5 Mart 2012

Paragrafta Anlam, Bütünlük, İçerik Soruları


PARAGRAF YAPISI
(1) Doğadaki yaşama büyük katkısı olan ağaçlar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. (2) Çıkan yangınlarla bir bir çekiliyor hayat sahnesinden. Bu yangınlara insanların bilinçsiz davranması neden oluyor ne yazık ki... Sorumsuzca atılan bir sigara izmariti binlerce ağacın ölümüne yol açıyor örneğin. (3) Doğal yaşama katkısı olan ağaçları korumak için çevremizdeki insanları hem uyarmalı hem de bilinçlendirmeye çalış­malıyız.
1  numaralı bölüm, giriş bölümüdür. Giriş bölümün­de "doğadaki yaşama katkısı olan ağaçların yok ol­maya başladığı" konusu ortaya konmuştur.
2 numaralı bölüm, gelişme bölümüdür. Bu bölüm­de giriş bölümünde ortaya konan "ağaçların yok olmaya başladığı" düşüncesi nedenleriyle birlikte ele alınmıştır.
3 numaralı bölüm ise, sonuç bölümüdür. Burada "ağaçların yok olması" durumuyla ilgili neler yapı­lacağı bir sonuca, karara bağlanmıştır


1. Bir sanat yapıtını başarılı kılan özellik işte bu­dur.
2. Ya da doğrudan doğruya anlatmasa bile öy­le şeyler yapar ki o duygular,o düşünceler bizde doğar.
3. Hayır; o olay karşısında duyduklarını, dü­şündüklerini de anlatır.
4. Bir şair herhangi bir olayı anlatmak istese bize salt gerçeği mi yansıtır?  5.  Böylece şair kendi iç gerçeğini  ortaya koy­muş olur.

Numaralanmış cümlelere baktığımızda kendi başı­na genel bir yargı bildiren cümlenin bulunmadığını görüyoruz. Ancak 4 numaralı cümlede bulunan soru cümlesi kendinden sonraki cümlelerde açıklanabile­cek bir yargı niteliği taşıdığından ilk cümle olabilir. Cevap özelliği gösteren cümle ise 3 numaralı cüm­ledir. Bu cümle hayır diye başlamış ve şairin gerçe­ğin dışında kendi duygu ve düşüncelerini de anlattığını eklemiş, 2 numaralı cümlede ise bu duygu ve düşüncenin nasıl aktarıldığından söz edilmiş. 5 nu­maralı cümlede bu aktarmayla şairin ne kazandığı açıklanmıştır, 1 numaralı cümlede sadece şairden değil sanat yapıtından söz edilerek anlatılanlardan genel bir sonuç çıkarılmış. Kısaca cümleler 4.3.2,5,1 şeklinde sıralanırsa parça anlamlı bir bü­tün oluştum r.
1.Aşağıdakilerden hangisi bir yazının ilk cümlesi olmaya en uygundur?
A) Yeni öykücüler arasında Türkçe’yi bütün güzelli­ği ile kullananlar var.
B) Başka öykülerini de dergilerde okumuştum ama bunu hepsinden güzel buldum.
C) Bunda, tiplerin çok canlı, öykülerinin otobiyografik olmasının da etkisi
var.
D)Bir bakıma, bu son iki kitabı birer dil olayı ola­rak değerlendirilmelidir.
E) Birçok yeni öykücünün, buna gereğinden fazla önem verdiğini gördük.
2. "Bir yazı okudum geçenlerde. Beğenmedim o yazı­yı yalnız beğenmemek değil, iyice kızdım, tepem attı. Yazar, şu 'ağırbaşlı', 'bilgin' denen kimseler­den olacak; öğütler veriyordu gençlere, kitabı nasıl okumalı, onu anlatıyordu."
Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilirse, düşünce en uygun biçimde sürdürül­müş olur?
A) Onlara sorun, gösterirler size en iyi kitapları.          Böylece, seçmek için uğraşıp yorulmaktan kur­tulursunuz.
B) Aldırmayın okumak için şunun bunun dediklerine; benim dediklerime
de aldırmayın. Ben ne karışırım, keyif sizindir, bildiğiniz gibi okuyun.
C) Sen beğensen de beğenmesen de benim seçtiğim kitabı okuyacaksın.
Böyle bir buyruk, en isteklileri bile okumaktan soğutur.
D) Gerçek okuma, bir çıkar beklemeden, sadece        geçmişin ya da bugünün kişileriyle söyleşmeyi sevdiğimiz için, eğlenmek için okumaktır.
E) Okuma alışkanlığı kişiden kişiye değişse de ki­şilere sağladığı yararlar
büyük ölçüde değişmez ki...
3. "Dilencilere ekmeğimiz varsa ekmek, paramız var­sa para verirdi; hiç değilse bir fincan kahve içirirdi. Bir şeyimiz yoksa, tertemiz bir bardak soğuk su ve­rirdi; bir de gözlerindeki teselliyi!"
Aşağıdakilerden hangisi, başına da sonuna da konulsa, bu paragrafın düzenini ve anlam bü­tünlüğünü bozmaz? Paragraf Başına Cümle Ekleme
A) Annem, gezgin satıcıları da geri çevirmezdi.
B) İyi bir kadındı annem, kapıdan kimseyi eli boş çevirmezdi.
C) Annem kapıya gelince, önce, aç olup olmadık­larını sorardı.
D) Kapıda onları görünce, annemi çağırırdım.
E) Annemin yaptığı bu iyiliklere, gözleriyle teşek­kür ederlerdi.
4. "Fakat, daha umutlandıracak kadar bulut kümelen­meden, güneyden acı
bir rüzgar koptu. Bu keskin samyeli, yerden süpürge ile toz kaldırır gibi,
gökteki bulutları sildi süpürdü. Gök, çıplak ve boş kaldı."
Bu parçayı, aşağıdaki cümlelerden hangisiyle başlatmak uygun olur?
A) Aylar ayları kovaladı, yine de yağmur yağmadı.
B) Havada bir ağırlık vardı, gökyüzü kapkara bulutlarla kaplanmıştı.
C) Öğleye doğru, küçük, hafif bulutlar isteksiz is­teksiz gökte toplandı.
D) Koyu kırmızı bir şafak söküyor, ortalık yavaş yavaş ağarmaya başlıyordu.
E) Şimdi sanki gök, ona olan borcunu bereketli bir yağmurla ödüyordu.
Paragraf Sonuna Cümle Ekleme                                           
5. "Trenle Zürich'ten Bern'e gittik. Karşımızda oturan orta yaşlı, gözlüklü
bayan iki büyük gazeteyi didik didik etti. Bir genç kız, kulağında
walkmen, hem müzik dinledi, hem de bir dergiden makaleler oku­du.
Sadece sayfaları çevirirken dışarı baktı. Bir de­likanlı, kalın bir kitaptan
başını kaldırmadı. İki kez gözlerini kapayıp okuduklarını yineledi içinden.
Yan tarafta genç bir çift, yine ellerinde birer kitap hep okudular.
Bu  parçanın   sonuna,  aşağıdaki  cümlelerden hangisi getirilemez?
A) Kısaca, bizden başka herkes okuyordu.
B) Sanki dünyayla ilgilerini kesmiş gibiydiler.
C) Oysa yol boyunca görülecek ilginç şeyler de          vardı.
D) Bu insanlar okumaktan başka bir şey bilmiyorlardı sanki.
E) Çünkü bu insanlar, doğayı önemsemiyorlardı.
6.    Hangisi gelirse anlam bütünlüğü sağlanır?
 Bu roman Reşat Nuri'nin önemli ve başarılı bu yapıtı değildir.  Ancak ….
Reşat Nuri bu yapıtında yer yer  şematik ve didaktik olmakla birlikte çok
önemli toplumsal bir sorunu romana taşımıştır.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akı­şına göre aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
A) ilk tezli romanlarımızdandır.
B)içerdiği gözlemler ve yaşantılar yönünden ilginç özellikler taşımaktadır.
C)yaklaşık doksan yıl önce yaşanan sorun, günümüzde de çözülememiştir.
D) yaşanmış olaylardan yola çıktığı için tarihçilere kaynaklık etmiştir.
E) sanatçının  toplumsal   roman  alanındaki  çalışmalarının ilk örneği olması açıcından ilginçtir.
7. Yazın değeri taşıyan bir roman, bir öykü, bir oyun, yaşam çevremizi
genişletir; içinde bulunduğumuz gerçek dünyanın dışına çıkarır bizi …......
Tam tersine gerçekleri değişik bir gözle görmemizi, olaylara farklı
açılardan bakmamızı sağlar.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A)Bu, elbette, bir kaçış ya da kendi gerçeklerimizden kopuş değildir.
B) İç gerilimlerimizden, sıkıntı ve bunalımlarımızdan büyük ölçüde
kurtarır.
C) Okuma, insanı her türlü tutkudan kurtararak özgürleştirir.
D) Okuyan bir kişi, bütün bilgi eksikliklerini giderebilir.
E) Okunan her kitap, iç zenginliğini artırır, duyguları harekete geçirir.
8. PARAGRAFI İKİYE AYIRMA
(l) Biz gazeteciler, dışarıdan pek sevimli gözükme­yiz. (II) Sanırım bunun temelinde daha çok, işimizin eleştiri olması yatıyor. (III) Çünkü insanoğlu, doğa­sı gereği, eleştiriden pek hoşlanmaz; eleştiriyi de eleştireni de hoşgörüyle karşılamaz. (IV) Eleştirinin tarih içindeki önemini küçümsememeliyiz. (V) Eleş­tiri olmasaydı herhalde uygarlık bugünkü düzeyine ulaşamazdı. (VI)             Çağdaş uygarlığın bu düzeye gel­mesinde eleştirinin motor rolü oynadığını söyleye­biliriz.
Bu parça iki paragrafa bölünmek istense, ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II         B) III         C) IV         D) V            E) VI
9. (l) Mektup on altıncı yüzyıla kadar salt haberleşme amacıyla
kullanılıyor, bu anlamda bir tür gazete görevi de yapıyordu. (ll) On altıncı
yüzyıldan sonra ise söz konusu görevinin yanı sıra, duygu ve düşünceler
de mektuplar aracılığıyla paylaşılmaya başlandı. (III) Goethe’nin ciltler
dolusu özel mektupları, Schiller’in yazışmaları, Gogol, Puşkin, Byron’un
unutulmaz mektupları bunlar arasında sayılmaya değer niteliktedir. (IV)
Candide yazarı Voltaire’nin yazdığı mektuplar öğüt vermek, danışmak,
bilgi almak, yapıtlarını tanıtmak gibi değişik amaçlar içerir. (V) Bu büyük
ustanın en başarılı mektuplarıysa, duygularını paylaşmak için yazdığı
mektuplardır. (VI) Bunlar, özentiye kaçmadan, yapaylığa düşmeden, içten
geldiği gibi yazılmış mektuplardır.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense, ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?
A) II.         B) III.                      C) IV.        D) V.  E) VI.

PARAGRAFTA ANLATIMIN AKIŞINI BOZAN CÜMLE

10. (l) Karadeniz Bölgesi’ndeki sıradağlar, Anadolu'nun kıraç düzlükleriyle,
alabildiğine nemli Karadeniz ikli­mi arasında, aşılmaz bir duvar gibi yükselir. (II)
Bu bölge, müziğiyle, el sanatlarıyla, mutfağıyla ilginç bir kültüre sahiptir. (III)
Dağların kuzeye bakan ya­maçları çok gür bir bitki örtüsüyle kaplıdır. (IV) Bun­ların
doruklarını saran sis bulutlarının oluşturduğu yoğun nem, bölgenin doğal bitki
örtüsü ve tarım ürünlerini sürekli besler. (V) Bu dağlar, aynı zaman­da, kıyı halkını
iç kesimlerde yaşayanlardan ayıran bir sınır çizer sanki.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? 
A) l.           B) II.            C) III             D) IV        E) V.

                           
11. (l) O, yaşamı yaşayarak öğrenmiş bir yazar. (Il) Deneyimlerini ve
gözlemlerini herkesle paylaşmış. (lll) Kendi kendine öğrendiği üç yabancı
dili de iyi derecede konuşabilecek düzeye erişmiş. (IV Öğretmenlik
yapmış, siyasetle uğraşmış, yurtiçi ve yurtdışında birçok yeri görmüş.
(V)Kimi roman ve öyküleri ancak ölümünden sonra yayımlanabilmiş.
(Vl)Gezdiği, gördüğü yerlerin yöresel renklerini büyük bir ustalıkla
yapıtlarına yansıtmış.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
        A) I.             B) Il.          C) lll.         D) IV.     E) V.
NOT: Bu konuda paragrafı oluşturan cümlelerin yeri değiştirilerek nasıl
anlamlı bir bütün oluşturulabileceği de sorulabilir.Bu durumda anlamca
birbirine bağlı cümleler bulunup, yer değiştirilir.

12. (I) Bir sanatçı önce kullanacağı malzemeyi seçer.(II) Sonra da bu
malzemedeki estetik dışı öğeleri ayıklar. (III) O da tasarladıklarını dil
aracılığıyla kı­sa ve öz olarak anlatır. (IV) Şairin malzemesi de dil­dir.   
(V)Örneğin, bir yontucu, mermeri fazlalıkların­dan arındırarak yapıtını
ortaya çıkarır.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerle anlamlı bir bütün oluşturabilmek için, cümlelerden hangile­ri yer değiştirmelidir?
A) l. ve II.       B)II. ve III.     C) III. ve IV.       D) III. ve V.   E) IV. ve V.
13. (I) Öncelikle, eleştireceği yazarın sanat ve dünya görüşünü kavramaya
çalışır. (II) Sonra sanatçıyla ve onun yapıtlarıyla ilgili izlenimlerini
toplumsal açı­dan değerlendirmeye yönelir. (III) Bir yazarın bir ya­pıtını
hiçbir zaman tek başına ele alıp incelemez. (IV) Bir romancının, bir
öykücünün yeni bir yapıtını eleştirirken daha öncekilerle karşılaştırır.
(V) Yapı­tın hangi açılardan geliştiğini ya da geride kaldığını belirtir.
(VI)Yazarın kendini aşma çabalarını ya da yinelemelerini gösterir.
(VII)Bunları yaparken ne denli nesnel olmaya çalışırsa çalışsın yine de
öznellikten kurtulamaz.
Yukarıdaki parçadan numaralanmış cümleler­den hangisi çıkarılırsa, parçanın anlamında bü­yük bir değişme olmaz?
        A) II.           B) III.          C)V.          D) VI.          E) VII.
                            PARAGRAFIN KONUSU
Her paragrafta yazar bir şeylerden söz ederek oku­ra bir mesaj ulaştırmak ister. Gerek düşünsel ge­rek betimsel gerekse öyküsel olsun her parçada mutlaka bir şeylerden söz edilir. İşte bir parçada hakkında söz edilen şeylere konu denir.
Parçanın konusunu bulmak için değişik sorular kullanılır. Sınavlardaki sorularda "Bu parçanın konu­su aşağıdakilerden hangisidir?", "Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?" gibi sorular doğrudan doğruya konuyu sorar. "Bu par­çada aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?" , "Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine cevap olarak söylenmiş olabilir? gibi sorular da konuyu dolaylı olarak sorar.
Anadolu'da yapılan el işlerinde bir süs varlığı olarak işlenen bitkilerin yörelere göre değiştiği, bir çiçeğin, bir başka bitkinin bütün bölgelerde ele alınmadığı görülür. Karadeniz köylerinde örülen oyalarda karanfil, zambak, sümbül, lale türünden özel bir ilgiyle veriştirilen çiçekler pek görülmez. Güneydoğu Anadolu illerinde örülmüş bir ekişinde ise fındık yaprağı oyası aramak boşunadır.
Yukarıdaki parçayı incelediğimizde her bölgenin sanatında o bölgeye özgü malzemelerin kullanıldı­ğının anlatıldığını görürüz. Öyleyse "Bu parçanın konusu nedir?" diye sorduğumuzda cevabın "Çev­renin sanat üzerindeki etkisi" diyebiliriz. Böyle bir sözün yazarın konuya bakış açısını yansıtmadığı açıktır.
14. Şaşılarak bir durum karşısında şaşkınlığımızı, "Hayreti" ya da "Hayret
doğrusu!" sözleriyle belirt ligimiz olur Oysa son zamanlarda kimi kişiler
bu ünlemi, "Hayret bir şey!" biçiminde söylüyorlar Bu söyleyişteki
anlatım bozukluğu "Hayret edilerek bir şey!" biçiminde düzeltilebilir.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır?
A) Dil yanlışlarının çoğaldığı
B) Dil yanlışlarını düzeltmenin önemi
C) "Hayret" sözcüğünün yaygın olarak kullanıldığı
D) Bir dil yanlışı ve bunun nasıl giderilebileceği
E) Şaşılarak  bir durumu  anlatmak  için  değişik sözcükler kullanılabileceği
15. Toplumdaki güncel olayları, gülmece yoluyla ve eleştirel bir tavırla
tartışmaya yönelen kabare tiyat­rosu, bu yazarımız sayesinde kültür
dünyamıza gir­miştir. Ne var ki eleştirel düşüncenin bir türlü tam kök
salmamış olması yazarın tüm çabalarına kar­şın kabare tiyatrosunu zamanla
amacından saptır­mış ve onun. suya sabuna dokunmayan, ucuz bir
güldürüye dönüşmesine yol açmıştır.
Bu parçada kabare tiyatrosu ile ilgili olarak aşağıdakilerin özellikle hangisinden yakınılmaktadır?
A) Eleştiriri yönünün ihmal edilmesinden
B) Güldürü öğesine aşırı ölçüde yer verilmesinden
C) Giderek güncel olaylardan kaçınılmasından
D) Yazarların bu türe ilgisiz kalmasından
E) Toplumla ilgili bulunmayan olayların ele alınmasından
16. Her yazarın yaşanılan gerçekler karşısındaki görüşlerini, duyuş ve anlayışını dile getiriş bakımın­dan kendine özgü bir tutumu olmalıdır. Onu ölüm­süz kılacak olan da budur. Bu nedenle sanatçı, eserlerin de öncelikle ve özellikle buna dikkat etmek zorunda   dır.
Bu parçada sanatçının hangi özelliği üzerinde durulmaktadır?
A)Yazılarında dikkatli ve titiz davranması
B)Duygu ve düşünce bakımından güçlü olması
C)Kendisine özgü bir üslubunun bulunması
D)Yazılarında yeni görüşler, düşünceler ileri sür­mesi
E)Yazılarında gerçekleri yansıtmaya özen göstermesi
17. Yabancı dilde yazılmış romanları özgün biçimleriyle okumak
istiyordum. Ama yabancı dil bilmi­yordum ve öğrenmek için de gerekli
olanaklardan yoksundum. Bu nedenle romanları, sözlüklere ba­ka baka
okumaya çalıştım. Başlangıçta okudukla­rımı anlamadım. Birçok yanlış
yaptım ama yılma­dım. Sonunda yabancı dille yazılmış bir romanı
sözlüksüz okuyabilir duruma geldim.
Bu parçada anlatılanlar, aşağıdaki yargılardan hangisini
desteklemektedir?
A) Bir amaca ulaşmak için, karşılaşılacak güç­lükleri göze almak ve onları yenmek gerekir.
B) Bir konuda, kendi yararını düşünen kişiler amaçlarına daha kolay ulaşırlar.
C) Kendilerine güvenen kişiler, başkalarının yaptıkları işi beğenmez, onu
kendileri yapmaya çalışırlar.
D) Bazı işleri ancak yetenekli, cesaretli, güçlü kuvvetli kişiler başarabilir.
E) Yaptıkları iş belirli bir zamanla sınırlandırıl­mamış kişiler, daha başarılı olurlar.
                PARAGRAFIN BAŞLIĞI
Konuyu en iyi biçimde yansıtan bir ya da birkaç sözcük başlık olarak seçilir. Aşağıdaki parçayı buna göre inceleyelim.
Bir dilin söz dağarcığıyla o dili konuşan toplumun yaşama biçimi arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Sözgelimi sözcük sayısı Türkçe’ye oran­la çok fazla olan İngilizce’de yeşil için birkaç sözcük varken Türkçe’de doğayla içli dışlı olmanın bir sonucu olarak yosun yeşili, çağla ye­şili, tirşe, ördekbaşı gibi birçok sözcük vardır. Bunun gibi söz dağarcığını oluşturan öğelerin somutluğu, soyutluğu da yine toplumun yaşama biçimine bağlıdır.
      Önce parçanın konusunu bulalım. Konu, toplu­mun söz dağarcığının oluşumunda yaşama biçimi­nin etkisi" şeklinde belirlenebilir. Konuyu en iyi şe­kilde karşılayan sözcükler ise "Yaşama Biçimi ve Dil" dir. Burada dikkât edilecek şey yine sınırlılık ve kapsayıcılıktır. Yani başlık ne çok genel ne de çok özel olmalıdır. Bu parça için "Dil" başlığını koymak çok genel olur. "Türkçe’nin Söz Dağarcığı" ise parçanın ancak çok az bir kısmını karşılar.
      Sonuç olarak başlığı belirlemeden önce parçanın konusunu belirlemeliyiz ve başlığı bu konu çerçevesinde sınırlandırmalıyız ve başlığın konunun özeti olmasına dikkat etmeliyiz.
18. “Edebiyatla, düşüncenin anlında bir düşünce daha olması, onun artında
gene bir düşünce olması iyi­dir. Böyle olmazsa edebiyat bir plastik masaya
ben­zer: dümdüz olur. Oysa bir tahta masaya benzemesi gerekir; tahtanın
adında başka damarlar, başka biçimde görünümler vardır. Tahtanın
derinine indik­çe insan başka biçimlere rastlar."
Bu paragrafa en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Anlatımda Çeşitlilik                 B) Anlam Yoğunluğu
C) Anlamda Kalıplaşma                D) Anlatım Derinliği
E) Düşüncedeki Değişme

19. Sanatın amacı, kişinin düşüncesini, duyarlığını ge­liştirmek; ona.
dünyaya ve insanlara insanca bak­ma, sezme, kavrama gücü
kazandırmaktır. Sanat ürünlerine ilgi duymayan, hayali işlemeyen,
başkalarının acılarına, dertlerine ortak olmayan bir bilim adamı, bir yargıç,
bir yönetici düşünelim: ne varan olur bunların toplumlarına, insanlığa?
insanın, in­san sevgisiyle yoğrulmadığı toplumlarda bütün yön­leriyle
ilkellik egemen olmaz mı?
Yukarıdaki parça için en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Sanat ve Düş Gücü                B) Sanat ve insan
C) Sanat ve Yaratıcılık              D)Sanatın Gelişimi
E) Sanatın Doğuşu


PARAGRAFIN ANA DÜŞÜNCESİ
Her yazarın, neden söz ederse etsin, mutlaka kar­şısındakine aktarmak İstediği bir düşüncesi vardır. Yanı yazısını yazmakta bir amacı vardır. Bu amaca, aktarmak istediğimiz bu mesaja ana düşünce denir. Kimi zaman yazar söyleyeceklerini söyler, parça­nın sonunda bu söylediklerinden bir sonuç çıkarır. Buna tümevarım da diyebiliriz. Yazar bu tip parag­raflarda düşüncesini ortaya koymasına yardım edecek yardımcı düşüncelerini ortaya koyar, par­çanın sonunda bunlardan yola çıkarak söylemek istediğini açıklar.
"Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?1', "Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?", "Bu parçada vur­gulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?"
       20."Sanat, insanları birbirine yaklaştıran bir etkinliktir. Yunus'u sevmek için Türk, Hugo'yu sevmek için de Fransız olmak gerekmez. Onların konuştukları dil, aşktır, umuttur, güzelliktir. Bir şiirde,bir hikayede, bir romanda her şeyden önce bir insan yüreğinin atışları duyulmalıdır. Sanat bize, yaşama sanatına giden yolu gösterir. Önemli olan bu 'yürek atışlarını' ruhumuzda hissedebilmemizdir."
Bu paragrafta vurgulanan düşünce aşağıdaki­lerden hangisidir?
A) Yunus Emre ve Victor Hugo ortak temaları işle­mişlerdir.
B) Yunus Emre ve Victor Hugo dünyaca tanınan büyük sanatçılardır.
C) Şiir, roman ve hikaye aynı amaca yönelik sanat ürünleridir.
D) Sanat herkese seslenen ortak bir dildir.
E) Sanatın başlıca amacı heyecan uyandırmaktır.
        21. Atatürk, yaşamının her döneminde olduğu gibi, Ankara'daki
Atatürk Orman Çiftliği'ni kurarken de bin bir zorlukla karşılaştı. Bu
zorlukların hiçbiri onu yıldırmadı. Su yoktu, su getirdi. Toprağın tü­rüne
göre değişik fidanlar yetiştirmeyi denedi; kimi fidanlar kurudu, bunların
yerine yenilerini diktirdi. Çevreye yeni bir görünüm kazandırttı. Bu irade
karşısında doğa lütfunu esirgemedi. Toprak ana canlandı, bozkır ortasında
bir cennet doğdu.
Bu parçada anlatılmak istenene en uygun ata­sözü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Azmin elinden bir şey kurtulmaz.         B) Rüzgâr eken fırtına biçer.
C) Dikensiz gül olmaz.                               D) Akıl akıldan üstündür.
E) Cefayı çekmeyen sefanın kıymetini bil

22. Yenilgiyi daha baştan kabul eden insanlar hiçbir zaman zafere
kavuşamazlar. Her yeni gün, bizleri birtakım güçlüklerle karşı karşıya
getirir. Bunları yenebilme, öncelikle onları yenebileceğimizi dü­şünmeye
bağlıdır. Hiçbir yetkin doktor, hastasının iyileşmeyeceğini kabul etmez.
Ümidi olmasa bile elinden gelen her şeyi yapar, en son dakikaya ka­dar her
tûrlû çabayı gösterir.
Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A)Sorunlara, onların üstesinden gelebileceğimiz umuduyla yaklaşmalıyız.
B)Yaşam, güçlükler ve sıkıntılarla doludur.
C)Zorluklarla karşılaşmak kişilerin dayanma gü­cünü artırır.
D)Her iş ya da mesleğin savaşmayı gerektiren tehlikeleri vardır.
E)İşini seven kişi. onda başarı gösterir.

23. "Tanınmış bir yazar, hazırladığı son kitabını bir takma adla
yayınevlerine gönderir. Tüm kitapları kapışılan yazarın bu kitabını hiçbir
yayınevi bas­mak istemez. Bazı yayımcılar bu kitabı eleştirmen­lere de
gösterirler. Daha önceki eserlerinden öv­güyle söz eden eleştirmenler bu
kitaba ilgisiz kalır­lar ya da kitabı beğenmediklerini söylerler. Oysa yazar,
kitabı kendi adıyla gönderdiğinde kitap he­men basılır ve hakkında,
eleştirmenlerce övgü dolu yazılar yayımlanır."
         Bu parçada sözü edilen yayınevlerinin ve eleş­tirmenlerin kitapları seçme ve
değerlendirmede­ki tutumu için aşağıdakilerden hangisi söylene­bilir?
A)Niteliğe değil yazar adına bağlı kalıyorlar.
B)Değişik ölçütler kullanarak aşırı bir titizlik göste­riyorlar.
C)Önyargılı olmaktan kaçınıyorlar.
D)Eleştirel bir okumadan sonra kararlarını veriyor­lar.
E)Yenilik ve özgünlüğü ön planda tutuyorlar.
    
24. Savaşa gidecek askerlerin omzunda gördüğümüz torbalara benzer
bir torba da bizim evde hazırlan­dı. Gerçi babam daha askere
çağrılmamıştı: ama çağrılacağı günün pek uzak olmadığını hepimiz
biliyorduk. Bu nedenle annem ona, dikişteki bütün becerisini göstererek,
kaba patiskadan bir torba dikti. Sanıyorum dikerken kendi kalbini de içine
koydu. Çünkü babam aramızdan ayrıldıktan son­ra, annemin bir kalp
taşıdığını gösteren bütün izler kalkmıştı ortadan.
Bu parçada sözü edilen anneyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Çevresindekilerden hiçbir destek görmüyor.
B) Eşinin gidişinden sonra acıma ve sevme duygularını yitiriyor.
C) Çocuklarıyla birlikte geçim çıkınlısına düşüyor.
D) Savaşın, çocuklarının iç dünyasını etkileyeceğine inanıyor.
E) Savaşa karşı büyük bir öfke duyuyor
25. Gençlere, kendi kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretmek, yalnız onlar
için değil, bütün toplum için zararlı bir tutum. Şunu unutmamak gerekir:
Birtakım temel kavramları verirken onlara kendi değer yargılarımızı da
benimsetmeye çalışırsak belki söz dinleyen bir kuşak yaratabiliriz; kendi
değerlerimize göre yetiştirdiğimiz gençleri kurulu düzenin savunucuları
olarak görebiliriz. Fakat düşünmeyi öğrenmeden yetişen genç, günü gelir,
öğretilenlerin dışında, yeni durumlarla karşılaştığında şaşırır, kendine
güvenemez ve yaşamın akışı içinde bir yandan öte yana savrulur durur.
Bu parçada, gençlerle ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Büyükleri örnek almalarının sorun yarattığı
B) Yanlış yapa yapa doğruya ulaşacakları
C)Değişik görüşler öne sürmelerinin kuşak çatışmasını ortaya çıkaracağı
D) Düşünce ve davranışlarında özgür olacak biçimde eğitilmeleri gerektiği
E)Üzerlerindeki baskının, her şeye karşı koyan kişiler olmalarına yol açtığı
PARAGRAFTA YARDIMCI DÜŞÜNCELER
        Parçada ana düşünce ortaya konurken bu düşün­ceyi açıklayan ve destekleyen.başka düşünceler­den de söz edilir. Hatta ana düşünce çoğu zaman başka düşüncelerle değil de kavramlarla da des­teklenip açıklanabilir. Yardımcı düşüncelerin sorul­duğu sorular olumsuz olarak sorulur.
"Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?"
"Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?"
“Aşağıdakilerden hangisi bu parçada sözü edilen yazarın (eserin) bir özelliği olamaz?    biçimindeki olumsuz sorular yardıma düşünceleri sorar.
        “Kalemini ustalıkla kullanmasını bilen yazar için iyi konu, kötü konu yoktur. Çünkü bir öyküyü, bir romanı ilginç kılan, yazarın anlatımı, başka bir deyişle sözcükleri seçme ve kullanma biçimidir. İşlenen olay, ne denli güçlü, etkili önem­li olursa olsun, başarısız, kötü bir yazarın elin­de ziyan olur gider. Öyle ki uzatmalar, abartma­lar, bayağılaştırmalarla öykü ya da roman çe­kilmez bale getir.”
Bu paragrafta yer alan yardımcı düşünceleri bula­lım. Bu paragraftan,
1.  Usta yazar için her konunun aynı nitelikte olduğu
2.   Öyküyü veya romanı ilginç kılan unsurun yazarın anlatımı  olduğu
3.  İyi bir konunun kötü bir yazarın elinde etki­sini yitireceği
4.   Bayağılaştırmaların, sıradanlaştıracağı         yargılarını çıkarabiliriz
26. Özel zevkleri için bir yarım saat bile ayırdığını sanmıyorum.
Kentlerarası bir yolculukta bile ya bir yolcu ya bir şoför muavini bulur,
onlarla konuşmaya dalardı; bir yandan da elindeki küçük kâğıtlara bir
şeyler yazardı. Romanlarını yeni baskıya hazırlarken, bir kompozisyon
ödevi gibi titizlikle düzeltirdi. Yapıtlarındaki sağlamlık biraz da bu
dikkatinden gelir. Durmadan aldığı notlar ise, roman kahramanlarını doğal
konuşturmada gösterdiği başarının kaynağı olmuştur. Yazınımızın en rahat
okunan o güzel öykülerini bu dil kaynağından beslenerek yazmıştır.
Böyle tanıtılan yazarın yapıtlarıyla ilgili tutu­mu konusunda, aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A)Çalışmalarında titiz davrandığına    B)Her fırsatta malzeme topladığına
C)İlgi çekici konuları işlerliğine    D)Dil ve anlatımına özen gösterdiğine
E)Düzeltmek ve geliştirmek için çalıştığına
27. O, aslında yazdığı öykülerde, oyunlarda, romanlar­da da bir ozandır.
Diline, dildeki uyuma, musikiyi sağlayan öğelere öncelik veren bir
düzyazı ustası­dır. Bu yönden düzyazıyla oluşturduğu yapıtlarda da
ozanlığı öne çıkar Sözcükleri bir imbikten geçi­rerek damıtır; böyle bir
damıtmadan geçmemiş hiç­bir sözcüğe yer vermez yapıtlarında.
Düzyazıların­da da iyi bir söz işçisidir, tıpkı şiirlerindeki gibi.
Bu parçada, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Değişik türlerde ürünler verdiğine
B)Şiirselliğinin her ürününe yansıdığına
C) Kulağa hoş gelen sesler içeren sözcükler kullanmaya özen gösterdiğine
D) Yapıtlarında kullandığı dili inceden inceye işlediğine
E) Belirli kalıpların dışına çıkmadığına

28. Edebiyatçı olmaya heveslenen gençlerin sayısı her geçen yıl artıyor.
Bu gençler, hemen üne kavuşmak istiyorlar. Çalışarak beklemeyi göze
alanların sayısı çok az. Öte yandan ülkemizde eleştir-menlerin sayısı da
oldukça sınırlı. Bu yüzden onların bunca şairle, öykücüyle, romancıyla
ilgilenebilmesi olanaksız. O zaman da kitaplarından söz edilmeyen,
umdukları ilgiyi göremeyen geç yazarlar: “Eleştiri öldü; bizde eleştirmen
yok!” diye yakınıyorlar. Aslında eleştiri ölmedi; ama bu gidişle ölecek!
Bu parçada sözü edilen gençlerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Herkesçe tanınmak istediklerine     B) Eleştirmenleri suçladıklarına
C) Sabırsız olduklarına                   D) Yapıtlarının düzeysiz olduğuna
E) Edebiyata, giderek daha çok gencin ilgi duyduğuna



PARAGRAFIN ANLATIM TEKNİKLERİ

TANIMLAMA: Bilgi vermek amacıyla hazırlanan paragraflarda kullanılır. Bu tip yazılarda yazar okuru herhangi bir konuda bilgilendirmekten başka kaygı gütmediğin­den çoğu zaman nesnel bir tutum takınır. Okuru dü­şünce oyunlarıyla oyalamak istemez. Açık ve anlaşılır bir dil kullanır. Çoğu zaman cümleler kurallıdır.
Aşağıdaki parçayı buna göre İnceleyelim.
A. Şinasi'nin “Fahim Bey ve Biz” adlı eserinin kendine özgü nitelikleri vardır. Geleneksel anlamda ne tam bir öykü ne de tam bir roman olan bu eser kişinin dış dünyasıyla ilgili olayla­rın oldukça sınırlı kaldığı bir yaşam öyküsü­dür. Bu öykü alışılmış tekniklerden farklı bi­çimlerde oluşturulmuştur. Öyküsü anlatılan ga­rip tabiatlı sevimli kahraman Fahim Bey yaşam gerçeklerine yenilmiştir. Karşılaştığı güçlükle­re baş kaldırmayı bile düşünmez. Üzerindeki doğulu örtü onu kendi ortamında anlamamızı kolaylaştırır.
Parçayı incelediğimizde yazarın bize Fahim Bey ve Biz romanı hakkında bilgi verdiğini görürüz. Gö­rüldüğü gibi verilen bilgiler tamamen romanın ve roman kahramanının özelliklerini yansıtmaktadır. Cümleler kurallı ve anlaşılırdır. Yazar sanatlı ifa­delere yer vermemiştir.
Kimi parçalarda ise düşünceler açıklanır
Uluslararası düzeye yükselmenin ilk basamağı kendi yurdunu, ulusunu iyi tanımak, onlara ilgi ve sevgi duymaktır. Çünkü evrensele giden yol ulusallığın bağrından geçer. Yabancı ülkelerde sevilmek ve sesini duyurmak isteyen bir sanat­çı için en kestirme yol eserlerini kendi toprağı­nın özsuyu ile beslemektir.”    Parçada yazar kendi düşüncesini aktarmış ve sa­natçıların ulusallıktan yola çıkarak evrenselliğe gi­derlerse kendi ülkesi dışında da sevileceği açık­lanmıştır

TARTIŞMA: Okurun kanılarını irdelemesi istendiğinde çoğu kez bu anlatım biçimi kullanılır. Tartışmada yazar okurla sohbet ediyormuş gibi bir hava içindedir. Bu anlatım biçimi aslında bir çatışmanın ürünüdür. Sanki karşısında farklı düşünen biri varmış gibi davranır ve okuru kendi iddiasının doğruluğuna inandırmaya çalışır.
Kimi şair ve yazarlar yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamalarını isterler. Ben­ce bu, kendini beğenmişliktir. Yazdıklarını anlayabilmek için ben zorlanmalıyım. Bence okur bir kitabı bir yazıyı okurken salt anlamak için değil okuyup anladıktan sonra birtakım sonuç­lar çıkarabilmek için çaba harcamalıdır.”
Görüldüğü gibi parçada yazar önce katılmadığı düşünceyi ortaya koymuş, daha sonra buna neden katılmadığının gerekçelerini sunmuştur.

BETİMLEME: Gözlemler sonucunda elde edilenlerin okurun gö­zünde de canlanacak şekilde anlatılmasıyla olu­şan anlatım biçimidir. Bu anlatımda varlıkların ayı­rıcı nitelikleri üzerinde durulur. Bu niteliklerin belirlenmesinde başta görme duyu­su olmak üzere bütün duyulardan yararlanılır. Bu anlatım biçimine sözcüklerle resim çizme sanatı denmesi görselliğin ne derece etkili olduğunu ortaya  koyar.
         Betimleme, yazarın tanıtma amacına göre iki şekil­de değerlendirilir:
a) İzlenimsel  betimleme: Yazarın betimlediği şeye kendi duygularının ışığı altında bakması ve onu o şekilde aktarmasıdır. Bunda yazar okuyucunun duygularına seslenir. Anlattığı şeyler gerçektir ancak yazarın beğenileri kişiseldir.
“Burası küçük, sessiz bir sokaktı. Yol boyunca uzanan vitrinler sıra sıra dizilmiş gülümseyen satıcı kızlar gibi insanı kendilerine çekiyordu. Gözalıcı güzelliklerinin örtüldüğü ve yolun baş­ka başka günlere göre ıssız olduğu pazar gün­leri bile burası pis komşu sokaklarla karşılaştı­rılınca sanki ormanda parıldayan bir ateşi andırıyordu. Yeni boyanmış kepenkleri, pırıl pırıl parlatılmış pirinç tokmakları, genel temizliği ve neşeli durumu gelen geçenlerin hep gözüne çarpar, hoşa giderdi.”
Parçada bir sokak betimlenmiştir Yazar sokağı anlatırken gerçekleri kendi beğenilerini de katarak anlatmıştır.
b) Açıklayıcı betimleme: Bu tür betimlemeler okurun duygularına seslen­mez. Amaç izlenim yaratmaktan çok bilgi vermek­tir. Yazar söyleyişine duygularını katmaz olanı ol­duğu gibi verir,
“Yeni taşındığımız ev üç katlı bir apartmanın ikinci katında. Kapıdan girince küçük bir hol karşılıyor sizi. Holün sağ tarafında yaklaşık iki metre eninde dört metre boyunda uzunlamasına bir mutfak var. Onun hemen yanında pencereleri doğuya bakan geniş bir salon bulunuyor. Salon kapısının sol yanındaki kapıyı açtığınızda yatak odalarına giden uzun bîr koridor görüyorsunuz. Yatak odaları bu koridora sağlı sollu dizilmiş...”
Betimlemeyi incelediğimizde amacın bize evi tanıt­mak olduğunu hemen seziyoruz. Bunlara açıklayı­cı betimleme diyoruz.
Betimlemeler betimlenen varlığa göre de gruplandırılabilir. Bunlar doğa betimlemeleri ve kişi betim­lemeleridir. Portre de denen kişi betimlemeleri iki grupta değerlendirilir:
1. Fiziksel betimleme: Kişinin dış görünüşünün anlatılmasıdır. Bu da açıklayıcı ya da izlenimsel olabilir.
Kapıdan orta yaşlı bir adam girdi. Üzerinde biraz eski açık yeşil bir takım elbise vardı. Ceketinin üst cebindeki üçgen şeklinde kıv­rılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer ağarmış saçlarını sol tarafa yatırmış, hala siyahlığını koruyan bıyıklarını üst dudağı­nın üzerini kapatacak şekilde bırakmıştı. Aya­ğında yıllar önce gençlerin oldukça rağbet etti­ği ucu küt biçimli ayakkabılar vardı.”  

b. Ruhsal betimleme:Kişinin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemelerdir. Bunda gözlemden çok sezgi kullanılır Yani kişinin davranışlarından, tavırlarından yola çıkıla­rak ruhsal durumu hakkında belirlemeler yapılır
“Kırk yılda bîr olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleyişi soğuk olduğu kadar kıt, tutuk bir adamdı. Pek duygulu değildi. Bezgin görünmesi­ne karşın yine de sevimli bir görünüşü vardı. Eş dost toplantılarında gözlerinde iyilik parıldardı. Bu yönü hiçbir zaman sözlerinden anlaşılmaz, yüzünden okunur, davranışlarında daha açık bir şekilde belirginleşirdi.”

NOT: Ancak bir betimlemede fiziksel yönle ruhsat yön çoğu kez bir arada verilir. Hatta kişi çoğu zaman çevreyle birlikte betimlenir.
    “Bu köyde insanlar daha on beşinde yaşlı bir adam suretinde görünür. Yüzleri gün boyu ha­şır neşir oldukları topraklar gibi derin yarıklar­la doludur. Üzerinde bir tek ağacın bırakılmadı­ğı toprak ana onları kendi gibi çoraklaştırarak hepsinden intikam almaktadır. Köyün ortasın­dan kışın coşup köpüren yazın tıpkı köy halkı gibi miskinleşen bir dere geçer, biraz ileride si­neklerle böceklere ev sahipliği yapan bataklıkta kaybolur.”
NOT: Kimi betimlemelerde ise hareket halindeki bir insan betimlenir. Bu, hareketli olması yönüyle öykülemeyle karışır.
       “Minibüsün sürücüsü altın bir tahtta oturuyormuş gibi bir edayla arabayı sürüyordu. Direksi­yonu eliyle mi yoksa parmağıyla mı tutuyor bel­li değildi. Sağ elini vites kolunun üzerinden he­men hemen hiç kaldırmadı. Atını şaha kaldıran bir binicinin at ile kurduğu iletişime benzer bir duygu birliği kurmuştu araçla sanki...”

ÖYKÜLEME: Olay kaynaklı bir anlatım tekniğidir. Bir kahrama­nın ya da kahramanların belli bir zaman diliminde yaşadıkları anlatılır. Daha çok geçmiş zaman kul­lanılır. Anlatımı yönüyle betimlemeye çok benzer. Ancak betimlemede durağanlık vardır; öykülemede ise hareketlilik, değişkenlik esastır. Betimleme­de ister eylem olsun ister varlıklar hepsi belli bir anda durmuş, donmuş gibidir. Öyküleme ise bu­nun karşıtı olarak her şey hareket halinde verilir. Varlıklar yaşamın akışı içinde gösteridir.
           “Karanlık bir kış gecesi saat üç sularıydı. bil­mem nereden eve   dönüyordum. Herkes derin bir uykudaydı. O duruma gelmiş­tim ki kendisini dinleye dinleye kuruntuya kapı­lan insanlar gibi "Ah bir polise rastlasam!” di­yordum. Birdenbire iki gölge gördüm. Biri hızlı hızlı seri adımlarla doğuya doğru giden ufak te­fek bir adam, öteki sekiz on yaşlarında bir kız­dı. Bu adamın gittiği yola çapraz düşen bir yol­dan alabildiğine koşarak iniyordu. İkisi doğal olarak yolun köşesinde birbirlerine çarptılar. İşte asıl acıklı şey bundan sonra oldu...”
Görüldüğü gibi parçada yazar başından geçen bir olayı anlatmıştır. Bu olayın bir başlangıcı, geliş­mesi ve sonucu vardır. Gerçi biz burada sonucunu vermedik ancak istenirse bu tamamlanabilir. Par­çada zamanın sürekli ilerlediği de görülmektedir. Zamanın ve olayın olmadığı yerde öykülemenin varlığından söz edilemez.

NOT: Kimi öykülemelerde ise belli bir zaman diliminde yaşanan olaylar değil alışkanlıklara bağlı olarak her zaman görülebilen durumlar da aktarılır, Bu tür öykülemeler doğal olarak gerçek öykülemeden farklıdır. Bunlara "Açıklayıcı Öyküleme" denir.
         “Babam her gün okulda geçen günün hesabını sorardı, benden bilgi almak isterdi. Bir yandan da çantamdakî kitaplara ve defterlere göz gez­dirirdi. Kirli bir deftere ucu bükülmüş bir yapra­ğa dayanamazdı. Karalanmış bir yazıyı ya da matematik işlemini çantamdakî silgiyle sildiğini orayı temizlediğindi çok görmüşündür. Bütün bu düzeltmeleri kontrolleri yaparken bir kez bi­le yüksek sesle konuştuğunu duymadım...”


NOT:Her parçada tek bir anlatım şeklinin olmayabilir. Özellikle betimlemeyle öyküleme - olay ve meka­nın birbirine bağlılığından dolayı çoğu zaman beraber görülür.
 “Güzel nemsiz bir geceydi. Kuru bir ayaz ve don vardı. Sokaklar bir
balo salonunun cilalanmış döşemeleri gibi parlak ve tertemizdi.
Rüzgarın dokunmadığı fenerler, yerlere ışık ve gölgeden oluşan
düzgün işlemeler çiziyordu. Yaşlı adam birkaç dakikadan beri her
zamanki yerinde bek­liyordu. Garip bir ayak sesinin yaklaştığını işit­ti.
Adımlar hızla yaklaşıyordu. Sokağa dönünce adımların gürültüsü
arttı...”

29.Sofraya hep birlikte otururduk. Tahtadan, yuvarlak bir yer sofrasına,
ayaklarımızı altımıza alıp yan oturarak yaklaşırdık. Sofra örtüsünü
dizlerimizin üzerine çekerdik. Babam bağdaş kurarak baş köşe­de otururdu.
Beni sağına, kız kardeşimi de soluna alırdı. Karşısında annem otururdu.
Babam, yeme­ğe başlamadan içimizden biri yanılıp da yemeğe uzanacak
olursa, hiç acımadan kaşığının tersini, uzanan elin sırtına indirirdi.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi­sinde verilenlerden yararlanılmıştır?
A) Betimleme – öyküleme             B) Öyküleme - örnek verme
C) Betimleme – açıklama               D) Açıklama - öyküleme
E) Açıklama - örnek verme

AÇIKLAMA: Okuru bilgilendirmek, aydınlatmak amacıyla kullanılan bir anlatım tekniğidir. Amaç okuru bilgilendirmek olduğu için, açıklama tekniği daha çok eğitici ve öğretici yazılarda kullanılır. Bu teknikle yazılan yazılarda çoğunlukla yorum bildiren cümleler yer almaz. Açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
Yeşil çay, cilt kanseri riskini önlemektedir. Daha önceki araştırmalarda yeşil çayın içinde bulunan polifenol  maddesinin, kanser tümörlerinin etrafında oluşan ve tümörleri besleyen kan damarlarını tıkadığı belirlenmişti. Fareler üzerinde araştırmalar  yapan bilim adamları, yeşil çayın cilde  sürülen kremlerde kullanılmasıyla da cilt kanserine karşı tedbir alınabileceğini kaydettiler. Uzakdoğu ülkelerinin geleneksel içeceği olan yeşil çayın, bu bölgedeki insanları kanserden  koruduğu çok önceden beri biliniyor.”
     Bu paragraf, yeşil çayın yararlan konusunda okuru bilgilendirmek amacıyla yazılmıştır. Ayrıca parag­rafta yorum içeren cümleler bulunmamaktadır. Pa­ragrafta açıklayıcı bir anlatım tekniği kullanılmıştır

DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Bunların dışında yazar sözünü ettiği düşüncenin daha iyi anlaşılması için onu başka düşüncelerle karşılaştırabilir. Başka yazarlardan alıntı yapabilir, değişik örnekler vererek konuyu somutlayabilir vs. İşte bu yollara "Düşünceyi geliştirme yolları" denir. Ancak anlatım tekniklerinden farklı bir amaçla kullanılan bu yollar sorularda anlatım teknikleriyle birlikte so­rulur. Bu yüzden soru kökünde "Bu parçanın anla­tımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmakta­dır?" denerek bunların her ikisi birden sorulabilmektedir.
KARŞILAŞTIRMA: Birden fazla varlık ya da kavramın aralarındaki benzerlikleri ya da farklılıkları ortaya koymak için başvurulan anlatım yoludur. Bunda amaç, kavra­mın başka kavramlardan farklı yönlerini ortaya koymak, böylece onun belirgin özelliklerinin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Ya da ortak yönler ortaya konarak özelliklerinin daha iyi belirmesi amaçlanır.
       “Romanda düşsel yaşantı, biyografide ise gerçek söz konusudur. Her İki türde de bir yazma çaba­sı vardır. Bir kişinin hayatını anlatırken iki gözü iki çeşme ağlıyor.1 dersem bu kadarı yeter. Bu gerçek olduğundan okuyucular olay kahrama­nının gerçeklen böyle ağladığını duyarlar. Başka bir şey söylemek gerekmez. Oysa ro­manda bir kadının perişanlığını anlatmak iste­sem iş değişir. O kadın düşsel bir varlık olduğu için acı, üzüntü, çöküntü havasını duyurabile­cek sözleri seçmek gerekir; sıradan birkaç sözle yetinemezsiniz. Yoksa yavan bir şey olup çıkar.”

    Kimi karşılaştırmalarda ise ortak yönler dikkate alınır.:

“Hamlet değişik kişi ve toplumlarca farklı yorumlanabilmektedir. Don Kişot için de durum aynıdır. Don Kişot'u soyluların yıkılmakta olan değerlerini alaya alan bir yapıt olarak değil tek başına kalsa bile doğruya, haklıya, güzele olan inancı savunma yürekliliği olarak algılayanlar vardır. Balzac'ın romanlarına da benzer yakla­şımlarla yeni anlamlar kazandırılmaktadır.”
30. Röportajla öykü arasında kimi benzerlikler vardır. İkisi de yaşamın gerçekleriyle beslenir. Röportajın gerçekliği belgelere, kanıtlara, somut olay ya da olgulara dayanmasından ileri gelir. Öyküde ise bun­lar hayal gücüyle yeni bir renk, yeni bir görünüm kazanır. Öte yandan bütün anlatı türleri için geçer­li olan dilin güzel ve etkili kullanımı röportaj ve öykü için de söz konusudur. KARŞILAŞTIRMA CEVAP b
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme     B) Karşılaştırma         C) Öyküleme
          D)  Tanımlama             E)Örneklendirme

TANIMLAMA: Tanımlama sözü edilen kavram ya da varlığın ne olduğunun açıklanmasıdır. Daha çok açıklama ve tartışma tekniklerinde kullanılan bu yolla tanımlanan şeyin okurun zihninde daha kolay belirmesi amaçlanır. Tanımlama, anlatım tek­niği değildir, sadece başvurulan bir yöntemdir
Parça içinde bir tek tanımın verilmesi bile parçada tanımlamaya başvurulduğunu gösterir. Ancak ta­nımlamanın bir kavramı tanıtıcı olması gerekir. Yoksa iki kavram arasındaki farkları vermek ama­cıyla yapılan tanımlama tanıtıcı olmaktan çok karşılaştırmaya yöneliktir.
            “İnsan doğa ile savaşmak ve hemcinslerine kar­şı kendini korumak İçin araç ve gereçler yapar. Buna teknoloji diyoruz. Teknolojiyi üreten in­san ürettiği araç ve gereçleri çok farklı kimi za­man da birbirine karşıt amaçlarla kullanır.”

ÖRNEKLENDİRME: Sözü edilen bir düşüncenin zihinlerde somut hale getirilebilmesi için başvurulan bir düşünceyi geliştir­me yoludur. Yerinde verilen bir örnek bazen söylene­cek bir çok sözden daha etkili ve kalıcı olabilir. Ba­zen bir eser, bir kişi; bazen bir fıkra, masal örnek ola­rak seçilir.
         “Dünyada yaygın olmayan bir dilde eser vermenin sanatçının uluslararası üne kavuşmasına engel olduğu görüşü doğru değildir. İsmail Kadare'ye bakın. Arnavutluk küçük bir ülke. Arnavutça’nın da çok yaygın bir dil olduğu söylene­mez. Ama bu dilde yazan Kadare, dilinin duvar­larını aşmayı bilmiş, tüm dünyada tanınan, ya­pıtları belli başlı Batı dillerine çevrilen bir yazar olabilmiştir.”
    Kimi zaman ise yazar savını verdiği örnekten çıka­rır. Bu çoğu zaman bir fıkradan, bir olaydan yola çıkılarak oluşturulur.
      Bilirsiniz fıkrayı, Hoca bir gün bir ağaca çıkmış onun bir dalını kesmeye başlamış. Oradan geçen birisi Hocayı görünce, "Hoca ne yapıyor­sun, oturduğun dalı kesiyorsun, düşeceksin.” demiş. Hoca adama aldırmadan dalı kesmeye devam etmiş. Biraz sonra dal kırılıp yere düşen Hoca koşup adama yetişmiş ve "Madem sen benim ne zaman düşeceğimi bildin ne zaman öleceği­mi de bilirsin.” demiş. İşte içinde bulunduğu durumun sonucunu göremeyen insanların içi­ne düştüğü acı durum.”
Parçada yazar fıkrayı örnek vererek son cümlede­ki savını örneklendirmiştir.

TANIK GÖSTERME: Yazar okuru kendi düşüncelerinin doğruluğuna inandırmak için sözünü ettiği konuda söz sahibi olan birisinin sözünü yazısına alabilir. Böylece kendinin ne kadar haklı olduğunu belirtir. Elbette tanık olarak gösterilen birinin sıradan biri olmama­sı, o konuda sözü geçen biri olması gerekir. Edebi­yatla ilgili bir konuda bir matematikçinin tanık gös­terilmesi okur üzerinde hiçbir etki uyandırmaz.Tanık gösterilecek kişinin sadece adının anılması yeterli değildir. Ona ait bir sözün de yazıya alınma­sı gerekir.
“Ben çağdaş bir yazar için safında yer aldığı dünya görüşü kadar dil bilincinin de önemli ol­duğunu vurgulamak istiyorum.Yazar toplumun çarpan yüreğini can damarını bulmaya çalışırken elinde sözcüklerden başka malzeme olmadığını bilmelidir. Eğer bu malzemeyi kullanmayı beceremiyor, sözcüklerin bi­lincini taşımıyorsa yazdıkları röportaj düzeyi­ni aşıp edebiyat yapıtına dönüşemez. Sartre : "İnsan bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için de­ğil, onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için yazardır." sözü bu bakımdan ayrı bir değer taşıyor.”
Parçada yazar dil gerçeğinin önemine değinmiş ve Sartre'nin bir sözünü kendi görüşlerine bir dayanak olarak göstermiştir. Böylece onu kendine tanık ola­rak göstermiştir.

31. Nurullah Ataç hep eleştirmen olarak düşünül­müştür. Oysa Ataç’ın asıl önemi eleştirmenliğinden değil, Türkçe’nin düzyazı dili olarak kurulması yol­unda harcadığı çabadan gelir. O da farkındadır bunun: "Eleştirmen bir öldü mü bir daha kimse an­maz onu.” der. Ama öte yandan: "Bir şey kalmaya' çak mı benden?" sorusuna şu alçakgönüllü cevabı verirken gerçek öneminin nereden geldiğini de belirtir: "Bugün bu ülkede bir dil kuruluyor; o yapıda benim de bir taşım vardır Ancak, görünmeyen kimsenin gözüne çarpmayan, ta gerilerde bir taş.”Bu parçada yazar söylediklerini inandırıcı kılmak için aşağıdakilerden özellikle hangisine başvur muştur?
A) Alıntı yapma             B) Örnek verme          C) Tanımlama       
             D)   Karşılaştırma             E) Betimleme

İLİŞKİ KURMA: Kimi zaman yazar yazısını düşünceler arasında ilişki kurarak anlatır. Bu yolda sözünü ettiği kav­ramlar arasında değerlendirme yapar. Direk olarak birbiriyle ilgili olmayan düşünceleri bir yolla birbirine bağlar.
Bir toplumun çekirdeğini aile oluşturur. Aile ne kadar sağlam bir temel üzerine oturursa toplum da o kadar sağlıklı demektir. Ailede görülecek küçük bir bozulma tüm toplumu hasta eder. Ai­lenin temelini ise anne yani kadın oluşturur. Çocukların ilk okulu, evi ve öğretmeni de anne-sidir. Kadında görülecek küçük bir yanlışlık ya da eksiklik ailenin yıkılmasına dolayısıyla da toplumun dejenere olmasına neden olur. Öyley­se bir toplumun sağlıklı olması kadınların iyi eğitilmiş olmasına bağlıdır.”
Parçada önce toplum ve aile arasında ilgi kurulmuş. Daha sonra aile ile kadın arasındaki ilişkiden söz edilmiş. Sonuç olarak bu iki ilgiden yola çıkılarak toplumla kadın arasında bir ilişki kurulmuş. Böylece düşünceler arasında ilişki kurma gerçekleştirilmiştir.

BENZETME: Kavramları ya da varlıkları benzer, ortak yönlerin­den yola çıkarak anlatmaktır. Benzetmenin yer al­dığı paragraflarda kavramlar ya da varlıklar birbirine benzetilerek anlatılır. Bu durumda benzetme !ç karşılaştırmayı karıştırmamak gerekir. Benzet­mede sadece anlatılan unsurların ortak noktalan anlatılır. Karşılaştırmada ise bu unsurlar hem ortak hem de farklı yönleriyle birlikte ele alınır.
        “Çocuk eğitimi çok zor bir iştir. Çünkü onlar beyaz kağıt gibidir. Ne yazmışsan o vardır kağıtta. Beyaz kağıda güzel şeyler yazmak da, kağıdın hem ön hem arka yüzünü karalamak da mümkün. Bence en güzeli çocuk denen beyaz kağıdı çok güzel yazılar ve resimlerle süslemek...”

    Anlatımda Yararlanılan Diğer Kavramlar ve Yollar
Yazar, amacına uygun olarak seçtiği anlatım tekni­ğini ve düşüncesini daha iyi açtığı "düşünceyi ge­liştirme yollarından başka, söyleyişini etkili kılmak için değişik yolları da dener bunların bir ölçüsü, ka­lıbı bulunmaz.
Yazının gelişine göre gelişir bunlar. Kimi zaman benzetme yapılarak kimi zaman kişileştirmelere başvurarak kimi zaman sayısal verilerden yararlanılarak anlatım renklendirilebilir. Bunları parçanın anlatımı içinde bulmak gerekir.
Somutlama: Soyut bir durumu ya da bir kavramı daha anlaşılır hale getirmek için onu somut eylem ya da durumlara benzetme demektir.
      “Şairin işi kendinden öncekilerin ördükleri duva­ra bir tuğla daha eklemekten başka bir şey de­ğildir. Bu tuğla kendinden önce gelenlere yasla­narak sağlamlaşır ve kendinden sonrakilerin üzerine bir tuğla daha koyabilmesi için uygun bir biçim alır.”
Bu parçada şairin kendinden önceki birikimleri de­ğerlendirerek şiirini ortaya koyduğu ve kendinden sonraki şairlere de yol göstermesi gerektiği duvardaki tuğlaya benzetilerek anlatılmıştır. Şairin yaptı­ğı soyut bir durum somut bir varlığa benzetilerek anlatıldığı için somutlamaya başvurulmuştur.


Açıklık: Bir konunun herkesin anlayabileceği, aynı anlamı çıkarabileceği biçimde aktarılmasıdır. Açık­lık özelliği taşıyan bir yazıdan farklı yorumlar çıkmaz.

Yalınlık: Sanatsal söyleyişlerden, süsten uzak ol­maktır Yalınlık özelliği taşıyan yazılar kolay anlaşı­lır, karmaşık değildir

Duruluk: Anlatımın karmaşık olmamasıdır Duru anlatımlı yazılarda başka anlamlara çekilecek ifa­deler bulunmaz.



32. "Şiirlerinde gereksiz sözcüklerden olabildiğince kaçınıyor. Sıfatlar, benzetmeler için de böyle bu. Oku­yucuyu birtakım soyut, düğümlü sözcüklerle yorduğu da söylenemez. Öğretici bir hava taşımamalarına karşın, yine de bu şiirlerde bir eksiklik var: Başka şiirleri anımsatıyor; bunları daha önce oku­muş gibi bir duyguya kapılıyorsunuz." diyen bir eleştirmenin sözünü ettiği şiirlerde bulduğu ek­siklik nedir?
A) Yalınlık   B) İçtenlik  C) Yoğunluk   D) Özgünlük       E) Açıklık

33. "İnsanlığın adım adım ilerlemesini sağlayan şey, kuşkusuz,
kişisel kazançların, ürün ve buluşların kuşaktan kuşağa
aktarılmasıdır. Hayvanlar dünya­sında buna benzer bir olay yoktur;
eğitim görmüş bir köpek, başka bir köpeği eğitemez."
Bu paragrafın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi daha ağır basmaktadır?
A)benzetme B)ilişki kurma  C)örneklendirme D)kanıtlama E)karşılaştırma

34."Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgele­ri maviye
dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yunup
arınıyordu. Bir bak­mışsın, göl bir anda som turuncuya kesmiş. Bir
bakmışsın, gölün ucundan bir mor şimşeği girmiş, bütün gölü som mora
boyayarak öteki ucundan çık­mış, ak köpüklü dalgalarla bütün gölü
süsleyerek."
Bu  betimlemede  (tasvirde)  bulunmayan  özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) İşitsel öğelere yer verme       B) Ayrıntılar üzerinde yoğunlaşma
C) Görsel öğelere ağırlık verme  D) Doğayı devinim içinde yansıtma
E) Doğa olaylarını kişileştirme

35. Herkes nezle olur ama, herkes saman nezlesi ol­maz. Acaba niye? İşe
polenden başlayalım. Adı, çi­çektozu ama, ille de çiçeklerden gelmesi şart
değil. İğde, kayın, gürgen, çınar, kavak gibi ağaçlardan, yapraklardan,
otlardan hatta mantarlardan da geli­yor. Baharla birlikte çiçeklenme
başlayınca soludu­ğumuz havaya polen dolmaya başlıyor; ağzımıza,
burnumuza giriyor.
Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden han­gisi söylenebilir?
A) Gereksiz ayrıntılara yer verilmiştir.
B)Konuşma havası içinde yazılmıştır.
C) Söz oyunları yapmaya özenilmiştir.
D) Değişik örnekler verilerek konu dağıtılmıştır.
E) Terim kullanmaktan kaçınılmıştır.

36. Ankara'nın, mimarisiyle ünlü ilçesi Ayaş'ta bir so­kak...
Sokaktaki tarihi evlerden biri... Badanası sol­muş, sıvaları yer yer
dökülmüş. Pencere pervazları da doğaya direniyor; bir bakıma evin
sahibi yaşlı kadını andırıyor. Ev de yorgun, sahibi de. Ne var ki
yaşam sürüyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi kullanılmamıştır?
A) İzlenimleri belirtmeye          B) Benzetme yapmaya
C) Eksiltili cümleler kullanmaya  D) Kişileştirmeden yararlanmaya
E) Örnekler vermeye

37. Önce karanlıkta yüzün ışıdı. Sis açıldıkça kendini ele verdin İstanbul. Güverteden bakınca gözlerine inen aydınlığı gördüm. Demir aldım. Uzaklaşan gemi değil, İstanbul'du. Kurşun kuleler, minareler, uğultulu taş yapılar, ışıyan yüzünle eriyip gittiler boşlukta. Ay­rıldık. Ama başka kentlere, yeni limanlara doğru dü­men kırdığım bu uzun, hala sonu gelmeyen yolculuk­ta beni yalnız bırakmadın. Gittiğim ülkelerde hep se­ni yaşadım. Sen ey ay yüzlüm benim!
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi yoktur?
A) Sözcüklerin duygusal anlamından yararlanma
B) Kişileştirme sanatına başvurma
C) Betimleyici öğeler kullanma
D) Hitaplardan yararlanma
E) Tanımlamalarla söyleyişte yoğunluk sağlama
38. Bir vapur yanaşıyor. Eminönü'ndeki vapur iskelesi­ne. Martılar ona
çığlıklarıyla eşlik ediyor. Günün ilk ışıklarıyla birlikte insanlar birer ikişer
dolduruyorlar kaldırımları. Yol kenarındaki taksiler, gecenin
yorgunluğunu atıyor. Caminin avlusunda güvercinler... Galata
köprüsündeki emektar kahvede sabah çay­ları içiliyor; buharlar yükseliyor
bardaklardan, pen­cereden içeriye dolan güneşle birlikte. Ah, bir de bu
deniz kokusu...
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden han­gisi yoktur?
A) Nesnelere, insanlara özgü nitelikler yükleme
B) Betimleyici bir yol izleme
C) Çeşitli duyulara seslenme
D) Gözlem gücüyle ayrıntılar seçme
E) Örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanma



1.A 2.B 3.B 4.C 5.E 6.C 7.A 8.C 9.C 10.B 11.D 12.D 13.B 14.D 15.A 16.C 17.A 18.B 19.B 20.D 21.A 22.A 23.A 24.B 25.D 26.C 27.E 28.D 29.A 30.B 31.A 32.D 33.E 34.A 35.B 36.E 37.E 38.E

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder