Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.
KELİMEDE ANLAM
Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.
Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:
A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER
Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)
Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.
Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.
Soğuktan su boruları patlamış.
Ayağında eski bir spor ayakkabı
var.
Biraz sonra toprak bir yola girdik.
Kanadı kırık bir martı gördüm.
Soğuk sudan boğazı şişmişti.
Yataktan kalkarken başımı duvara
çarptım.
Dün gece erken yattım.
Sıcak çorbayı içince rahatladım.
Dolaptan temiz elbiselerini
çıkardı.
Ahmet’in burnu iyi koku alır.
Ağzında yaralar oluşmuştu.
Elini hırsla masaya vurdu.
İri hantal gövdesini zorlukla
sürüklüyor gibiydi.
Gölün kıyılarını yapraksız, bodur
ağaçlar kuşatmıştı.
2. YAN ANLAMTemel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.
Meselâ “göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.
Beşiktaş sırtlarına ağaç
dikiyorlar. (arka taraf)
Gülün tomurcukları sabahleyin
patlamış.
Uçağın kanadı havada parçalanmış.
Başı kırık bir çiviyi sökmeye
uğraşıyor.
Bu dalda başarılı olabileceğimi
sanıyorum.
Köprünün ayağına bomba koymuşlar.
Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
Kapının kolunu kırınca babamdan
azar işittim.
Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha
başarılı.
Yokuşun başına kadar koştuk.
Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda
kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda
kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için
her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi
“yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaşmıştır.Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb
3. MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.
Bu konuyu bir daha açmayacağım.
Derdim çoktur, hangisine yanayım.
Doktora boş gözlerle bakıyordu.
Bu şarkıya bayılıyorum.
Tatlı sözlerle babasının gönlünü
aldı.
Yakında savaş patlayacak.
Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla
yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır.
Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim
aktarması da denir.
“Kurban olam, kurban olam
Beşikte yatan kuzuya” (açık
istiare)
“Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor.” (kapalı istiare)İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey
nazlı hilâl
Saçını kestir demedim mi?
Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü
gülecek.
Ayağını çıkarmadan girebilirsin.
Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.
Orhan Veli’yi okur musun?
4. DEYİMLERDeyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
Kendi düşüncelerinde ayak
diriyordu.
Korktuğu başına gelmiş, arabası
bozulmuştu.
Her gördüğüne dudak büküyordu.
Senin yaptığın pire için yorgan
yakmak.
İki genç adam boğaz boğaza
geldi.
Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı
seversin.
Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
Matematiği aklım almıyor..
Öğrenciler, beni can kulağı ile
dinliyordu.
Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
Bizimkinin iyice çenesi düştü.
Göze girmek için her şeyi yapıyor.
İşin ağırlığın gözümüzü
korkutmuştu.
Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
Çocuk eli uzun biri,
cüzdanımı almış.
Burası çok ayak altı, şurada
duralım.
Deyimlerin özellikleri:
a) Deyimler kalıplaşmış
sözlerdir.
b) Sözcüklerin yerleri
değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.
Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun"
denilemez,
"ocağına incir ağacı
dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
"ayıkla pirincin taşını"
yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
"dilinin altındaki baklayı
çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,
"tüyleri diken diken ol-"
yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: “baş başa
vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.
Araya başka kelimeler girebilir:
“Başını derde sokmak” Başını son
günlerde hep derde soktu.
c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar:
“Çam sakızı çoban armağanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”d) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.
1. Ya kelime öbeği ve mastar
şeklinde olurlar:
ağzı açık, kulağı delik,
eli uzun, kaşla göz arasında,
bulanık suda balık avla-, dikiş
tutturama-,
can kulağı ile dinle-, köprüleri
at-,
pire için yorgan yak-, pişmiş aşa
su kat-,
kafayı ye-, aklı alma-,
akıntıya kürek çek-, ağzı
kulaklarına var-,
bel bağla-, çenesi düş-,
göze gir-, dara düş-,
2. Ya da cümle şeklinde
olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.
Yorgan gitti, kavga bitti.
Dostlar alışverişte görsün,
Atı alan Üsküdar'ı geçti,
Tut kelin perçeminden,
Dam üstünde saksağan, vur beline
kazmayı,
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen
alın.
Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç
çocuğun var?,
Ne şiş yansın ne kebap.
e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı
bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir.
Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte
bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik
budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini
anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.f) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?
Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..
g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:
Üzüntüsünden ağzını bıçak
açmıyordu. (Yüklem)
Damarıma basmadan konuşamaz mısın?
(Zarf tümleci)
Aslan payı ona düştü. (Özne, isim
tamlaması)
O, dik kafalı biridir. (sıfat
tamlaması, sıfat)
h) Kafiyeli deyimler de
vardır:
Ele verir talkımı, kendi yutar
salkımı
5. TERİM ANLAMBir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.
“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir.
Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.
Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.
Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.
Ayağı olmayan göllerde tuz oranı
yüksek olur.
Ağacın kökleri çok derinde.
Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir.
6. ARGO ANLAMSadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
Argo, dil içinde bir dil gibidir.
Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası
da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.
Argonun varlık sebebi kolay ve
çekici anlatımı yakalama isteğidir.
Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve
mübalâğa esastır.
Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın
dilidir de denebilir.
Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama
argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir.
“Canına yandığımın dünyası” gibi
aklına tükürmek: birinin düşüncesini
beğenmemek
mektep çocuğu: acemi, toy
zokayı yutmak: aldatılıp zarara
sokulmak
yutmak: iyice eksiksiz olarak
öğrenmek
arakçı: hırsız
bal kabağı: aptal, beyinsiz
çakmak: sınıfta kalmak
7. SOYUT ANLAMBeş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.
Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...
8. SOMUT ANLAM
Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.
Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su,
masa, yol, yürümek, koşmak...
Soyut anlamlı kelimeler mecazlı
kullanılarak somuta aktarılabilir.
“Yazınızda kuru bir anlatım
görüyorum.”
“Adam yıldızlara basa basa
yürüyordu.”
B. KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ1. EŞ ANLAMLI KELİMELER
Yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
kıymet-değer, cevap-yanıt, sene-yıl, medeniyet-uygarlık, imkân-olanak, acele-ivedi, zelzele-deprem, yoksul-fakir, misafir-konuk, sınav-imtihan, yöntem-metot, mesele-sorun, fiil-eylem, kelime-sözcük, vasıta-araç...
Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:
deprem-yer sarsıntısı-zelzele,
kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen
2. YAKIN ANLAMLI KELİMELER
Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuşmak, eş-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek,
Kardeşim sana küsmüş.
Kardeşim sana kırılmış.
Kardeşim sana gücenmiş.
Kardeşim sana darılmış.
Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede
bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede
"üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak"
anlamı vardır.
Ben her sorunla başa çıkarım. (baş
etmek)
Bu kadar yürekten çağırma beni.
(candan)
Davranışları hiçbir zaman içtenlikli
değildi. (yürekten, candan)
Yaptığı işi önemsemiyordu. (özen
göstermiyordu.)
3. ZIT ANLAMLI KELİMELERAnlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.
Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek,
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.
“sevinmek” karşıtı sevinmemek değil “üzülmek”tir.
Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir.
“doğru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eğri” olurken, diğerinde “yanlış” olabilir.
İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir. Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir.
4. EŞ SESLİ KELİMELER
Yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir
Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz
Yazma: 1. baş örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma işi
Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:
Siyah anlamındaki “kara” ile
“kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi
“Oyuncakları olmuş çocukların
kurşunlar”
“Zalimler her saat taze fidanları
kurşunlar”
Neden kondun a bülbül kapımdaki
asmaya
Ben yarimden vazgeçmem götürseler
asmaya
“hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet”
kelimeleri eş sesli değildir. Okunuşları ve anlamları farklıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder