sonra bile aynıdır. Vatana yabancı girmesin,
mabetlerimizin göğsüne onların kirli elleri değmesin. Ve en önemlisi ezanlar
susmasın. Ezan sesleri ebediyen Türk semalarında inlesin. Çünkü o ezanlar Millî
Mücadele'nin de mihveri olan Kelimeişahadet'i, günde beş vakit minarelerden
alıp sonsuzluk âlemine götürürler.
Bilindiği üzre ezanın Allahüekber'den sonra
gelen "Eşhedü en lâilâhe illallah (şahitlik ederim kî Allah'tan başka ilâh
yoktur.) ve "Eşhedü enne Muhammede'n-resûlullah" (şahitlik ederim ki
Muhammed, Allah'ın peygamberidir.) kısımları İslâmiyetin temeli olan
Kelimeişahadet'i ifade eder. Bu bakımdan ezanlar günde beş vakit, ülkenin
Müslüman olduğuna şahitlik yapar. Yahya Kemal'in "Ezansız Semtler"
başlıklı yazısında belirttiği gibi, ezanın yeni yetişen nesiller üzerindeki
etkisi çok önemlidir. Çocuk, farkında olmadan kendini o ilâhî âlemin içinde
bulur.
Bu istek gerçekleştiği takdirde, hayatta
kalanlarla birlikte şehitler, hatta -şayet varsa- onların mezar taşları bile
sonsuz sevince kapılıp, şükür secdesine kapanacaklardır. Mezar taşları bile
canlanacaktır. Akif burada cansız varlıklara beşerî vasıflar yükler. Toprak
altındaki şehitler âdeta yeniden hayat bulurlar ve yaralarından kanlı, ama
sevine yaşları boşanır. Sevincin etkisi bu kadarla da kalmaz, toprak altındaki
şehit naaşları da bu sevince kapılarak, mücerret ruhlar hâline dönüşürler.
Nihayet Yahya Kemal'in Akıncı şiirindeki mısralarında ifade edildiği gibi
"Yerden yedi kat Arş'a kanatlanırlar."
Şair incelediğimiz dokuz kıt'a boyunca,
imanını bir an olsun kaybetmeden, bir an bile ümitsizliğe düşmeden, derece
derece zaferi yakalar. Artık bayrak hür, millet müstakildir.
Birinci kıt'adaki bayrak tasviri ile, son
kıt'adaki arasında tezat vardır. İlk kıt'ada bayrak, karanlığı haber veren
şafak anındaki güneşin allığında yüzmektedir. Yüzmek, insana suyu tedai
ettirir. Bu noktada bayrak, milletin gönlündeki istiklâl ateşidir de, düşman
denizi içinde sönüverecekmiş gibi görülür. Ama Akif, şiirinin dokuz kıt'asında
bunun sadece görüntüden ibaret bu lunduğunu empoze etmiş, gerçeğin hiç de
göründüğü şekilde olmadığını söylemiştir. Çeşitli savaşlara girip, zaferle
çıkan bayrak (istiklâl ateşi) işte nihayet kesin sonuca ulaşmıştır. Şan
kazanmıştır.
Birinci kıt'adakî nazlı hilâl, son kıt'ada
şanlı hilâle dönüşmüştür. Yeni, aydınlık ve hür ufuklar, şanlı hilâlin
dalgalanışı ile süslenecektir. Son kıt'adaki şafak kelimesi de sabahleyin güneşin
doğuş anındaki kızıllığı ifade eder. Bu vakit gündüzün, aydınlığın özetle kesin
zaferin müjdecisidir. Sabah vaktinin huzuru, ümidi, temizliği ve sükûnu bayrağa
izafe edilir. Bayrak artık şafaklar gibi şanlı, dalgalanacaktır. Kahraman ırka
"çehre çatmak" da söz konusu olmadığına göre, onun uğruna dökülen
kanlar kendisine helâl edilebilir. Zira bundan sonra ebediyete kadar, bayrağa
ve Türk milletine yok olma, yere düşme, yeryüzünden silinme şeklinde bir
tehlike yoktur. Bayrak ve millet, bu yaşama hakkını tarihleri ve verdikleri son
imtihan sonucu hak etmişlerdir. Türk bayrağı ezelden beri hür yaşamıştır,
bundan sonra da hür yaşamak hakkıdır. Türk milleti Allah'a olan imanıyla,
bağlılığıyla asırlardır istiklâlini korumuş ve bu defa da ezan seslerini susturmamıştır.
Öyleyse İstiklâl içinde bulunmak onun da hakkıdır.
Kısaca İstiklâl Marşı, millî karakterimizi,
tarihimizi, imanımızı, Millî Mücadele günlerinin heyecanını içinde taşıyan, o
günleri ve o günleri yaşayanların duygularını nesilden nesile aktaracak olan
emsalsiz bir abidedir. Çanakkale Savaşı'nı abideleştiren Akif, Millî
Mücadele'ye de İstiklâl Marşı abidesini hediye etmiştir. İstiklâl Marsı sadece
duygu yönünden değil, şiir sanatı yönünden de büyük değere sahiptir. Bu da ayrı
bir yazı konusudur.
İsa KOCAKAPLAN
DİĞER MARŞLAR
1
Yıllarca altı cephede ateşle kanlara;
Türk'ün hilâl-ü dinine düşman olanlara;
Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman
Yüksek başın eğilmedi bir art cihanlara
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-Şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab
Ey mazi-i havariki bin destan olan;
Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan
Arslan yürekli ordu; demir giy; silah kuşan!
Zira hududu kapladı ateşle kan, duman.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım - Şitab,
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab!
Arslan mücahid ordusu, ey haris-i salah
Destinde seyf-i hak gibi pek şanlı bir silah
Açtın sema-yi millete pür-nûr bir sabah.
Atî bizim... bizim artık vatan, zafer, felah.
Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım - Şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab
Mehmet MUHSİN
2
Altı bin yıl efendilik yaptın,
"Kahraman Türk" idi cihanda adın.
Bir ateşten siperdin İslam'a
Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.
Ey büyük ünlü milletim ileri!
Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri!
Düşmanın bir cihansa dostun
Hak Hakkın elbette müstakil yaşamak
Atıl, ez, vur, senindir istiklâl
Ebedî parlasın şu al bayrak...
Ey benim şanlı milletim ileri;
Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!
M.*
*= Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey
Yarışmaya (M) rumuzu ile katılmış, ancak müzakereler esnasında şiirini geri
çekmiştir.
3
Ey Müslüman, ey Türk oğlu
Açıldı istiklâl yolu
Benim bu son günlerimdir,
Diyor bize Anadolu.
Çek sancağı Türk ordusu
Olmaz Türk'ün can korkusu
Esarete dayanır mı
Türk vatanı, Türk namusu?
Bu son savaş bize farzdır,
Fırsatımız gayet azdır,
Muzaffer ol da ey millet
Altın ile tarih yazdır.
Birleşelim özümüzden,
Dönmeyelim sözümüzden,
Hem silelim bu lekeyi,
Tarihdeki yüzümüzden.
İskender HÂKİ
4
Göz yaşına veda et
Ey güzel Anadolu!
Hakkını korur elbet
Türk'ün bükülmez kolu
Cenk ederiz genç, koca
Bugün değil, yarın da
Yadımız ağladıkça
İzmir ezanlarında.
Hak yolunda kan olur,
Dünyalara taşarız;
Ya şerefle vurulur,
Ya efendi yaşarız.
Her gün yeni bir hile
Arkasından satıldık;
Her gün yeni bir dille
Yurdumuzdan atıldık
Yeter, ey Ka'be'mizi
Elimizden alanlar
Alıkoyamaz bizi
Yolumuzdan yalanlar.
Hangi alçak el alır,
El zinciri boynuna?
Kim Yunan'ı bırakır
Türk kızının koynuna?
Kemaleddin KAMİ
5
Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın
Yurdumuza göz dikenler al kanlara boyansın
Ya ben ya onlar diyen silâhına dayansın
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Düşman gözü tutamaz yanar dağlar başını
Bağrımızda saklarız vatanın her taşını
Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Can veririz her zaman hürriyet yoluna
‘Ya gazi, ya şehid'lik ne devlettir kuluna
Ata emanet etmiş namusunu oğluna
Bize Türk oğlu derler
Hep bizimdir bu yerler
A.S.
6
Türk'ün
evvelce büyük bir pederi
Çekti sancağı hilâl-i sehari
Kanımızla boyadık bahr ü berri
Böyle aldık bu güzel ülkeleri
İleri, arş ileri, arş ileri
Geri kalsın vatanın kahpeleri
Seni ihya için ey nâmı büyük
Vatanın uğruna öldük öldük
Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük
Siper oldu sana dağlar gibi Türk
Yürü ey milletin efradı yürü
Ak süt emmiş vatan evlâdı yürü
Vatan evlâdını kurban edeli
Milletin hür yaşamaktır emeli
Veremez kimseye bir Çamlıbeli
Bağlanır mı acaba Türk'ün eli
İleri, arş ileri, arş ileri
Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.
Hüseyin SUAD
BESTE
İstiklâl
Marşı Bestesinin İstanbul'da bir Heyet-i Musikiye Marifetiyle İntihabedilmesi
Hakkında Maarif Vekâleti Tezkeresi
REİS
-Efendim İstiklâl Marşı bestesinin İstanbul'da bir heyet-i mutahassısa
tarafından intihabına dair Maarif Vekâletİ'nin tezkeresi vardır. "Büyük
Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Burdur
Mebusu Muhteremi Mehmet Akif Beyefendi'nin Büyük Millet Meclisi'nce millî marş
olmak üzere kabul edilen şiiri hakkında memleketin en maruf musiki üstadları
tarafından tertibedilen besteler, Vekâleti âciziye gönderilmiş ve bu bestelerin
kabulüne tahsis edilmiş olan müddet de nihayete ermiş olduğundan besteler
arasında en muvafık olanın intihabının İstanbul'da teşekkül edecek bir
mütehassıs heyete havale edilmesi acizlerince muvafık görüldüğü cihetle bu
cihetin Meclisi Âli'ce mazharı tasvibolup olmadığının tâyini hususunda delâleti
fahimanelerini istirham ederim, efendim.
Maarif
Vekili Hamdullah Suphi"
REİS
- Efendim, İstiklâl Marşı bestesinin İstanbul'da bir heyeti mütehassısa tarafından
intihabedilmesine dair mezuniyet isteniyor. Tensip buyurursanız bunu Maarif
Encümeni'ne gönderelim.
HASAN
BASRİ B. (Karesi) - Reis Bey musiki meselesi bir ihtisas meselesidir. Vekâlete
intihabettiğimiz zatın kendi selâhiyetinden istifade ederek münasip bir marş ve
beste kabul etmesi hakkında Meclis tarafından bir salâhiyet verilmekten başka
çare yoktur. Binaenaaleyh bunu Maarif Encümeni'ne veyahut diğer encümenlere
göndermekte fayda yoktur. Her halde Maarif Vekâleti'ne bu hususta salâhiyet
vermeliyiz.
TUNALI
HİLMİ B. (Bolu) - Efendim, tahuttur edilirse buraya takdim etmiş olduğum bir
takrir üzerine Maarif Vekâleti güftelerin intihabı hususunda her ne kadar bir
salâhiyete mâlik ise de tasdik için buraya getirilsin denilmişti ve güftesi
burada da tasdik olundu. Binaenaleyh; bestesinin de bu veçhile tasdiki
icabeder.
DURAK.
(Erzurum) - Reis Bey rica ederim, her isimiz bitti de şimdi marşlara mı kaldık?
Bunları bırakalım, beyhude vakit geçiriyoruz. Bırakınız rica ederim, bırakalım
bu münakaşaları, başka şeylere geçelim. Memleket kan ağlıyor. (Gürültüler)
TUNALI
HİLMİ B. (Bolu) - Onun kutsiyetini takdir edemeyen ağzını açmasın. (Gürültüler)
Zira burada Millî Marş üzerine bahsolunuyor. Milletin marşı mukaddestir. O
mukaddesata karşı marşı takdir etmek lâzım. (Şiddetli gürültüler) Ona hürmet
lâzım. Ankara bütün işini yapacaktır. Bu yetim kendi göbeğini kendi eliyle
kesti. Ve bugün sinni rüşte vâsıl olmuştur. Bu marş İstanbul'a gidemez. Ankara
her şeyi kendisi yapar. (Alkışlar).
VEHBİ
B. (Karesi) - Durak Bey biraderiniz hâmiyetşiarane beyanatta bulundular. Ama
düşünmediler ki; Ey Gaziler marşı bütün bir orduyu hayatını fedaya sevk etti.
Binaenaleyh Millî Marş olarak kabul edilecek marş ensalden ensale
ilâyevmikıyame devam edip gidecektir. Binaenaleyh bunun doğrudan doğruya Maarif
Vekâleti'ne bırakmak doğru değil. Maarif Vekâleti salâhiyet almak istiyor. Biz
o salâhiyeti verebiliriz. Maarif Vekâleti'nin salâhiyeti dahilindedir, demek
doğru değildir. Bu besteyi Maarif Vekâleti temyiz ve tefrik ettirebilir ve
Meclis'e ondan sonra gelir ve kabul edilir.
REİS
- Efendim, Maarif Vekâleti'nden gelen
tezkerenin müzakeresini kâfi görenler el kaldırsın... (Gürültüler)
DURAK
B. (Erzurum) - Müsaade buyurunuz efendim, bendeniz cevap vereceğim.
REİS
- Efendim, şimdi Maarif Vekâleti, bana mezuniyet verin, bu besteyi İstanbul'a
göndereyim, bir heyete tetkik ettirelim diyor. (Ret, sesleri) (Gürültüler)
Efendim Maarif Vekâleti'nin tezkeresini reyinize arz edeceğim. Maarif
Vekâleti'nin tezkeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O
halde Ankara'da bir heyeti musikiye tetkik edecek demektir (O da yok, sesleri)
(Ret sesleri).
Osman Zeki ÜNGÖR
(1880 - 1958)
Besteci,
Orkestra şefi, keman virtüozu Osman Zeki Üngör 1880 yılında İstanbul'da doğdu.
Muzıka-i Hümayun'da Fasl'ı Cedid'i tertib eden Santuri Hilmi Bey'in torunu;
Hacı Bekirzade Hüseyin Bey'in oğlu, Ekrem Zeki Ün'ün babasıdır.
Beşiktaş
Askeri Rüştiyesi'nde okudu. 1891'de girdiği Mızıkai Hümayün'da yeteneğiyle
II.Abdülhamid'in dikkatini çekti. Batı müziği öğrenimi görerek konser kemancısı
oldu. Büyükbabası Santuri Hilmi Bey'in kurduğu Mızıkai Hümayun faslı Cedidi'nde
ve Saffet Atabinen'in ilk defa düzenlediği senfoni orkestrasında başkemancı
olarak çalıştı. Binbaşı rütbesiyle de Saray Orkestrası Şefi oldu.
Mızıkai
Hümayun'da öğretim görevinde bulundu. İstanbul Erkek Muallim Mektebi'nde
öğretmenlik yaptı. Bağımsız kadrosu olan ilk Türk senfoni orkestrasıyla Union
Française'de haftalık halk konserleri verdi. Musiki Muallim Mektebi'nin
müdürlüğünü yaptı.
Avrupa
şehirlerinde de orkestralar idare ederek konserler veren Üngör; asıl ününü
Mehmed Akif Ersoy'un İstiklal Marşını 1922 senesinde besteleyerek elde etti.
Cumhuriyet'in İlanı'ndan sonra vazifesini Ankara'ya naklederek Ankara Riyaset-I
Cumhur Musıki Hey'eti Şefi oldu.
Musıki
Muallim Mektebi'nin kurulmasında önemli rol oynayan Üngör; 1924-1934 seneleri
arasında bu okulun müdürlüğü vazifesinde bulundu.
1934
senesinde emekliye ayrılan Üngör; bir müddet de Teşvikiye Caddesi'nde Maçka
Palas'ta oturmuş, 1958 senesinde de İstanbul'da vefat etmiştir. Cenaze
töreninde özel izinle İstiklal Marşı çalındı.
İstiklal
Marşı dışında başlıca eserleri: İlim Marşı, Azmü Ümit Marşı, Töre Marşı, Türk
çocukları, Cumhuriyet Marşı.
Zeki
ÜNGÖR İstiklâl Marşı bestesini nasıl yaptığını şöyle anlatır:
"Kurtuluş ordusu süvarilerinin İzmir'e
girdiklerinden iki veya üç gün sonra evimde (...) oturuyorduk. Kapı çalındı.
İlkokul öğretmeni İhsan merhum geldi. Büyük bir heyecan içinde süvarilerin
İzmir'e girişlerini anlatmaya başladı. Hepimiz coşmuştuk. Hemen kalkıp
piyanonun başına geçtim ve derhal içimden doğan parçayı çalmağa başladım.
Böylece marşın ilk "ti..." yerine kadar olan akoru çıktı. Bu şekilde
iki üç mözör yaptım. Arkadaşlarım "Aman" dediler, "bu çok güzel
bir şey olacak" Bunun üzerine İhsan'a, İzmir'in kurtuluşunu ve büyük
zaferi bütün teferruatıyla anlatmasını rica ettim. O anlattı, ben çaldım.
Böylece kısa zamanda eserin taslağı ortaya çıktı. Ertesi gün de çalıştım. İki
gün sonra beste bitti. Götürüp arkadaşlara gösterdim. Çok beğendiler. Bunun
üzerine bu müziği millî marş olarak takdime karar verdim. Ve kıymeti hakkında
daha kat'i bir karar edinmek maksadıyla sonra direktörden gelen bir mektupta,
eserin çok orijinal bulunduğu ve melodisinin Türk milletinin ihtişamına yakışacak
şekilde olduğu belirtilerek tebrik ediliyordum. Bu mektup geldikten on beş gün
sonra beni Ankara'dan çağırdılar..."
ABD Millî Marşı
(Söz: Francis Scott Key, müzik: John Stafford
Smith, yazılışı: 1814, kabulü : 1931)
Pul
Pul Yıldızlı Sancak
Ah, söyle, görebiliyor musun şafağın ilk
ışıklarında,
Alacakaranlığın son pırıltıları içinde
öylesine övünçle selamladığımızı,
O tehlikeli kavgada kalın çizgileri ve parlak
yıldızlarıyla,
Tabyalar üzerinden görkemli dalgalanışını
izlediğimizi?
Ve roketlerin kızıl ışığı, havada patlayan
bombalar,
Tanıtladılar tüm gece, bayrağımız hâlâ
oradadır.
Ah, söyle o pul pul yaldızlı sancak hâlâ
dalgalanıyor mu
Toprağı üzerinde özgür insanların, ve vatanı
üzerinde yiğitlerin?
Kıyıda, denizin sisleri içinden belli belirsiz
görülen,
O kıyı ki orada düşmanın böbürlenen ordusu son
derece sessizlik içinde yatmaktadır,
Nedir o, esen yelde, yüksek tepenin üstünden,
Esintiyle bîr kaybolup, bir görünen?
Bir alazlanıyor ışıltısında sabahın ilk
ışığının,
Bir tüm görkemiyle yansıyarak parlıyor sular
üzerinde,
İşte bu, pul pul yıldızlı sancaktır, ah, uzun
yıllar dalgalansın
Toprağı üzerinde özgür insanların, ve vatanı
üzerinde yiğitlerin!
Ve nerede şimdi o güruh o kadar pervasızca
haykıran
Yıkıntısı savaşın ve döğüşün
Ne yuva ne yurt bırakacak diye?
Kendi kanları yıkadı onların pis ayaklarının
kirini.
Hiçbir barınak koruyamaz parayla tutulan ve
köleyi
Korkunçluğundan kaçışın, ya da zulmetinden
mezarın;
Ve pul pul yıldızlı sancak yengiyle dalgalanır
Toprağın üzerinde özgür insanların, ve vatanı
üstünde yiğitlerin!
Ah, bu hep böyle olsun özgür insanlar durdukça
Sevgili vatanlarıyla savaşın perişanlığı
arasında!
Yengi ve barışla kutsanan bu ülke
Yüceltsin o Güç'ü bizi bir ulus yapan ve ulus
olarak tutan!
Öyleyse feshetmemiz gerek çünkü davamız haklı
bir dava,
Ve şu olmalı parolamız: Tanrıdır güvenimiz!
Ve pul pul yıldızlı sancağımız yengiyle
dalgalanarak,
Toprağı üzerinde özgür insanların, yuvası
üzerinde yiğitlerin!
(The Annals of America, C. IV. s. 353, The
Encyclopedia Americana, International Edicion, C. 25. s, 609'dan Çev. Naciye
Öncül)
Almanya Millî Marşı
(Söz
: August Henrich Hoffmann, müzik: F.J. Haydn, yazılışı: 1841, kabulü 1922,
yeniden kabulü 1950)
(Törenlerde
söylenmesi kabul edilmiş 3. dörtlüğü)
Birlik,
hak ve özgürlük
Alman
vatanı için
Kardeşçe,
yürekle ve elele
Bu
uğurda çaba gösterelim
Birlik,
hak ve özgürlük
Mutluluğun
simgesi
Bu
mutluluk içinde parla
Parla
Alman vatanı
(Birinci
dörtlük)
Almanya, Almanya, her şeyin üstünde
Dünya'daki her şeyin üstünde
Eğer sürekli direnerek
Kardeşçe, birlik halinde tutarsa kendini
Maas'ten Memel'e
Etch'ten Belt'e varana kadar
Almanya Almanya her şeyin üstünde
Dünyadaki her şeyin üstünde.
(Deutsche Staatssymbote, von Alois Friedel,
1968, Athenaum Verlag-Frankfurt am Main. Bonn'dan çeviren: Yılmaz Onay)
Çin Cumhuriyeti
(Formoza) Millî Marşı
(Söz: Sun Yatsen, müzik : Cheng Mao-yun,
kabulü: 1929)
Üç
halk ilkesidir partimizin yolu,
Amacımız özgür bir ülke kurmak.
Barış içinde bir dünya için
Yoldaşlarımıza, gönüllülere önderlik edip,
Güneş ve yıldız ile
Amacımıza hızla ulaşalım,
İçtenlikle ve cesaretle,
İnançla ve sadakatle,
Tek yürekle, tek ruhla,
Aynı inançla, aynı hedefe!
(A.Pictorial History of The Repuplic of China,
Modern China Press. Taipei, Taiwan. 1981'den çeviren: Doç. Dr. Pulat Otkan)
Çin Halk Cumhuriyeti
Millî Marşı
(Söz: Tien Han; müzik: Nie Erh, yazılışı:
1932, kabulü: 1949).
Kalkın! Köle olmak istemeyen insanlar!
Etimizle, kanımızla yeni Çin Şeddimizi inşa
edelim!
Çin Ulusu, en tehlikeli bir döneme geldi.
Herkes son kükreyişe zorlanıyor.
Kalkın! Kalkın! Kalkın!
Onbinlerimiz tek bir yürek,
Gözümüz kapalı düşman topu üzerine ileri!
Gözümüz kapalı düşman topu üzerine ileri!
İleri! İleri! İlen!
(Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçiliği'nden
alınan metinden Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sinoloji Kürsüsü öğretim
üyelerinden Doç. Dr. Pulat Otkan tarafından çevrilmiştir)
Fin Millî Marşı
(Söz:
Johan Ludvin Runeberg, müzik: Fredrik Pacius, yazılışı: 1846, bir öğrenci
toplantısında ilk söylenişi: 1848)
Vatanımız
Ey Suomi, Anayurdum,
Çınlayan altınsın!
Eşsizdir akarsuyun, vadilerin,
Tepelerin, serin kıyıların;
Kuzeyin güzel ülkesi.
Ecdat yâdigarı!
Goncaların açılacak,
Dönüşecek çiçeğe.
El ele yücelen sevgilerle,
Ümitlerin, mutluluğun, haşmetin
Güçlüdür, her an bizimle,
Yükselen sesimizle.
(Çeviren:
Lale Obuz, Çeviri Finlandiya Büyükelçiliği'nden sağlanmıştır)
Fransız Millî Marşı
(Söz
ve müzik: Claude-Jozeph Rouget de Lisle, yazılışı 1792, kabulü: 1795, 1879)
Marseyyez
İleri kardeşler vatan için ileri!
Şan şeref günü geldi çattı işte!
Karşımıza geçmiş kanlı sancağını
Tiranlık bir kez daha çekiyor göndere
Nasıl bağırıyor duyuyor musunuz uzaktaki
Alanlarda bölük bölük askerler?
Saflarımıza dayandılar öldürmeye gelmişler.
Kanlarımızı, çocuklarımızı ve bizleri!
Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları
silahları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız
sulansın!
Kimin peşindedir bu hükümdarlar
Bu satılmış uşak takımı?
Bu zincirleri kimin için hazırladılar
Kimin içindir acaba bu demirden bukağılar?
Sizin için ey Fransızlar, sizin için tüm
bunlar!
Olacak iş midir bu! Hepimiz hınçlı mı hınçlı,
Şimdiden hazırız sıkmışız yumruklarımızı!
Onlar sizi yeniden köle yapmak istiyorlar!
Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları
silahları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız
sulansın!
Nasıl olur! Efendisi mi olacakmış
Yurdumuzun bu yabancı lejyonlar?
Ne diyorsun! Paralı askerler mi duracakmış.
Bizim mağrur savaşçıların karşısında?
Aman Tanrım! Boynumuzu yakalamış.
Zincirden farksız eller boyunduruğa vurmuşlar.
Soysuzlaşmış despot beyinler,
Çıka çıka bizim bahtımıza çıkmış.
Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları
silahları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız
sulansın!
Tiranlar hainler onun bunun artıkları,
Artık korkudan titremeye başlayın!
Adi suikastçiler çözülsün dizlerinizin
bağları!
Yakındır geliyor zamanı hesap sormanın!
And içmiş askerleriz biz yeneceğiz düşmanı!
Bir yiğit düşmeye görsün toprağa bizden,
Doğurur onu toprak ana yeniden,
Koparıp alsın diye sizlerin kafanızı!
Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları
silâhları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız
sulansın!
Çarpışın Fransızlar merhameti de esirgemeyin
Göze göz dişe diş, elden bırakmayın
civanmertliği,
Yine de silâhların önüne zorla sürüklenen
O zavallıları bağışlayın o masum kurbanları.
Ama o tiranın yanından hiç ayrılmayan
Köpeği ve Bouilles'nin suç ortaklarını,
Bağışlamayın o gözlerini kan bürümüş
kaplanları,
Anamızın bağrını parçalamaya can atan!
Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları
silahları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız
sulansın!
Gel gir kolumuza kutsal vatan sevgisi,
Götür bizi intikam almaya!
Sevgili özgürlük tutsana elimizi,
Sahip çıksana kendi davana!
Zafere erip dikince bayrağımızı,
Senin koruyucuların buluşana dek burada,
Mezarında bile sokana dek düşmanın kafasına,
Senin zaferini ve bizim şanımızı!
Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları
silahları kapın!
Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız
sulansın!
(Hürriyet Bildirgeleri, Der. Janko Musulin,
Çev. Necmi Zekâ, İstanbul, 1983 (Belge Yayınları), s. 113-115.)
Hindistan Milli
Marşı
(Söz
ve müzik: Rabindranath Tagore, ilk söylenişi; Hind Millî Meclisi'nin 1911'de
Kalküta'da yaptığı bir toplantıda, resmen kabulü; 1950)
Herkesin kafasına hükmedensin sen
Yön verensin Hindistan'ın kaderine
Adın yürekler kabartıp Pencap, Sind, Gucarat
Ve Maratha'da
Ve Dravida'da, Orissa'da, Bengal'de
Vındhya tepelerinde ve Himalayalarda
yankılanır
Yamuna'nın ve Ganj'ın müziğine karışır ve
sonra
Türkü olur dalgalarına Hind Okyanusu'nun
Duacımdır, övgülerini söyler hepsi
Senin ellerine bakar bütün halkın kurtuluşu
Sen ey yön veren Hindistan'ın kaderine
Zafer senindir, zafer senindir, senindir
zafer.
(Hindistan
Büyükelçiliği'nden alınan İngilizce metinden çevrilmiştir)
İngiliz Milli Marşı
(17. yüzyılda anonim, yaygınlaşmaya başlaması;
1744)
Bölüm
1
Tanrı korusun iyi yürekli kralımızı,
Uzun ömürler soylu kralımıza,
Tanrı kralı korusun!
Yengin kılsın onu,
Mutlu ve şanlı,
Başımızdan etmesin eksik;
Tanrı kralı korusun!
Tanrım en seçkin yetenekleri elindeki
Ona bağışla gönülden kucaklar dolusu.
Uzun yıllar başımızdan eksilmesin diye;
Savunsun diye yasalarımızı.
Ve haklı kılsın bizi diye
Tüm yüreğimiz ve sesimizle haykırmamız için
Tanrı kralı korusun!
Bölüm
2
Tanrı kutsasın yurdumuzu.
Yaradanın esirgeyen eli
Korusun yine kıyılarımızı;
Barış, gücünü eksik etmesin,
Düşmanı dost eylesin,
Ve Britanya'nın hakları güdülmesin
Artık savaşla.
Haklı
ve dürüst yasalar
Üstlensin halkın davasını,
Ve mutlu kılsın adamızı.
Yurdu yiğitlerin ve özgür insanların,
Ülkesi bağımsızlığın (özgürlüğün),
Dua ediyoruz üstünden eksik olmasın
İyi yürekli tanrının hoşnutluğu.
(İngiliz Büyükelçiliği Kütüphanesinden verilen
fotokopi metinden Naciye Öncül'ün çevirisidir)
Mısır Millî Marşı
Memleketim,
memleketim, memleketim
Sevgim
ve kalbim senin içindir.
Ey
ülkelerin anası Mısır
Sen
hedefim ve gayemsin
Ve
bütün insanların gayesi
Seni
elde etmek için birçok el uzanır
Memleketim,
memleketim, memleketim
Sevgim
ve kalbim senin içindir
Mısır,
sen, incilerin en güzelisin
Zamanın
alnı üzerinde parlayan bir inci
Ülkem,
özgür olarak yaşayasın
Düşmanlara
rağmen esenlik içinde olasın
Memleketim,
memleketim, memleketim
Sevgim
ve kalbim senin içindir.
(Mısır
Büyükelçiliği'nden alınan Arapça aslından Diyanel İşleri Başkanlık Danışmanı
Talat Karaçizmeli'nin çevirisidir)
Pakistan
Millî Marşı
(Söz;
Abul Asar Hafeez Jullunduri, müzik; Ahmad G. Chagla, kabulü; müzik 1953, söz
1954)
Mutluluklar kutsal yurda
Mutluluklar bereket ülkesine
Simgesi kırılmaz azmin
Pakistan yurdu
Mutluluklar sana inan kalesi
Bu kutsal ülkenin yolu
Halkın kardeşliğinin gücündedir
Ulusumuz, ülkemiz ve devletimiz
Parlasın şan ve şerefle sonsuza dek
Kutlu olsun amacımız, ereğimiz.
Ay yıldızlı bu bayrak
Öncüsüdür ilerlemenin ve olgunluğun
Anlatandır geçmişimizi, şanını bu günümüzün,
Esini geleceğimizin.
Simgesi tanrının esirgemesinin.
(Pakistan
Büyükelçiliği'nce verilen İngilizce metinden Naciye Öncül çevirmiştir)
MEVZUAT
ANAYASA
BİRİNCİ
KISIM
Genel
Esaslar
I.
Devletin Şekli
Madde
1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II.
Cumhuriyetin Nitelikleri
Madde
2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
Devletidir.
III.
Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti
Madde
3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Dili
Türkçedir.
Bayrağı,
şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli
marşı “İstiklal Marşı” dır.
Başkenti
Ankara'dır.
IV.
Değiştirilemeyecek Hükümler
Madde
4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu
hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü
maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
KANUN
TÜRK
BAYRAĞI KANUNU
Kanun
Numarası : 2893
Kabul
Tarihi : 22/9/1983
Yayımlandığı
R. Gazete :Tarih : 24/9/1983 Sayı : 18171
Yayımlandığı
Düstur : Tertip: 5 Cilt: 22 Sayfa : 599
Amaç
Madde
1 - Bu Kanunun amacı Türk Bayrağının şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas
ve usulleri belirlemektir.
Bayrağın
Şekli ve Yapımı
Madde
2 -Türk Bayrağı, bu Kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak
kaydıyla beyaz ay - yıldızlı albayraktır. Bayrak ile özel bayrakların (sembolik
bayrak, özel işaret, flama, flandra ve fors) standartları, hangi kumaş ve
maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir.
Bayrağın
Çekilmesi ve İndirilmesi
Madde
3 - Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu
kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt
içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır. Bayrak çekilirken ve
indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o
mahaldeki yetkili amirler sorumludur. Kamu kurum ve kuruluşlarında Türk
Bayrağı, Ulusal Bayramlarda ve genel tatillerde, tatil başlangıcında çekilir ve
tatilin bittiği gün batımında indirilir. Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekileceği,
hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı,
kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, Türk
Silahlı Kuvvetleri yüzer birliklerinde ve Türk bandıralı ticaret gemilerinde
bayrak çekme ve indirme zamanları ile Bayrak çekilirken ve indirilirken
yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.
Bayrağın
Yarıya Çekilmesi
Madde
4 - Türk Bayrağı, yas alameti olarak 10 KASIM'da yarıya çekilir. Yas alameti
olmak üzere bayrağın yarıya çekileceği diğer haller ve zamanı Başbakanlıkça
ilan edilir.
Bayrağın
Selamlanması
Madde
5 - Çekilmesi ve indirilmesi esnasında veya tören geçişlerinde bayrak, cephe
alınarak selamlanır.
Bayrağın
Örtülebileceği Yerler
Madde
6 - Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin ve tüzükte
belirlenecek asker ve sivil kişilerin cenaze törenlerinde bunların tabutlarına,
açılış törenlerinde ATATÜRK heykellerine veya resmi yemin törenlerinde masalara
örtülebilir. Ayrıca milli orf ve adetler göz önünde tutularak Bayrağın diğer
kullanılma şekil ve yeri tüzükte gösterilir.
Yasaklar
Madde
7 - Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya
layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi
yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü
olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve
benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya uniforma şeklinde
giyilemez. Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek
kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama,
sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek
şekilde kullanılamaz. Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi
bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz,
yakılamaz, yere atıla- maz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Bu Kanuna
ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma
yapılır.
Cezalar
Madde
8 - Bu Kanuna ve çıkarılacak tüzüğe aykırı olarak bayrak yapmak, satmak ve
kullanmak yasaktır. Bu yasağa aykırı olarak yapılan Bayraklar o mahallin
yetkili amirlerince toplatılır. Bu kanun hükümlerine aykırı davranışta
bulunanlar suçları daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde Türk Ceza
Kanununun 526 ncı maddesi uyarınca cezalandırılır.
Tüzük
Madde
9 - Bu Kanunun ilgili maddelerinde tüzükte düzenleneceği belirtilen hususlar
ile kanunun uygulanmasına ilişkin diğer esaslar, bu kanunun yayımı tarihinden
itibaren altı ay içinde çıkarılacak tüzükte gösterilir.
Yürürlükten
Kaldırılan Kanun
Madde
10 - 29 Mayıs 1936 Tarih ve 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu yürürlükten
kaldırılmıştır.
Yürürlük
Madde
11 - Bu Kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde
12 - Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
TÜRK
BAYRAĞI TÜZÜĞÜ
Bakanlar
Kurulu Kararının Tarihi : 25.1.1985, No : 85/9034
Dayandığı
Kanunun Tarihi : 22.9.1983, No : 2893
Yayımlandığı
Resmi Gazetesinin Tarihi : 17.3.1985, No : 18697
Yayımlandığı
Düsturun Tertibi : 5, Cildi : 24, S: 2095
BİRİNCİ
BÖLÜM
Kapsam ve Deyimler
Kapsam
Madde 1- Türk bayrağının ve özel bayrakların
standartları, bayrağın hangi kumaşlardan yapılacağı, hangi kapalı yerlere konulacağı,
nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarında ve
bunlar dışındaki yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, bayrak çekilirken ve
indirilirken yapılacak törene dair hususlar, kimlerin tabutlarına bayrak
örtülebileceği, ulusal geleneklere göre bayrağın diğer kullanılma şekil ve
yerleri ve Türk Bayrağı Kanununun uygulanmasına dair diğer esaslar bu Tüzükte
gösterilmiştir.
Deyimler
Madde 2- Bu Tüzükte geçen deyimlerden;
1. bayrak, Türk Bayrağı,
2.Uçkurluk,
bayrağın, ipin geçeceği, beyaz kumaştan, bayrak enince yapılmış bölümü,
3.
Uçum kenarı, bayrağın uçkurluk karşısına gelen kenarı,
4.Üst
kenar, çekildiği zaman bayrağın üste gelen kenarı,
5.Alt
kenar, çekildiği zaman bayrağın alta gelen kenarı,
6.Uçkurluk
dış kenarı, uçkurluğun direğe gelen kenarı,
7.Uçkurluk
iç kenarı, uçkurluğun kumaşa dikilen kenarı,
8.En
bayrağın üst ve alt kenarları arasındaki uzaklık,
9.
Boy, uçkurluk dış kenarıyla uçum kenarı arasındaki uzaklık,
10.bayrak
merkezi, bayrak dikdörtgeninin köşegenlerinin kesiştiği nokta,
11.
bayrak ekseni, bayrak merkezinden üst ve alt kenarlarına paralel olarak geçtiği
farzedilen çizgi, anlamına gelir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Bayrağın Kumaşı, Standartları ve Direği
Bayrağın Kumaşı
Madde 3- ( Değişik : 17/7/1995-95/7075 K.)
A. bayrak, 4.üncü maddede belirtilen
standartlarda, al zemin üzerine beyaz ay yıldız konmak suretiyle aşağıda
gösterilen kumaşlardan yapılır.
1-
100 naylon
2-
100 polyester
3-
50 ipek 50 yün
4-
50 ipek 50 naylon veya poliyester,
3
veya 4 numaralarda belirtilen kumaşlardan yapılan bayraklar özel hallere
münhasırdır.
B)
Al ve beyaz renklerin kodları aşağıda gösterilmiştir.
1)
Al rengin koordinatları;
Parlaklık
(aydınlık) = 27,5
Kırmızılık
- yeşillik = 44,8
Sarılık
- mavilik = 15,6
olarak
ve en çok 3 NBS renk farkı kabul edilir.
2)
Ay yıldızın beyazlığı 460 nanometre dalga boyundaki yasıma yüzdesinin iki
katıyla 620 nanometre dalga boyundaki yansıma yüzdesinin farkı ipek ve sentetik
karışımı kumaşlarda en az 15, diğerlerinden az 60 olmalıdır.
bayrağın
yapımında kullanılacak kumaş ve maddelerle ilgili ayrıntılar mecburi Türk
Standardında gösterilir.
bayrak
üreten işletmeler T.S.E. belgesi almak zorundadır.
Bayrağın
Standartları
Madde 4- bayrak, aşağıda gösterilen
standartlara göre yapılır :
A) bayrağın boyu eninin bir buçuk katıdır,
B)
Ay ve yıldızın meydana getirilmesi için çizilen çemberin merkezleri eksen
üzerinde bulunur,
C)
Ay, ve dış çemberlerinin birbirinin kesmesinden meydana gelir,
D)
Ayın dış çemberinin çapı, bayrak eninin yarısına eşittir. Merkezi, uçkurluğunun
iç kenarından bayrak eninin yarısına eşit uzaklıktadır,
E)
Ayın iç çemberinin çapı, bayrak eninin onda dördüne doğru bayrak eninin 0,0625
katı uzaklıktadır,
F)
Ayın ağzı uçum yönüne bakar,
G)
Yıldız, çapı bayrak eninin dörtte birine eşit olan ve beş eşit parçaya
bölündüğü farzedilen bir çemberin bölüşme noktaları birer atlanarak meydana
getirilir,yıldızın uçlarından biri, bayrak ekseniyle ayın iki ucundan geçtiği
farzedilen çizginin kesiştikleri nokta arasındaki uzaklık, bayrak eninin üçte
birine eşittir,
H)
Uçkurluğun genişliği, bayrak eninin otuzda biridir.
Bayrağın
Ebadı
Madde 5- bayrağın eni, 50 santimetre veya
katlarıdır.
Eni,
750 santimetreye kadar olan bayrakların standartları, tüzüğü ekli çizelgede gösterilmiştir.
Binek
taşıtlarına çekilecek bayrağın ebadı 20 x 30 santimetre .
Bayrağın
büyüklüğü, çekileceği binaların ve deniz taşıtlarının büyüklüğüyle mütenasip
olacaktır. Şiddetli rüzgarlı ve yağmurlu günlerde daha küçük ebatta bayrak
çekilebilir.
Bayrak
Direği
Madde 6- bayrak,ağaç veya madenden yapılmış,
yuvarlak bir direğe çekilir.
Direğin
üst ucunda, içinde bayrak ipinin geçmesine yarayan bir makara olan, yassı,
yuvarlak ve direğin kalınlığıyla orantılı bir tepelik bulunur.
Direk,
çekilecek bayrak eninin en az iki katı boyunda ve en sert havalarda
kırılmayacak ve bükülmeyecek sağlamlıkta olacaktır.
Yere
dikilecek direğin yüksekliği, en az üç metre olacak ve bayrak uçum alt ucunun
yere sürünmesine imkan vermeyecektir.
Ağaçtan
yapılmış direkler, kendi renginde cilalı veya beyaz yahut cevizi renkte
boyalı,madenden yapılmış direkler, beyaz yahut bronz renkte veya ağaç rengine
boyalı yahut galvanize edilmiş olacaktır.
Bayrak
Direğinin Konulması
Madde 7- Bayrak direğinin nerelere ve nasıl konulacağı
ve bayrağın bunlara nasıl çekileceği aşağıda gösterilmiştir:
A- Binalarda, en yüksek yere veya binanın ön
yüzünün veya bu yüzdeki balkonun yahut benzer çıkıntılı yerin tam ortasına
dikey olarak konulacak direğe, bu mümkün değilse, alt ucu yoldan geçenlere
dokunmayacak yükseklikte, ön yüzün ortasına veya binanın en gösterişli yerene,
bina yüzüyle direk arasında en çok 45 derecelik açı yapacak şekilde eğik olarak
konulacak direğe, bu da mümkün değilse, binanın giriş önünde veya tören
alanında 6 ncı maddenin üçüncü fıkrasına uygun olarak yapılmış direğe,
B-
Deniz araçlarının, limanda, varsa arka direklerine, seyirde, denizcilikteki
usullere göre, bayrak çekilmesi gereken direklerine bağlı gize veya direğe,
yelkenli gemilerin randa yelkeninin çördek yakalarına,
C-
Binek taşıtlarında, sağ ön tarafa dikey olarak konulacak küçük direğe,
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Bayrağın Çekilmesine ve İndirilmesine Dair
Esaslar
Çekilme ve İndirilme Zamanı
Madde 8- Bayrak saat 08.00'de günün bu saatte
ağarmadığı hallerde gün ağardığında çekilir, gün batımın da indirilir.
(Değişik
. 2/3/1995 – 95/6649 K.) Bayrak, milli bayram, genel tatil ve hafta tatili
günlerinde tatilin başladığı saatte, günü bu saatten evvel kararması halinde
ise gün batımın da çekilir, tatil süresince çekil bırakılır, tatil sonunda gün
batımın da indirilir.
Bayrak
yırtılmasına, ipinin veya makarasının kopmasına sebep olabilecek rüzgarlı
havalarda indirilebilir.
Sürekli
Bayrak Çekilecek Yerler
Madde 9- Aşağıda yazılı resmi daire ve
kuruluşların bayrakları sürekli çekili kalır:
A) Türkiye Büyük Millet Meclisi
B)
Anıtkabir
C)
Polis, jandarma, hudut gümrük muhafaza, karayollarıyla, hudut kapıları.
Her
gün Bayrak Çekilecek Yerler
Madde 10- Aşağıda yazılı resmi daire ve
kuruluşlarla deniz araçlarına her gün bayrak çekilir :
A) Cumhurbaşkanlığı,
B)
Hükümet konakları,
C)
Limanda, demirli veya seyir halinde bulunan makineli büyük ve küçük her çeşit
deniz araçlarıyla Devlet işlerinde kullanılan makinesiz deniz araçları
Seyir
halinde bulanan gemiler, geceleri bayraklarını çekili bırakabilirler.
Milli
Bayram, Genel Tatil ve Hafta Tatilinde Bayrak Çekilecek Yerler
Madde 11- Milli Bayramlar, genel tatil ve
hafta tatili günlerinde bayrak çekilecek yerler aşağıda gösterilmiştir:
1. Resmi daireler,
2.
Bağımsız bölükler ve daha üst askeri karargahlar,
3.
Kamu kurum ve kuruluşlarıyla kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
siyasal partiler, fabrikalar, işletmeler, Milli kuruluşlar.
Müsaade
ile Bayrak Çekilmesi Veya Konulması
Madde 12- 11 inci madde de sayılan günler,
kurtuluş ve Atatürk'ü anma günleri dışında, bayrak çekilmesi veya konulması
mahalli mülki amirinin müsaadesine bağlıdır.
Ancak,
milli spor karşılaşmalarında ve milli gelenekler gerektiriyorsa törenlerde ve
düğünlerde bayrak kullanılabilir.
Yabancı
Ülkelerdeki Resmi Ve Milli Binalara Bayrak Çekilmesi
Madde 13 – Türkiye Cumhuriyetinin yabancı
ülkelerde bulunan resmi ve milli binalarına bayrak çekilip indirilmesinde,
mahalli geleneklerle milletlerarası tatbikat göz önünde bulundurularak bu Tüzük
hükümlerine uyulur.
Hava
Araçları
Madde 14 – Hava araçlarına bayrak çekilmez.
Sivil hava araçlarına ,yön dümeninin her iki yanına boyayla al zemin üzerine
bayraktaki oranlara uygun, beyaz renkte ay yıldız resmolunur.
Tek
Bayrak Çekilmesi
Madde 15- Birden çok resmi dairenin bulunduğu
binaya tek bayrak çekilir.
Birden çok binaya yerleşmiş resmi dairelerin
ayrı binalara bayrak çekilmesi, dairenin en büyük amirinin taktirine bağlıdır.
Bayrağın
Yabancı Devletlerle Birlikte Çekilmesi
Madde 16- Milletlerarası toplantılarda,
fuarlarda ve yabancı turistlerin konakladığı yerlerde, yabancı devlet
bayrakları, ancak bayrakla birlikte çekilebilir. Bu taktirde 12 nci maddenin
birinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
Bu
durumlarda bayrak, bina ön yüzüne göre sağdaki ilk direğe çekilir.
Yabancı
devlet bayraklarının ebadı, bayrak ebadından büyük, direkleri bayrak direğinden
yüksek olamaz. Yabancıların karşılıklı olmak şartıyla uyruğunda bulundukları
devletin bayrağını konut veya ticaret hanelerine çekmelerinde birinci, ikinci,
üçüncü fıkralar hükümleri uygulanır.
İkiden
çok yabancı devlet bayrağının bayrakla birlikte çekilmesi halinde, diğer
devletlerin bayrakları bayrağın soluna alfabetik sıraya göre çekilir.
Yabancı
diplomatik misyonlarda yukarıdaki hükümle uygulanmaz.
Konut Ve İş Yerlerine Bayrak Asılması
Madde 17- İşyeri konut vb. özel yerlere, Milli
Bayramda, resmi bayramlarda, kurtuluş ve Atatürk'ü anma günlerinde 7 nci
maddenin A bendi hükümlerine bağlı olmaksızın bayrak asılabilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BAYRAĞIN KONULABİLECEĞİ VE ÖRTÜLEBİLECEĞİ
YERLER
Bayrak
Konulacak Makam Odaları: Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyeleri, Başbakan, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve
Danıştay Başkanları, Bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı, Sayıştay Başkanı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Yargıtay ve Danıştay
başkan vekilleri ve daire başkanları, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı, Yüksek
Seçim Kurulu Başkanı, Sayıştay daire başkanları, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanı, üniversite rektörleri, müsteşarlar, valiler, büyükelçiler,
Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı, müsteşar yardımcıları, genel müdürler ve bu
düzeydeki başkanlıklar, bölge idare mahkemesi başkanları, Cumhuriyet savcıları,
adalet komisyonu başkanları, fakülte dekanları, kaymakamlar, başkonsoloslar,
bucak müdürleri, belediye başkanları, bölge başmüdürleri ve bölge müdürleriyle
bakanlıkların il kuruluşlarının başında bulunanların ve resmi hastane
baştabiplerinin makam odalarına bayrak konur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bayrak
konulacak birlik, karargah, kurum, komutan ve amir odaları aşağıda
gösterilmiştir: 1. Tabur komutanları ve daha üst birlik komutanlarıyla komutan
yardımcıları (yüzer birlikler hariç olmak üzere deniz ve havada eşiti).
2.Yüksek
Askeri Şura üyeleri,
3.Genelkurmay
İkinci Başkanı,
4.
Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı ve müsteşar yardımcıları,
5.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve Yardımcısı,
6.
Harp Akademileri Komutanı ve Yardımcısı, Kuvvet Harp Akademileri komutanları,
Milli Güvenlik ve Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanı,
7.
Okul komutanları ve yardımcıları,
8.
Kurmay başkanları, kurmay yar-başkanları ve erkan başkanları,
9.
Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma
Genel Komutanlığı karargahlarındaki başkan ve daire başkanları,
10.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanı,
11.Yukarıda
sayılanlar dışında, birlik ve kurumlara komuta etmeyen, karargahlarda görevli
general ve amiraller,
12.
General ve amiral kadrolarında görev yapan subaylar,
13.Askeri
Yargıtay Başkanı, İkinci Başkanı, Başsavcısı, daire başkanlarıyla Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi Başkanı, başsavcısı ve daire başkanları,
14.
Askeri hastane baştabipleri,
15.
Askerlik daire ve şube başkanları,
16.
Askeri savcılar ve askeri mahkeme kıdemli hakimleri,
Emniyet
teşkilatında bayrak konulacak makam odaları aşağıda gösterilmiştir.
1.Emniyet
Genel Müdürü,
2.Polis
Akademisi Başkanı,
3.İl
Emniyet Müdürü,
4.
Polis Koleji ve Polis Okulu Müdürleri,
Bayrak,
tepesinde ay yıldız bulunan direğe çekili bulunur, makam masasının sağ
gerisinde uygun bir yere konur. Büyüklüğünün odanın büyüklüğüne uygun olmasına
ve uçlarının yerden en az 25
santimetre yukarıda bulunmasına itina gösterilir.
Bayrak
Çekilecek Binek Taşıtları
Madde 19- Cumhurbaşkanının, illerinde
valilerin, görevli bulundukları dış ülkelerde büyükelçilerin binek taşıtlarına,
tepesinde ay yıldız bulunan kromajlı küçük direklere bayrak çekilir.
Kaymakamların
binek taşıtlarına, Milli ve resmi bayram günlerinde ve hudut görüşmelerinde
bayrak çekilir.
Cumhurbaşkanının
bulunduğu kortejde, sıfatı ne olursa olsun, kimsenin binek taşıtına bayrak veya
fors çekilemez.
Bayrak
Konulacak Diğer Yerler
Atatürk
köşelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı salonunda başkanlık divanının
sağına ve soluna, Bakanlar Kurulu toplantı salonunda Başbakanın oturduğu yerin
sağ arkasına, Anayasa Mahkemesi toplantı salonuna, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay
genel kurulları ve Danıştay İdari İşler Kurulu salonlarına, Uyuşmazlık
Mahkemesi toplantı salonuna, bakanlıkların, Yüksek Öğretim Kurulu ve yüksek
öğretim kurumlarının ve valiliklerin toplantı, brifing, şeref salonlarıyla
duruşma salonlarına bayrak konur.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinde hudut protokol odalarıyla aşağıda belirtilen birlik,
karargah ne kurumların toplantı, brifing ve şeref salonlarına bayrak konur:
1.Tugay
ve daha üst komutanlıklar ( deniz ve havada eşiti),
2.Yüksek
Askeri Şura,
3.Milli
Savunma Bakanlığı,
4.Milli
Güvenlik Kurulu,
5.Harp
Akademileri Komutanlığı,
6.Okul
Komutanlıkları,
7.Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı,
8.800
yataklı askeri hastaneler.
Bayrak
Örtülebilecek Yerler
Bayrak,
açılış törenlerinde Atatürk heykellerine, yemin törenlerinde masalara
örtülebilir.
Cumhurbaşkanlığı
yapmış kişilerin, şehitlerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sivil personel
dışındaki mensuplarının, bunların emeklilerinin, 18 inci madde hükmüne göre
makam odalarında bayrak bulunan kamu görevlilerinin, bu görevleri daha önce
yapmış olanlarla aşağıda yazılı kimselerin cenaze törenlerinde tabutlarına
bayrak örtülebilir:
1.Milletvekilleri
ve milletvekilliği yapmış olanlar,
2.Temsilciler
Meclisi, Danışma Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu üyeliği yapmış olanlar,
3.Milli
Birlik Komitesi üyeliği yapmış olanlar,
4.Gaziler,
5.Yüksek
yargı organları üyeleri ve emeklileri,
6.Sayıştay
üyeleri ve emeklileri,
7.Hakim
ve savcılarla emeklileri,
8.Yüksek
öğretim kurumları öğretim üyeleri ve emeklileri,
9.Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurul üyeleriyle bu görevi yapmış
olanlar,
10.Devlet
sanatçıları,
11.Devlet
madalyası sahipleri,
12.Kızılay,
Türk Hava Kurumu genel başkanları ve bu görevi yapmış olanlar,
13.Emniyet
mensupları ve emeklileri,
14.Dünya,
Olimpiyat ve Avrupa şampiyonluğu kazanmış olmaları dolayısıyla 2913 sayılı
Kanuna göre aylık bağlanmış sporcular,
15.Resmi
okul müdürleri,
16.Basın
şeref kartı sahipleri,
17.
İşçi ve işveren sendikaları konfederasyon başkanları ve bu görevi yapmış
olanlar,
18.Kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının en üst kuruluşunun başkanları ve bu
görevi yapmış olanlar,
19.Bilimsel,
sanatsal, Kültürel, sportif ve sosyal alanlarda üstün hizmet verdiği mülki
amirlerince kabul edilen diğer Türk vatandaşları.
Ancak,
Devlet aleyhine veya yüz kızartıcı mahiyette bir suç işlemekten hüküm giymiş
olanların tabutlarına, affedilmiş olsalar bile, bayrak örtülemez.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Bayrak TÖRENİ, bayrağa SAYGI VE YASAKLAR
bayrak Töreni
bayrak, aşağıda yazılı törenle çekilir ve
indirilir:
1.Türk
Silahlı Kuvvetlerindeki bayrak törenlerinde, bir subay ve astsubay komutasında
tüfekli bir kıta, bayrağın çekileceği veya çekili bulunduğu direğin karşısında
veya yakınında, bando veya boru yahut silistre çalacak askerlerle birlikte
cephe alır. Gereğine göre, bir veya iki er, bayrağın direğe çekiliş veya
indirilişi için hazır bulunur ve çekilmesinden sonra veya indirilmesinden önce
Bayrağı selamlar. Bando istiklal Marşını, boru veya silistre saygı marşını çalmaya
başladığı anda, subay veya astsubay elle, kıta tüfekle selam durur. Bu durum,
bayrak çekilinceye veya indirilinceye kadar sürer. Küçük savaş gemileriyle yardımcı gemilerde
bayrak, silistre çalınarak çekilir ve indirilir. Bu törende asker çıkarılmaz.
Küçük askeri birliklerin bulunduğu yerlerde ise, bayrak, bir kıta tarafından
selamlanarak çekilir ve indirilir.
2.
Emrinde polis, jandarma gibi üniformalı kuvvet bulunan dairelerde ve bu
kuvvetlerin bulundukları karakollarda, tören, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki gibi
yapılır.
3.Emrinde
üniformalı kuvvet bulunmayan kurumlardaki ve yabancı ülkelerde bulunan resmi ve
millî binalardaki törenlerde, Bayrağı çeken veya indiren kimse, başı açık
olarak bulunur, çektikten sonra veya indirmeden önce Bayrağı selamlar.
4.Okullardaki
bayrak töreni, ( C) bendinde yazılı olduğu gibi yapılır. Öğrenciler törene
saygı durumu alarak katılırlar, su sırada, varsa, bando eşliğinde, yoksa, boru
veya komutla İstiklal Marşı söylenir.
5.Türk
bandralı ticaret gemilerinde tören, üç kişilik bir mürettebat çıkarılmak ve
üniformalı olup olmadıklarına göre, (B) ve (C) bentlerinde, küçük araçlarda
ise, (C) bendinde yazılı esaslara göre yapılır.
6.Özel
yerlerde ve konutlarda tören, Bayrağı çekecek ve indirecek kimsenin, üniformalı
olup olmadığına göre, Bayrağı selamlaması suretiyle yapılır.
Bayrağa
Saygı
Madde 23- bayrak, çabuk çabuk çekilir ve yavaş
yavaş indirilir.
Bayrak
çekilmeden önce veya indirildikten sonra özel bir saygıyla taşınır.
Türk
silahli kuvvetlerine ait gemilere girip çıkanlar, direkte bulunan Bayrağı
yüzlerini dönerek selamlarlar.
Bayrağın
Yarıya Çekilmesi
Madde 24- Bayrak, 10 Kasımda Türkiye'de ve
Türkiye Cumhuriyetinin dış temsilciliklerinde, resmi ve milli binalarında
yarıya çekilir.
bayrağın
yarıya çekileceği diğer haller ve zamanlar Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak Başbakanlıkça tesbit ve ilan edilir.
Bu
hallerde bayrak, önce tepeye kadar çekilir, sonra yarıya indirilir.
Sürekli
bayrak çekilen yerlerde de, bayrak yavaş yavaş yarıya indirilir.
TBMM
binasının önündeki bayrak hiçbir zaman, Anıtkabirdeki bayrak 10 Kasım dışında
yarıya indirilemez.
Bayrak
Çekilmeyecek Ve Konulmayacak Yerler
Madde25-Yıkık, terkedilmiş, yapımı
tamamlanmamış binalara, mutfak, tavla vb. yerlere, liman, göl ve nehirlerde
çalışan 18 tonilatodan küçük yat ve salapuryalara, çamur, çöp dubası vb.
teknelere, 19 uncu maddede belirtilen binek taşıtları dışındaki kara
taşıtlarına bayrak çekilemez ve konulamaz.
Yasaklar
Madde 26- Bayrak, yırtık, sökük, yamalı,
delik, kirli, soluk, buruşuk olarak veya taşıdığı manevi değeri zedeleyecek
biçimde kullanılamaz; 21 inci madde hükümleri dışında, ne maksatla olursa
olsun, örtü olarak serilemez; oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz;
elbise ve üniforma olarak giyilemez. Bu yerlere, masalara, kürsülere vb. eşya
üzerine bayrağın şekli yapılamaz.
Hiç
bir siyasi parti, kuruluş, dernek, vakıf tarafından amblem, flama, sembol ve
benzerlerinin ön ve arka yüzünde, bayrak , esas ve fon olarak kullanılamaz.
Bayrağa
sözle, yazıyla veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez,
saygısızlıkta bulunulamaz. bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli
itina gösterilmeden kullanılamaz.
ALTINCI
BÖLÜM
Özel Bayraklar
Özel Bayraklar
Madde 27-Tanıtıcı bayraklar dışındaki özel
bayraklar al zemin üzerine ay yıldız resmolunarak yapılır. Özel bayraklarla
tanıtıcı bayrak aşağıda gösterilmiştir.
1. Cumhurbaşkanlığı forsu,
2.Flandra,
3.Sembolik
Bayraklar,
4.
Özel işaretli Bayraklar,
5.Kare
bayraklar,
6.Gidon
bayraklar,
7.Eksiz
bayraklar,
8.
Flamalar,
9.
Tanıtıcı bayraklar,
Cumhurbaşkanlığı
Forsu
Madde 28- Cumhurbaşkanlığı forsu, ekte
gösterilen ölçülere uygun olarak yapılır. Forsun sol üst köşesinde yer alan
güneş ve yıldızlar sarı renktedir. Cumhurbaşkanının ikametgâhında, ziyareti
süresince bulunduğu yerde, bayrak direğine çekilir, gece ve gündüz çekili
kalır, makam odasında çalışma masasının sol gerisine konur, içinde bulunduğu
arabanın sol önünde, tepesinde ay yıldız bulunan kromajlı direğe çekilir.
Flandra
Madde 29- Flandra, boyu eninin 18 katı olan
bayraktır. Bu bayraklar, savaş gemileriyle yardımcı gemilerde, tanıtma işareti
olmak üzere , yalnız denizde kullanılır.
Sembolik
Bayraklar
Madde 30- Sembolik bayraklar, küçültülerek
kumaş veya başka maddeler üzerine yapılan bayraklardır.
Özel
işaretli bayraklar
Madde 31- Özel işaretli bayraklardan;
1.Kare bayraklar, eni boyuna eşit olarak,
2.Gidon
bayraklar, boyu eninin birbuçuk katı olan bayrağın, uçum yönünde eklenen ve
kenarları bayrak enine eşit olan karenin köşegenlerinin kesiştiği noktayla uçum
kenarının iki ucu arasında kalan üçgenin oyulmasıyla
3.Eksiz
bayraklar, eni bir metre, boyu üç metre olan bayrağa yüksekliği bir metre olan
ikizkenar üçgen eklenmesiyle,
yapılır.
Flamalar
Madde 32- Flamalar, boyu eninin birbuçuk katı
olan ve uçum yönünde birleşen kenarları birbirine eşit bulunan üçgen şeklindeki
bayraklardır.
Tanıtıcı
Bayraklar
Madde 33-Tanıtıcı bayraklar, boyu eninin
birbuçuk katı olan ve üzerlerine, resmi ya da özel kurum ve kuruluşların tescil
edilmiş amblemleri resmolunan bayraklardır.
Özel
Bayrakların Kullanılmasına Dair Diğer Esaslar
Madde 34- Sembolik bayraklar, özel işaretli
bayraklar ve flamalar millî ve resmi bayramlarda, kurtuluş ve Atatürk'ü anma
günlerinde, yabancı devlet büyüklerinin Ülkemize yapacakları ziyaretlerde
kullanılır.
Sembolik
bayraklar, ayrıca, okulların süslenmesinde kullanılabileceği gibi, birinci
fıkrada sayılan günlerde, temel atma ve açılış törenleri, Devlet büyüklerinin
yapacakları Yurt gezileri vb. durumlarda, tabiî renkte veya kırmızı beyaz
renklere boyanmış yahut ucuna bayrak uzunluğunda kırmızı beyaz kurdele ve
şeritler bağlanmış çubuklara takılarak elde taşınabilir; iplere tek tek veya
dizi halinde takılarak veya doğrudan sarkıtılarak donanma amacıyla
kullanılabilir.
Sembolik
bayrakların bu durumlar dışında kullanılması, mahallî mülkî amirinin
müsaadesine bağlıdır.
Tanıtıcı
bayraklar, sadece, ait oldukları kurum ve kuruluşların binaları önüne
çekilebilir, bunların düzenledikleri tören ve toplantılarda kullanılabilir. Ayrıca,
bunların üst görevlilerinin makam odalarında, çalışma masalarının sol gerisine
konulabilir. Bu bayrakların çekildiği direklerin tepesine ay yıldız konulamaz.
Türkiye
Kızılay Derneğinin tanıtıcı bayrağı, sağlık kuruluşlarının direklerine
çekilebilir.
Bayrağın
Tanıtıcı bayraklarla Birlikte Çekilmesi
Madde 35-Tanıtıcı bayrak çeken kuruluşlarda en
az iki direk bulunur. Bina ön yüzüne göre sağdaki direğe bayrak, soldaki direğe
tanıtıcı bayrak çekilir.
Bu
durumlarda , tanıtıcı bayrakların ebadı bayrak ebadından büyük, direkleri
bayrak direğinden yüksek olamaz.
Bu
gibi yerlere, ancak, Millî Bayram, genel tatil, hafta tatili, kurtuluş ve
Atatürk'ü anma günlerinde bayrak çekilebilir.
Üç
direk bulunan yerlerde bayrak, ortadaki direğe, üçten çok direk varsa bina ön
yüzüne göre sağdaki direğe çekilir.
Bu
direklerin hepsine bayrak çekilmesi halinde, bayrakların ebadı eşit olmalıdır.
YEDİNCİ
BÖLÜM
Tescil ve Müsaade İşlemleri
Tescile Yetkili Makamlar
Madde 36-Tanıtıcı bayraklar ve forslar şekil,
ölçü, renk vb. özellikleri yönünden incelenip tescil edilmedikçe kullanılamaz.
Tescile;
1.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait olanlar için, Genelkurmay Başkanlığı,
2.Eğitim
kurumları, spor kulüpleri, izci ve yavrukurt kuruluşları vb. kuruluşlara ait
olanlar için, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı,
3.
Bunlar dışında kalanlar için, İçişleri Bakanlığı,
yetkilidir.
Türk
Silahlı Kuvvetlerine ait olanlar dışında kalan tanıtıcı bayrakların tescil ve
müsaade işlemlerinin nasıl yapılacağı ilgili bakanlıklar ve kuruluşların
görüşleri alınarak İçişleri ve Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlıklarınca
yürürlüğe konulacak yönetmeliklerde gösterilir.
1615
sayılı Gümrük Kanununun 163 üncü maddesinde yer alan gümrük bayrağı bu madde
hükümlerinin dışındadır.
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Donanma Maksatlı Süsler
Madde 37- Donanma maksadıyla yapılan çeşitli
renk ve şekildeki süsler, bu Tüzük hükümlerine bağlı değildir.
Eskimiş
Bayrakların Yok Edilmesi
Madde 38- Eskimiş, solmuş, yırtılmış ve
kullanılmayacak duruma gelmiş bayraklar, yok edilmek üzere Sümerbank
kuruluşlarına teslim edilir. Kanuna ve Tüzüğe Aykırı Fiillerin Önlenmesi
Madde 39- Türk Bayrağı Kanununa ve bu Tüzüğe
aykırı filler, yetkili makamlarca derhal önlenir.
Yürürlük
Madde 40- 22/9/1983 günlü ve 2893 sayılı Türk
Bayrağı Kanununun 2,3,6 ve 9 uncu maddelerine dayanılarak hazırlanmış ve
Danıştayca incelenmiş olan bu Tüzük hükümleri Resmî Gazetede yayımı gününde
yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 41- Bu Tüzük hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. 25/1/1985 TARİHLİ VE 85/9034 SAYILI ANA TÜZÜĞE İŞLENEMEYEN HÜKÜMLER :
1.
17/7/1995 tarihli ve 95/7075 sayılı Tüzüğün geçici maddesi:
Geçici Madde - Mevcut bayrakların
kullanımlarına eskiyinceye kadar devam olunabilir.
İlköğretim
Ve Ortaöğretim Kurumlarında Atatürk Inkılap Ve İlkelerinin Öğretim Esasları
Yönergesi
Tebliğler
Dergisi Yayım Tarihi :18/01/1982 - Sayısı: 2104
...
10.
Beden Eğitimi Derslerinde:
Bu derslerde yeri geldikçe öğrencilere
,Atatürk'ün Spor ve Sporcular hakkındaki sözlerinden yararlanılarak, Milli
Eğitim Programlarında amaçlanan davranışları kazandırıcı telkinlerde
bulunulmalıdır.
Kapalı spor salonu olmayan okullarda,yağışlı
günlerde sınıflarda yapılacak derslerde,Atatürk'ün ünlü sporcularla ilgili
hatıraları,Atatürk'ün spor hakkındaki görüşleri,Atatürk adına düzenlenen
yarışmalar ve bunların önemi,"Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor
Bayramı”nın anlamı,"Dağ Başını Duman Almış Marşı"nın "Gençlik
Marşı"olarak kabul edilişi gibi konular üzerinde durulmalı ve öğrencilere
bunlara benzer ödevler verilerek,teorik çalışmalarda Atatürk'ün “spor bir
medeniyet unsudur”,"Ben Sporcunun zeki,çevik ve aynı zamanda ahlaklısını
severim"gibi özdeyişleri açıklanmalıdır.
Yöresel Kurtuluş günleri ile Atatürk'ün o İl’e
ilk gelişinin yıl dönümlerinde veya Milli Bayramlarda,Atatürk'ün sporla ilgili
özdeyişlerinin adıyla,Okul Spor Yurtlarınca koşular ve yarışmalar
düzenlenmelidir.
11.
Müzik Derslerinde:
a.En başta İstiklal Marşı'nın anlam ve önemi
ayrıntılı olarak öğrencilere kavratılmalı ve bilgi seviyesinin gelişmesine göre
solfejle söylenmesi öğretilmelidir.(Bayrak Törenlerinde Milli Günler ve
Bayramlarda, Öğrencilerinin tümünün İstiklal Marşı'nın usulünce söylenmesi
sağlanmalıdır.)
Yeri geldiğinde,İstiklal Marşı'nın T.B.M.M.de
kabul edilmesi açıklanmalı,İstiklal Marşı'nın şiir olarak bütünü okunmalı ve
kıtalar açıklanmalıdır.
b.Atatürk ile ilgili marşlara yer verilmeli ve
marşların güfteleri açıklanırken,Atatürk'ün kişiliği,ilke ve görüşleri ile
ilgili bilgiler verilmelidir.
c.Fırsatlardan yararlanılarak,Atatürk
zamanında açılan Konservatuar ile Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Müzik bölümünün
çalışmaları ve bu kuruluşların önemine değinilmeli.Atatürk'ün müziğe ve
müzisyenlere verdiği değer belirtilmelidir.Atatürk'ün yetiştiği ortam ile
geliştirdiği müzik ortamı açıklanmalıdır.
ç.Kabiliyetli öğrencilere,Atatürk,Yurt,Bayrak
konularında marş güfteleri yazdırılması sağlanmalı ve bu konuda kişisel veya
toplu olarak beste çalışmaları yaptırılmalıdır.
d.Yeri geldikçe Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve
türküler öğretilmelidir.İmkanlar ölçüsünde Atatürk ile ilgili müzik eserleri
dinletilmelidir.
12.
Resim-İş Derslerinde:
a.Atatürk'ün,Sanat ve Sanatçıya verdiği önemle
ilgili görüşlerine ilişkin,Blok ve Yazı Değerleri çalışmalarında afişler
yaptırılmalıdır.
b.Türk Bayrağı yaptırılırken,İstiklal
Marşı,Atatürk'ün bakımsızlık ilkesi üzerinde durulmalıdır.
c.Atatürk ile ilgili kitap isimlerinden,kitap
kapağı çalışmaları yaptırılmalıdır.
ç.Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türkiye ile
Türk halkının durumu mukayeseli kompozisyonlara uyarlanmalıdır
d.Atatürk zamanında yaşamış tarihi hüviyeti
olan kişiler veya eserleri sınıfa getirilerek,izlenimler resme
dönüştürülmelidir.
e.Cumhuriyet Devri Ressam,Heykeltıraş ve
Mimarları hakkında bil5iler toplanmalı;eserlerî,fotoğraf veya röprüdiksiyonları
ile birlikte derlenmeye çalışılmalı ve panolarda sergilenmelidir.
f.Cumhuriyet Devrinde yapılan,çevrelerindeki
anıt heykellerin resimleri ve tarihçelerinin toplanması ödev olarak
verilmeli:ileride okullar arası işbirliği ile bu konuda bir belgenin
hazırlanmasına yol açılmalıdır.
g.Okullardaki Atatürk Köşelerinin
düzenlenmesinde,Köşede yer alacak Atatürk'e ait Resimlerde, öğrenci katkısı
sağlanmalıdır.
ğ.Bu arada Kız Teknik Okulları Dış Giyim
derslerinde kıyafet alanında yapılan yenilikler anlatılmalıdır. Endüstri Meslek
Liseleri ve diğer Meslek Liselerindeki Meslek derslerinde ve uygulamalı
çalışmalarda, yeri geldikçe Atatürk'ün San'at ve Sanatçıya verdiği önem
açıklanmalıdır.
...
GENELGE (101/1998)
(Tebliğler
Dergisi'nde Yayım Tarihi ve Sayısı: Ekim 1998 - 2493)
KONU:
İstiklâl Marşı-Bayrak Töreni
Ulu Önder Atatürk'ün kurduğu genç
Cumhuriyetimizin 75'inci Yıl dönümünü coşkuyla kutlamaya hazırladığımız bu
günlerde Türk Milleti, Atasının belirlediği hedefler doğrultusunda çağdaş uygarlık
düzeyine ulaşma ve aşma kararlılığı içindedir. Bu bağlamda bağımsızlığımızın,
ulusal birlik ve beraberliğimizin sembolü olan Bayrağımızın göndere çekilmesi
ve indirilmesi; Türk Ulusunun egemenlik, özgürlük ve onurunu dile getiren ve
bağımsızlığımızın kazanılması anlamında somutlaştıran İstiklâl Marşımızın
söylenmesi esnasında aşağıdaki hususların bir kez daha açıklanmasına gereksinim
duyulmuştur.
1. Bağımsız bir devletin varlığını belirleyen
unsurlar, Milli Marşı ve Bayrağıdır. Bu niteliklerin, çocuklarımıza ve
gençlerimize benimsetilmesi, insanımızın yaşam tarzı olması için en büyük görev
ve sorumluluk, irfan ordusunun temel dinamiği öğretmenlerimize düşmektedir.
2. Tüm eğitim-öğretim kurumlarında Bayrak
Törenleri, Bayrağımızın ve İstiklâl Marşımızın kutsallığına yakışır şekilde
düzenlenecektir. Bu törenler Bayrağımıza ve İstiklâl Marşımıza olan sevgi ve
saygıyı güçlendirmek için değerlendirilecek ve bu konuyla ilgili her türlü
tedbir alınacaktır.
3. Bayrağımızın şekli, yapımı ve korunması ile
ilgili esas ve usuller 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu; Bu Kanun'un
uygulanmasına dair diğer esaslar da Türk Bayrağı Tüzüğünde belirlenmiştir. Tüm
eğitim ve öğretim kurumlarında bu esaslara uygun Bayraklar kullanılacaktır.
4. Tüm kurumlarda kullanılan Bayraklar sağlam,
yıpranmamış ve temiz olacaktır.
5. Göndere çekilecek Bayrak Okul müdürünün
odasında düzgün katlanmış, temiz beyaz bir örtü içerisinde camlı bir dolapta
muhafaza edilecektir.
6. Tören öncesi Bayrak muhafaza edildiği
dolaptan nöbetçi öğretmen eşliğinde bir kız, iki erkek öğrenci tarafından
düzgün bir şekilde iki el üzerinde katlı halde tören alanına getirilecektir.
Bayrağın getirilmesi ve tekrar aynı usulle yerine konulması işleminde her tören
için öğrenciler nöbetleşerek görev alacaktır.
7. Bayrak Törenleri ilgili kurumun müdürü
denetiminde nöbetçi müdür yardımcısı, nöbetçi öğretmenler müzik öğretmeni ve
beden eğitimi öğretmenleri tarafından hazırlanacak ve yürütülecektir.
8. Bayrak Törenlerine törenin yapıldığı sırada
eğitim öğretim kurumlarındaki tüm idareciler, öğretmenler, öğrenciler ve diğer
görevliler katılacaklardır.
9. Bayrağın göndere çekilmesi görevli öğrenci
tarafından hızlı bir şekilde, gönderden indirilmesi ise yavaş yavaş
yapılacaktır.
10. Bayrak Törenlerinde tüm konuşmalar
Bayrağın göndere çekilmesi ve İstiklâl Marşının söylenmesinden önce
bitirilecektir.
11. Bayrak Törenlerinde müdür veya nöbetçi
müdür yardımcısının "hazır ol" komutundan sonra tören alanındaki
herkes tören disiplinine uygun gerekli saygı duruşunda, Bayrağa ve sesin
geldiği yöne yönelerek Bayrağı selamlayacak, sonra İstiklâl Marşımız hep
birlikte gür bir sesle şevk ve heyecan içinde seslendirilecektir.
12. Bayrak Törenlerinde İstiklâl Marşımızın
ilk iki kıtasının söylenmesi esastır. İstiklâl Marşımız varsa bando ve müzik
öğretmeni eşliğinde veya konuya en yatkın öğretmen tarafından söyletilecektir.
13. Bayrak Törenleri; eğitim öğretim
kurumlarının açılması ve kapanmasında, hafta başı ve hafta sonlarında, ulusal
tatiller ve genel tatillerin başlaması ve tatil dönüşü kurumun açıldığı
günlerde yapılacaktır. Hafta sonu, ulusal bayram tatilleri ve genel tatiller
süresince çekilen Bayrak indirilmeyecektir. Tatilin sona erdiği gün okulda
öğrenci bulunmadığından göndere çekilen Bayrak gün batımında görevli personelce
gönderden indirilecek ve Bayrak düzenli bir şekilde muhafaza edildiği yere
kaldırılacaktır.
14. Bayrak Törenleri ve Ulusal bayram
törenlerine eğitim öğretim kurumlarındaki tüm personel katılacaktır. Bu genelde
belirtilen esas ve usullere göre Bayrak Törenlerinin amacına uygun olarak
yapılmasını önemle rica ederim.
Bener CORDAN
Bakan a.
Müsteşar
İSTİKLAL MARŞI İLE
İLGİLİ BASINDA YER ALAN HABERLER
İLAN
"Şairlerimizin
dikkatine:
Milletimizin dahili ve harici İstiklâl uğruna
girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı, Umur-u
Maarif Vekâleti Celilesi'nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23
Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından,
gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi
için beş yüz lira mükâfat verilecektir.
Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek
olan beste için bilahare ayrıca bîr müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar
Ankara'da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâleti'ne yapılacaktır.”
………..
"Edebiyatımızın
en büyük en inançlı şairlerinden Mehmet Akif 'e takdir ve hürmetlerimizi bir
daha tekrarladıktan sonra konuşuyoruz: İstiklâl Marşımızın güftesi, bugünkü
telakkilerimiz, hamlelerimiz ve hedeflerimiz karşısında geriden sesler
halindedir.
Bir
çok mısraları marş mıdır, dua mıdır fark edilemez haldedir. Hele,
"medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" mısraına ne buyrulur? O
günkü haklı ve köpürmüş gayzın bir ifadesi, bir tarihi söz olarak mükemmel,
fakat bir marş mısraı olarak hayır. Beste dünyaya yayıldı. Öğrenmesi pek güç ve
Türk azim ve istiklâlini anlatmıya pek liyakatsiz olmakla beraber onu muhafaza
etmemiz belki lazımdır. Fakat güfteyi değiştirmekte hiçbir mahzur yoktur, hatta
geç kalınmıştır. Değiştirmek muhakkak lazımdır, zarurîdir kanaatindeyiz.”
Yücel,
1937
……..
"Halbuki
Akif'in kasteylediği alâlede medeniyet mefhumu mudur? Şüphesiz ki hayır! Onun
haklı gayzini tahrik eden o medeniyet namına bin türlü zulüm işleyen camiadan
başka bir şey değildir.
Ve
bugün siz gelin de, medeniyet âleminin tutar yerini bulursanız ona sahip çıkın
(...) Uzakşark'a bakın, Afrika'nın göbeğine, Akdeniz'in öbür ucuna, Orta
Avrupa'ya, daha yukarıya... daha aşağıya, sağa sola göz gezdirin.
Her
tarafta 'medeniyet'in, Akif'in kastetmiş olduğu medeniyetin korkunç ve sırıtkan
çehresini görür 'kan! kan!' diye haykıran sesini işitirsiniz. (...) Akif onu
tek dişi kalmış canavar halinde görüyordu, şimdi ise medeniyet otuz iki dişi
ile birden sırıtıyor:
Akif
bunu mu telin etmeyecekti?
Bunu
mu? Yüz fabrikasından doksan dokuzunu gelecek harpte daha çok adam öldürecek
vasıtalar yapmak için durmadan dinlenmeden çalıştıran 'medeniyet'i mi?"
Son
Posta, 1939
"...
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar derken müstevli ve emperyalist
Avrupa'yı ifade ediyordu. Atatürk de onun büyük bîr şair olduğunu biliyordu.
Bunu İstiklâl Marşı'na ilişmeyişinden anlıyoruz."
Son
Posta, 11.1.1948, İsmail HABİB
………
"Maarif
Vekâleti'nin Müsabakası Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti'nden: Burdur mebusu,
şair-i muhterem Mehmet Akif Bey tarafından yazılıp Büyük Millet Meclisi'nce
kabul ve gazetelerde ilan edilen İstiklâl Marşı'nın bestesi Maarif Vekâleti'nce
müsabakaya konulmuştur. Notanın mayıs gayesine kadar gönderilmesi ve kabul
edilecek beste için beş yüz lira mükâfat-ı nakdiye verileceği ilan
olunur."
Hakimiyeti
Milliye, 7 Mart 1921
"Teberru:
Burdur
Mebusu, şai'r-i muhterem Mehmet Akif Beyefendi'nin Büyük Millet Meclisi'nde
kabul edilen İstiklâl Marşı için mahsus beş yüz lira mukâfaat-ı nakdiyeyi
müşairimaleyh fakir İslam kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine
nihayet vermek emeliyle teşekkül eden Dürülmesai menfaatine hediye
eylemiştir."
Hakimiyeti
Milliye, 17 Mart 1921
"Tenkit:
...Hatta
bir de şimdi mühim bir müsabaka var: Vatan Türküsü
Halbuki
bunun biraz tarifi icap ederdi. Mesela bu gayet mühim ve hakikatte yazı-okuma
bilmeyen köylü kadın ve çocuklara varıncaya kadar bütün milletin dilinde
çağrılacak olan bu umumî nağmenin sözleri, millî hece vezni ile mi yazılacak,
yoksa aruz vezni ile mi?
Sonra
bu türkü kaç beyit olacak. Çünkü birisi uzun bir kaside yazar -ki ezberlenmesi
elbette güçtür- onun içinde iki yahut üç kıtası parlaktır, onları almak ve
kabul etmek şartıyla müsabakada birinciliği ona verirler ki bu doğru bir şey
olmaz.
O
halde bu müsabaka Maarif Vekâleti tarafından tarif ve tahdit edilmeli idi...
Buna mani olan sebep, ne Doktor Rıza Nur Bey'in ne de muayinlerinin galiba şair
olmamalarıdır.”
Hakimiyeti
Milliye
………..
"Yeni
Bir İstiklâl Marşı:
İstiklâl
neşîdesi üzerine musikişinaslarımızdan bazıları tarafından besteler tertip
edildiği malumdur. Haber aldığımıza göre, musiki muallimi maruf viyalenist Zeki
Bey de bu manzumeyi esas ittihaz ederek müheyyiç bir marş vücuda getirmiştir.
Birkaç
gün evvel, Refet Paşa Hazretleri Beşiktaş'ı ziyaret ettiği esnada Zeki Bey,
idare ettiği orkestra ile beraber bulunarak bu marşı bizzat çalmış ve notasını
nişanei hürmet olarak müşairünelyhe takdim etmiştir.”
Renin
Gazetesi, 1 Kasım 1922
…..
"Milletimizin,
bütün İslâm alemi'nin giriştiği istiklal mücadelesini pek beliğ ve canlı bir
surette tasvir ve terzim eden muhterem üstadımız Mehmet Akif Beyefendi'nin
mezkur marşı, diğer marşlarla birlikte Büyük Millet Meclisi'nin geceki
müzakeresinde mevzubahs olarak, ittifaka yakın bir ekseriyet-i azime ile pek
sürekli alkışlarla kabul edilmiş ve badel kabul Maarif Vekil-i muhteremi
Hamdullah Suphi Beyefendi tarafından Meclis kürsüsünden okunarak Meclis yine
büyük bir takdir ve alkış tufanıyla dolmuş."
Sebilürreşat
……..
ŞİİRLER
BAYRAĞIM
Atalarım, gökten yere
İndirmişler ay yıldızı,
Bir buluta sarmışlar ki
Rengi şafaktan kırmızı
Onun ateş kırmızısı
Ne gelincik, ne de gülden.
Türk oğlunun öz kanıdır
Ona bu al rengi veren.
Ay yıldızı, gökyüzünün
Ayla yıldızdan yüksek
Türk'ün alın yazısıdır;
Türk'tür onu yükseltecek.
Vazifemdir bayrağımı
Üstün tutmak her bayraktan.
Can veririm, kan dökerim
Vazgeçemem ben bu haktan.
Hasan Âli YÜCEL
BAYRAK
Ey,
mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin
gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık
ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin
destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana
benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım.
Seni
selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın
yerde ne korku, ne keder...
Gölgende
bana da, bana da yer ver!
Sabah
olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda
ay yıldızın ışığı yeter.
Savaş
bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında
ısındık,
Dağlardan
çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene
sığındık.
Ey,
şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın
güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek
yerlerde açan çiçeğim;
Senin
altında doğdum,
Senin
dibinde öleceğim.
Arif
Nihat ASYA
YENİ
DEVLETİN ULUSAL MARŞI
Yirmi
Üç Nisan günü
Yeni
meclis açıldı
Egemenlik
hakları
Tüm
ulusa verildi.
Ay
yıldızlı Bayrağım
Göklerin
süsü oldu
Tüm
yolumuz aydınlık
Bahtımız
açık oldu
Yeni
Türk Devletinin
İstiklâl
Marşı yoktu
Marş
yazacak olaylar
Bu
ulusta pek çoktu
Eğitim
bakanımız
Sayın
Hamdullah Suphi
Ulusun
özlediği
Yarattı
ortak ruhu
Marş
güzel olsun diye
Yarışma
düzenlendi
Seçilen
tüm şiirler
Dikkatle
incelendi
Ödüllü
bir yarışa
Âkif
katılmamıştı
Böyle
kutsal bir işten
Para
istememişti
Kurulan
komisyona
Yüzlerce
şiir geldi
Bunların
içeriği
Bekleneni
vermedi
Bunun
için Âkif'ten
Marş
yazması istendi
Bu
ulusun ruhunu
O
da iyi bilendi
Türk'ün
inanç gücünü
Bu
marş getirdi dile
Ölümü
yendi Âkif
İstiklâl
Marşı ile
Meclisin
kürsüsünden
Tam
üç defa okundu
Bütün
vekillerimiz
Kalktı
ayakta durdu
O
günkü bakanımız
Hamdullah
Suphi idi
Marşımızı
okurken
Ne
de görkemli idi
Gür
sesiyle okudu
İstiklâl
Marşımızı
Dik
tutmaya başladık
O
günden başımızı
Bin
dokuz yüz yirmi bir
Mart
ayının birinde
Alkışlar
kopuyordu
Ulusun
Maclisinde
Marşımızı
dinlerken
Tüm
ruhlar doldu taştı
Âkif'le
Tanrıöver
Saygınlığa
ulaştı
Yüce
Büyük sanatçı
Mehmet
Âkif Ersoy'la
Türklük
ayağa kalktı
Yazdığı
kutsal marşla
Bayrağım
al bayrağım
Türk
dünyası bayrağım
Önünde
boyun büktü
Dost
ve düşman bayrağım
Bizlere
güneş oldun
Aydınlandı
dünyamız
Helal
olsun hep sana
Dökülen
kanlarımız!
Kemal KAHRAMANOĞLU
BÖYLE
BİR GÜNDE
Bu marş çalınınca yüreklere,
Bir zaptedilmez heyecan gelir.
Hatıra zaferler, yiğitlikler,
Kaybolan binlerce insan gelir.
Gökler yarıldı uçaklardan;
Yollara döküldü kız-kızan.
Böyle bir günde yaşamamışsan,
Vatan sevgisi yalan gelir.
Kadrini bilirsen hürriyetin,
Yediğin, içtiğin nimetin;
Bir parçası isen bu milletin,
Bir gün gösterecek zaman gelir.
Almak için elinden hakkını,
Başlar kudurmuşların akını.
Öldürürler çocuğu, kadını;
Dünya gözüne zindan gelir.
Kabarır kabarır taşar hırsın,
Aslanlaşırsın, kartlaşırsın,
Karşına kim çıksa savaşırsın;
Aklına ne cihan, ne can gelir.
Mehmet ÇINARLI
İSTİKLÂL
MARŞI'NI DİNLERKEN
Borazanbaşı, borazanbaşı,
Akşamları batan güne karşı
Alışılmış bir ibadet gibi
Çaldığınız o İstiklâl Marşı
Yıllardır her kulakta yer etmiş
Gür nağmeleriyle tutarken arşı,
Az rastlanır bir huşu içinde
Ayakta dinleriz bütün çarşı.
Hayal gibi, vehim gibi bir şey
Sanki memleketin dağı taşı
En sadık bekçisi tarihimin
Kesilir ansızın naşı.
Bu meçhul askerlere mahşeriyle
Hatırlatır o yaman savaşı.
Yanık türkülerinden biliriz
Yemen çölünü, Sarıkamış'ı.
Kurduna, kuşuna sor söylesin,
Neydi Türk'ün o günü, telâşı.
Karalar giymişti Anadolu,
Kan bir yandan, bir yandan gözyaşı…
Sürmedi çok şükür o kıyamet,
Gecenin birinde fecre karşı
Güneşten evvel doğdu ufukta
Mustafa Kemal'in altın başı.
Cahit Sıtkı TARANCI
Bayrak
Şehit kanıyla büyür; bayrağımın direği
O'na ağaç gözüyle bakmak büyük noksandır! ..
Şal'ındaki her ilmek; bir cihangir yüreği
Dalgalanışı bile; anlatılmaz destandır! ..
Hilal'i haçlılarla; asırlarca savaşan
Kahraman ecdadımın taşıdığı nişandır! ..
Yıldız'ı Kosava'yı; hayranlıkla seyreden
Gökyüzünün ceddime, arzettiği şükrandır! ..
Rengi on altı devlet; kuran yüce neslimin
Zaferleri uğrunda, sebil ettiği kandır! ..
Ey! gaziler, şehitler; Al Bayrağın yoluna
Sizler gibi bizimde, canlarımız kurbandır.
Hayati Vasfi TAŞYÜREK
BİR
BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR
Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor...
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgar bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış,kasideye kanmış...
Bir el ki ahretten uzanmış.
Edeple gelip birer, birer
Öpsün diye faniler.
Öpelim temizse dudaklarımız...
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler...
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar, kasideler!
Geri gitsin alkışlar geri...
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri!
Ona oğullardan , analardan
Dilekler yeter...
Yazın sarı kışın beyaz
Çiçekler yeter.
Söyledi söyleyenler demin...
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar.
Şimdi sen söyle, söz senin!
Şehitler tepesi boş değil.
Toprağını kahramanlar bekliyor...
Ve bir bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor.
Destanı öksüz, sükutu derin
Meçhul Askerin
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş Meçhul Asker diye.
Arif Nihat ASYA
KAYNAKÇA
SÜRELİ
1.
Açıksöz (Kastamonu), 1920-1921.
2.
Ceridei Resmiye (Ankara), 1921
3.
Cumhuriyet, 2.12.1953.
4.
Gayei Millîye (Sivas), 1921.
5.
Hakimiyeti Milliye (Ankara), 1920-1921.
6.
İradei Milliye (Sivas), 1921.
7.
İzmir'e Doğru (Balıkesir), 1920.
8.
Karagöz (İstanbul), 1922.
9.
Millet, 1948.
10.
Öğüt (Konya), 1920-1921.
11.
Peyami Saba (İstanbul), 1920.
12.
Renin (İstanbul), 1922.
13.
Sebilürreşat (İstanbul, Kastamonu, Ankara), 1908-1921
14.
(Yeni) Sebilürreşat, 1957.
15.
Takvimi Vekayi (İstanbul), 1920.
16.
Tercümanı Hakikat (İstanbul), 1922.
17.
Tevhidi Efkâr (İstanbul), 1921-1922.
18.
Türk Dili, L Ocak 1953.
19.
Türk Edebiyatı, 1983.
20.
T.B.M.M. Zabıt Ceridesi (Ankara), 1920, 1921, 1922.
21.
Yarın (İstanbul), 1921.
22.
Yenigün (İstanbul), 1920, (Ankara) 1921.
KİTAPLAR
2.
Akyüz Kenan, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi 3.bas. Ankara, 1970.
3.
Alangu Tahir, 100 Ünlü Türk Eseri, C. II. İstanbul, 1974, Milliyet Yayınlan
4.
Ayvazoğlu Beşir, istiklal Marsı, Tarihi ve Manası, istanbul 1986, Tercüman
Gazetesi
5.
Brockhause F.A. Brockhause Enzyklopadîe, Wiesbaden, 1971.
6.
Coşar Ömer Sami, Millî Mücadele Basını, b.t.y. Gazeteciler Cemiyeti Yayını
7.
Çankaya Ali, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, C.I, Ankara,1968-1969.
8.
Encyclopedia Americana,c. 25.
9.
Ersoy Mehmet Akif, Safahat, 7. basılış, İstanbul, 1968 İnkılap ve Aka
Kitabevleri.
10.
Eşref Edip Fergan, Mehmet Akif Hayatı Sanatı Eserleri ve 70 Muharririn
Yazıları, 1938 Asar-ı İltniyye Kütüphanesi.
11.
Freidel Alous, Deutsche Staatssymbole, 1968, Atheneum Verlag. Frankfurt am
Main, Bonn.
12.
Goloğlu Mahmut, Cumhuriyete Doğru, Ankara-1971. Güvemli Zahir, Mehmet Akif, 4.
bas. Varlık Yayınları. İstiklâl
13.
Marşı, Orhaneli Matbaası,1337 Hilmi Kitaphanesi. Kabaklı Ahmet, Türk edebiyatı,
c. III, 1969.
14.
Karaalioğlu Seyit Kemal, Edebiyatımızda Şair ve Yazarlar, 6. bas.
İstanbul,1979.
15.
Karabekir Kâzım, İstiklâl Harbimiz, ikinci baskı, İstanbul, 1969, Türkiye
Yayınevi
16.
Kuntay Mithat Cemal, Mehmet Akif, İstanbul, 1939 Semih Lütfi Kitabevi.
17.
Mehmet Akif ve Safahat, İstanbul, 1986, Tercüman Gazetesi Yayını,
19.
Musulin Janko, Der. Hürriyet Bildirgeleri, Cev. Necmi Zekâ, İstanbul, 1983
Belge Yayınları.
20.
Nalbandoğlu Muhittin, İstiklâl Marsımızın Tarihi, İstanbul, 1984.
21.
Mehmet Akif ve İstiklâl Marsı, İstanbul, 1981,Veli Yayınları.
22.
Nur Rıza, Hayat ve Hatıratım, C. III, İstanbul, 1968, Altındağ Yayınevi
23.
Özalp Kâzım, Millî Mücadele, c. I. Ankara-1971, TürkTarih Kurumu.
24.
Özalp Suat Zühtü, Mehmet Akif Ersoy, Kur'ân-ı Kerim'den Ayetler, Mev'izeler,
Ankara, 1969.
25.
Nazım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaraları, 6. bas.,1977, Ararat Yayınevi.
26.
Saide Stanley Yayımlayan, The New Grove Dictionary of Music and Musicalans, c.
13, London, 1980.
27.
Süleyman Nazif, Mehmet Akif, Şairin Zatı, Asarı Hakkında Bazı Malumat ve
Tetkikat, İstanbul,1924.
28.
Tansel Fevziye Abdullah, Mehmet Akif, 2. bas., İstanbul,1973.
29.
Uluğ Hakkı Naşit, Hemşehrimiz Atatürk, 2. bas., İstanbul,İ973, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
30.
Üngör Elem, Türk Marşları, Ankara-1965 Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
31.
Ünüvar Veysel, İstiklâl Harbinde Bolşeviklerle Sekiz Ay 1920-1921 İstanbul,
1948.
32.
Vakkasoğlu Vehbi, İslâm Şairi Mehmet Akif, 2. bas., 1976.
33.
Yund Kerim, İstiklâl Marşı Bilgisi, İkinci baskı, Hüsnütabiat, Matbaası, 1964,
Türkiye Harsî ve İçtimaî Araştırmalar Derneği Yayını.
34.
Yücebaş Hilmi, Bütün Cepheleriyle Mehmet Akif, İstanbul, 1958.
35.
İsa Kocakaplan, İstiklâl Marşımız ve Mehmet Âkif Ersoy, Türk Edebiyatı Vakfı
Yayınları, İstanbul, 2002
36.
Zeki Sarıhan, Vatan Türküsü, T.C Kültür Bakanlığı, Ankara, 2002
NOT: Yukarıdaki
bilgiler MEB sitesinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder