İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
İstiklâl Marşı, Cumhuriyet’in
İlânı’ndan önce 1921’de yazılmış olmakla beraber, Cumhuriyet’i müjdeler ve
millî marş olarak kabul edildikten sonra, hemen her gün tekrarlandığı için
Atatürk ile beraber Cumhuriyet devrinin sembolü olur. Bu devirden sonra yetişen
bütün nesillerin daha ziyâde merasim dolayısıyla kendine has bestesi ile
söyledikleri bu marş, şiir olarak da üzerinde durulmaya değer.
İstiklâl Marşı’nı değerlendirirken, yazıldığı devri
göz önünde bulundurmak lâzımdır. Şiiri söyleyen Mehmet Âkif olmakla beraber,
aslında o, kendi beni ile birleştirdiği Türk milletinin duygu ve inancını dile
getirir.
İstiklâl Marşı’nın yazıldığı yıllarda, henüz
İstiklâl Savaşı kazanılmamıştır. Türk ordusu, bu şiir yazıldıktan bir yıl
sonra, 16 Ağustos’ta Büyük Taarruz’a geçer.
Düşmana karşı ordu ve millete cesaret
vermek isteyen büyük şâir, şiirine “Korkma!” diye başlar.
“Doğacaktır sana va’dettiği günler
Hakk’ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından
da yakın.” mısraları
da ümitli bekleyişi ve geleceğe inancı gösterir.
Şiirin birinci dörtlüğünde söz konusu
olan; “al sancak”tır. Al sancak, Türk milletinin sembolüdür. Türk
bayrağının al rengi, şairde alev intibaı uyandırmıştır. Bu alev “sönmez”dir.
Zira onun çıktığı kaynak her Türk ailesinin evinde yanan “ocak”tır.
Yurdun üstünde tüten “en son ocak” kaldıkça, bu bayrağın alevi, bu
şafaklarda dalgalanacaktır.
Türk bayrağında dikkati çeken ikinci
sembol; “yıldız”dır. Birinci dörtlüğün üçüncü mısrasında şair, bu yıldız
ile gökteki yıldızı birleştirir. Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayacağı
gibi, “Türk milletinin yıldızı” olan al bayrağın yıldızına da kimse el
süremez.
İkinci dörtlükte, Türk bayrağının
üçüncü sembolü olan “hilâl”den hareket edilmiştir. “Hilâl” Eski
Türk Edebiyatı’nda sevgiliye benzetilir. Türk bayrağındaki “ay”,
kendisini sevenlerden fedâkârlık beklediği için, kaşlarını çatmıştır. Eski Türk
Edebiyatı’nda sevgilinin kaşı, genellikle “ay”a benzetilir. Şâir, burada
vatanın simgesi olan hilâle (sevgiliye) gülmesi için yalvarır. Bu millet, onun
uğruna on binlerce şehit vermiştir.
Üçüncü dörtlükte, “hürriyet”
kavramı söz konusudur. Burada şair, “ben” kelimesini kullanmakla
beraber, anlatılmak istenen, “Türk milleti”dir. Şair, burada Türk
milletini konuşturmaktadır.
Dördüncü dörtlükte Türk milleti ile
düşmanlar karşılaştırılmaktadır. Garb (Batı) maddî silahların üstünlüğüne
güvenerek, yurdumuza saldırmıştır. Düşmanların bu maddî üstünlüğüne karşı,
Türkler’in hiçbir şey ile sarsılmayan imanları vardır. “Ulusun”
kelimesiyle; “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, bırak varsın
ulusun, onda artık korkulacak bir taraf kalmamıştır.” demek
istemiştir.
Beşinci dörtlükte, düşmanla çarpışan askere hitap
ediliyor. Bu parçada geleceğe büyük bir inançla bakılmaktadır.
Altıncı dörtlükte, “vatan” söz
konusudur. Bu vatan, binlerce şehit verilerek kazanılmış ve korunmuştur. Bundan
dolayı ona bakarken toprağı değil, ona gömülü olan şehitleri görmelidir.
Dünyada hiçbir şey, vatan kadar kutsal ve değerli değildir.
Yedinci dörtlükte de “vatan” kavramı
söz konusudur. Burada da “vatan” ile “şehitler” (şühedâ)
arasındaki münâsebet üzerinde durulmuştur. Burada; “vatan”ın, “cân” ile “cânân”dan
(sevgiliden) da üstün bir değer taşıdığı inancı vardır.
Dokuzuncu ve onuncu dörtlükler
birbirine bağlıdır. Burada “din” söz konusudur. Mehmed Âkif’in Allah’tan
istediği tek şey, mâbedine (ibâdet yerlerine) yabancıların elini dokundurmaması
ve dinin temeli olan şeylere şehâdet (şâhitlik) eden ezanların yurdun üstünde ebedî
olarak inlemesidir.
Dokuzuncu parçada konuşan, “şehit”tir.
Din uğruna, vatan uğruna savaşan asker, kendi öldükten sonra ezanları, ezan
seslerini işitirse, mezarından kalkarak, yarasından kanlar aka aka, bir ruh
gibi yükselir ve başı arşa değer. İslâm inancına göre şehitler, doğrudan
doğruya cennete giderler. Bundan dolayı onlar din ve vatan uğruna ölmekten
korkmazlar.
Onuncu ve sonuncu parça; şiirde ortaya
konulan fikir ve inançların bir nevî özetidir. Burada da milletin ölmeyeceği,
ebedî olarak yaşayacağı inancı vardır.
Dil ve şekil bakımından şiire hâkim
olan düşünce; kuvvet, güven duygusu, sağlamlık ve sâdeliktir. Bunlar Türk halkı
ve askerinin temel vasıflarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder