1. TEVRİYE
Bir sözün birden fazla anlama gelecek biçimde kullanılması sanatıdır. Bu sanatta sözün bütün anlamları gerçektir. Ama yakın anlam söylenip uzak anlam kastedilir.
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
ben: 1. kişi zamiri ve vücuttaki koyu renkli leke (kastedilen, ikincisi, yani uzak olan)
Avazeyi bu aleme Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş
Bana Tahir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir.
“Tahir” sözcüğü hem “temiz” demektir hem de “Tahir Efendi"nin kendisidir ve her iki anlam da gerçektir. Yakın olan ama kastedilmeyen anlam “temiz”dir. Uzak olan ama kastedilen anlam ise “Tahir Efendi”dir.
Dedim dilber niçin sararıp soldun
Dedi, çektiğim dil yarasıdır.
dil: yakın: gönül, uzak: söz, konuşma organı
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
el: yakın: organ, uzak: yabancı
Verdim gönül o gül-ruhun aline aldanıp
Etmezdi kimse eylediğim rengi ben bana
al: yakın: kırmızı; uzak: hile
Sordum Nigâr’ı dediler ahbab
Semt-i Vefa’da doğru yoldadır.
Vefa: yakın: sözünde durma; uzak: Vefa semti
Doğru yol: yakın: dürüstlük; uzak: sokak adı
Ama burada uzak anlamın kastedildiğine dair başka bir iz yok.
Koyup kaldırmada ikide bir de
Kazan devrildi, söndürdü ocağı
Gül gülse daim ağlasa bülbül acep değil
Zira kimine ağla demişler kimine gül
2. HÜSN-İ TALİL (GÜZEL SEBEP GÖSTERME)
Gerçek nedeni herkes tarafından bilinen bir olayı daha güzel bir nedene bağlayarak anlatma sanatıdır.
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
Ey sevgili sen bu ilden gideli
Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü
Tarihini aksettirebilsin diye çehren
Kaç Fatih’in altın kanı mermerle karışmış
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl
Başını taşdan taşa urup gezer avare su
3. MÜBALÂĞA
Bir durumu, nesneyi, varlığı olduğundan daha az veya fazla göstermeye mübalağa denir.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
Dağda yaprak kalmadı
Yarama bağlamaktan
Alem sele gitti gözüm yaşından
Akdeniz’in dalgası gönlüm kadar taşmadı
Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzar-ı firakız
Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden
Merkez-i hake atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni desem tarihe sığmazsın
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir; savrulur enkaz-ı beşer…
Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür
4. İSTİFHAM
Cevap almak için değil de dikkat çekmek için soru şeklinde söyleme sanatıdır.
Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin cömert Nil yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün gider yurduna?
5. TEZAT
Zıtlık ilişkisi içinde olan kavramları, hayalleri, düşünceleri bir araya getirme sanatıdır. Aynı varlığın birbirine zıt iki yönü bir arada ifade edilir veya birbirine zıt iki varlık veya kavram arasında ilgi ve benzerlik kurulur. Dil bilgisi bakımından zıt olan kavram ve kelimeleri bir arada kullanmak sadece tezattır; tezat sanatı değildir.
Kanı ol gül gülerek geldiği demler şimdi
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz (Mahir Baba)
İçimde kor donar, buzlar tutuşur.
Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet
Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Namık Kemal)
Çeşm-i âşıkda imtizac etmiş
Âb u âteş olup beraber dost
Adûlar kahkaha eyler; güruh-ı dostan ağlar.
Burada adû-dost ve kahkaha-ağlamak arasında tezat var demek yerine, düşmanların gülmesi ile dostların ağlaması arasında tezat var demek daha mantıklı olur.
6. NİDA
Duygulanma ve heyecanlanma sonucu seslenme sanatıdır. Ünlemlerle ya da ünlem ifade eden cümlelerle yapılır.
Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı!
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
7. TECAHÜL-İ ARİF (TECAHÜL-İ ÂRİFANE)
Anlatımı çekici kılmak için şairin bildiği bir şeyi bilmezlikten gelmesidir.
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım?
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azat eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hani
8. TEKRİR
Anlatımı çekici kılmak için bazı kelimelerin veya kelime gruplarının cümle içinde veya arka arkaya gelen cümlelerde tekrarlanmasıyla yapılan edebi sanattır.
Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur, bu yağmur bir gün dinince
Aynalar yüzümü tanımaz olur (Necip Fazıl).
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır (Necip Fazıl)
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz. (Yunus)
9. TELMİH
Herkesçe bilinen bir kişi, bir olay veya inanışa şiirde işaret etme sanatına telmih denir.
Gözyaşı döksem Nuh tufanına denk
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu
Kerem’in sazına cevap veren bu
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi
10. SEHL-İ MÜMTENİ
Söylenmesi kolay gibi görülen fakat aslında zor söylenebilen anlatımlardır. Yunus Emre’de çok görülür.
Beni bende demen bende değilem
Bir ben vardır bende benden içerü
11. İHAM
İki ya da daha fazla anlamı olan bir kelimeyi bir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarını kastederek kullanma sanatıdır. Kelimenin her iki anlamı da diğer kelimeler tarafından desteklenmelidir. Kinayeden ve tevriyeden farklıdır. Kinayede gerçek ve mecazlı anlamları bir arada kullanılıp mecazlı anlamı kastedilir. Tevriyede ise gerçek anlamların hepsi söylenip uzak anlamı kastedilir.
Bâkî çemende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan
Burada “rüzgâr”ın “zaman” ve “yel” anlamlarının ikisi de geçerlidir.
İham-ı tenasüp ve iham-ı tezat olmak üzere iki türü vardır. İham-ı tenasüpte gerçek anlamlardan biri kastedilmez. Ama dizede bu söylenmeyen gerçek anlamla tenasüplü başka kelime(ler) bulunur.
Rind olan cam alır eline müdam
Lâle veş nev-bahara katlanmaz.
“Müdam”ın iki anlamı vardır: “sürekli” ve “şarap”, burada şarap anlamı söylenmemiş. Ama onunla ilgili olarak cam (kadeh) kelimesi kullanılmış.
İham-ı tezatta ise dizede, söylenmemiş gerçek anlamla tezat olabilecek başka kelime(ler) kullanılır.
Ay geçer görmeziz ol mihr-i cihan-arayı
Elimizden ne gelir taliimiz yar değil
Burada “ay”ın iki anlamı vardır: “zaman dilimi” ve “gökteki uydu”. İkinci anlam söylenmemiş ama onunla tezatlı olan mihr (güneş) kelimesi kullanılmış.
12. İSTİHDAM
Bir sözcük ya da deyimi hem gerçek hem de mecazlı anlamıyla kullanmaktır.
Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem gül (dey: kış)
Biri sahn-ı gül-istandan biri sahn-ı gülistanda.
Burada “açılmak”ın gerçek anlamı çiçeklerin açması, mecazlı anlamı ise uzaklaşmaktır.
13. MUGALÂTA-İ MANEVİYE
Birden fazla anlamı olan sözcük ve deyimleri beytin genel anlamını birkaç türlü açıklayabilecek şekilde kullanmaktır.
Düşmese ağzımdan ol şirin-dehanın lebleri
Vasf-ı lâ’lin durmasam zikr eylesem yaranıma
Birincisi: O tatlı ağızlının dudaklarını dilimden düşürmeyip lâ’le benzeyen o dudakları dostlarıma durmadan anlatsam.
İkincisi: O tatlı ağızlının dudaklarını öpmek ve emmek amacıyla ağzıma alsam ve bırakmasam. Dudağının tadını dostlarıma sürekli anlatsam
14. TENASÜP
Şiirde anlamca ve çeşitli yönlerden ilgili olan kelimeleri bir arada kullanma sanatıdır.
Bir elinde gül bir elde cam geldin sakiya
Hangisin alsam gülü yahud ki camı ya seni
Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet
Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Namık Kemal)
Burada hürriyet ile kurtulmak; esir ile esaret arasında tenasüp var.
Bir şâhda iki gonce-i gül
Birbirlerine olurdu bülbül.
Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib
Kılma derman kim helâkim zehri dermanındadır.(Fuzulî)
Burada geçen dert, ilâç, tabip, derman, zehir kelimeleri tıbba ait kelimelerdir.
15. LEFF Ü NEŞR
Birinci dizede söylenen birkaç kelimenin tenasüplü veya tezatlı olanlarını ikinci dizede kullanma sanatıdır. Aşağıdaki birinci örnek “leff ü neşr-i müretteb”e (düzenli, simetrik), ikincisi ise “leff ü neşr-i müşevveş”e (çapraz veya karışık) örnektir:
Ârızın yadıyla nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temennasıyla vermek hâra su
Gülşene nergis ü gül hayli letâfet verdi
Şimdi açıldı dahi yüzü gözü gilzârın
16. SİHR-İ HELAL
Bir sözcüğü ya da sözü hem kendiden öncekilerle hem de sonrakilerle birleştirildiğinde ayrı ayrı anlamlar ifade edecek şekilde kullanılmasıdır.
Gül ile har nedim oldu yar ile ağyar
Budur hikâyet-i devr-i zamane ey bülbül
Gül ile har nedim oldu nedim oldu yar ile ağyar
17. RÜCU
Söylenen bir sözü yalanlamadan geri çevirip onun yerine daha güçlü ve onu kanıtlayıcı bir düşünceyi söylemektir.
Kaddin libas-ı surh ile afet değil midir
Afet değil kızılca kıyamet değil midir
18. KAT’
Sözü, etkili kılmak ve arkasının kendiliğinden anlaşılmasını beklemek üzere yarıda kesmektir.
Garibim;
Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
Bu şehirde
Ne de bir tanıdık çehre;
Bir tren sesi duymaya göreyim
İki gözüm
İki çeşme... (?)
Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Yok... Yok... (F. Nafiz)
19. TERDİD
Sözü, karşısındakini merakta bırakacak, ilerisinin ne olacağını sezdirmeden sürdürdükten sonra, beklenmedik ve çarpıcı bir şekilde sonuca bağlamaktır.
...
Geldiler beklenen çiftler ormana
Duruyor iki genç, ne hoş, yan yana
Bir kurşun kadına bir de çobana
Çınlasın yıllarca orman be Ali
Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin... Aman be Ali! (F. Nafiz; Ali)
20. İRSAL-İ MESEL
Sözü inandırıcı ve etkili kılmak için atasözü veya atasözü değerinde özlü sözlerle örnekler vermektir. Ziya Paşa’nın terkib-i bendinde çokça görülür.
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir (Z. Paşa).
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir.(Z. Paşa)
Geldimse ne var ben şuara bezmine ahir
Âdet budur ahirde gelir bezme ekâbir (?)
21. İKTİBAS
Söze, anlamı pekiştirmek amacıyla ayet, hadis ya da bunlardan parçalar almaktır.
22. TEFRİK
İki şey arasındaki ayrımları belirtmektir.
23. İSTİDRAK
Birini över gibi görünüp yermek ya da yerer gibi görünüp övmektir. İkiye ayrılır:
1. Yererek övme: Yerer gibi görünüp övmektir.
Dehrde anlamayıp bilmediği ola meğer
Tama’ u buğz u nifak u hased ü gadr u sitem.
Burada bir şeylerden anlamadığını söyleyerek önce yerer gibi görünüyor, ama sonra saydıkları kötü şeyler olduğu için övmüş oluyor.
2. Överek yerme: Över gibi görünüp yermektir.
Hüsnüne hiç diyecek yok amma
Nigehi ok gibi işler cana
Burada güzel olduğu söylenerek över gibi yapılıyor, ama sonra bakışının sertliğinden bahsedilerek yeriliyor.
24. İLTİFAT
Söz arasında sözü hitap edilen kişiden başka birine yöneltmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder